1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. “Hvala Vam...”
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

“Hvala Vam...”

13 Ekim 2010 Çarşamba 00:18A+A-

Ratko Miladiç’in, Birleşmiş Milletler tarafından güvenlikli bölge ilan edilmiş Srebrenitza’nın Hollandalı birlikler tarafından, kendisine bağlı Sırp güçlerine, içindeki 60 bin civarındaki Boşnakla birlikte teslim edildiği gün söylediği bir cümledir başlıktaki... “Teşekkür Ederim”...

Srebrenitza’lı kadınları, her Pazartesi günü üzerlerine giyip yollara dizildikleri beyaz önlükleriyle tanıyorum. Yoldan gelip geçen insanlara, kaybettikleri babalarını, oğullarını, kardeşlerini ve kocalarını soruyorlardı... Beyaz önlüklerinin üzerinde kırmızı kalemle ismi yazılı olan kayıp erkekleri, on beş yıldır arıyorlar o kadınlar... Üç gün içinde tam 15 bin Boşnak erkek katledilmişti 9/11 temmuz 1995’te.

Hvala Vam’ın üzerinden kaç toplu mezar, kaç paramparça kemik yığını çıktı? Bosna-Tuzla’daki Kayıp İnsanlar Bürosu hâlâ her çekmecesinde kırık kemikler, tutamlar halinde saçlar, tırnak kıymıklarıyla, bir yığın insan parçası ile dolu... Srebrenitza’daki şehitlik, upuzun bir mezaristan, 1967 doğumlu ölüler arasından kendime Adem Ademoviç’i kardeş seçmiş, başında Kur’an okumuştum, annesi demişti ki; “başını hâlâ bulamadık, bir kolu bir de ayaklarından parçalar var”, sonra da hayattaki bir çocukmuşcasına sevmiş, sarılmıştı başındaki dertli taşına... “Parçası Benden” diye geçmişti içimden şehit kabirlerinin arasında dolanırken. Çocukken de böyle derdik ya. Taşımız kırıldığında oyun oynarken, aceleyle, telaşla bağırırdık: Parçası Benden! Srebrenitza’da parçalanmış, kırılmış tüm kemikler, insanlığımızın birer parçası... Bilmiyorum ama bütün kalbimle inanıyorum, bir gün ahirette Adem Ademoviç’e rastlarsam, başını ve vücudunu tam olarak görebileceğimi umuyorum, dua ediyorum. Onlara acının değmeyeceği bir yerdeler çünkü. Orası cennet!

Semih Kaplanoğlu ve arkadaşları tarihe not düştüler... Oscar adayı BAL, Antalya Film Festivali’nden çekildi... “Boşnaklar abartıyor” demişti ünlü yönetmen Emir Kusturica. Onun 47. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne davet edilmesine, ilk olarak soykırımın yapıldığı Srebrenitsa’daki kadın dernekleri ile ülkedeki sinemacı ve yönetmenler tepki göstermişti. Oysa bizim polemiklerimiz başka başkaydı... Üst kimlik sosyolojisi yapıp, serinkanlılıkla konuşabiliyorduk, “ama sanatçı...” diye başlayan uzun cümlelerle...

Semih Kaplanoğlu, “ama insan...” diyerek bambaşka bir iş başlattı. Bal’ı çekti gösterimden... Yaşlı ninelerle annelerin okumayı çok sevdiği Tebareke suresinin son ayetleri geldi aklıma bunu duyunca... Hani Allah sorar ya, ya bir gün Su’yu göklerden geri çektiğimizde... diye... Su’yun çekilmesi ile Bal’ın çekilmesini birbirine benzetti kalbim... Bazen böyle oluyor demek ki... Su göklerdeki evine, Bal, kalplerdeki kovanına geri çekiliyor... Semih Kaplanoğlu ve Leyla İpekçi çiftini, film ekibiyle birlikte gönülden tebrik ediyorum, kırık parçaların üzerine titredikleri için... Altına imzamı atacağım bal renkli bildirileri aşağıda...

“6 Ekim 2010 tarihli “Bizim için üst kimlik sanatçıdır” başlıklı açıklamanızı hayretle okuduk. 1992-1996 yılları arasında Bosna’da yaşanan olaylar uluslararası mahkemeler tarafından soykırım ve insanlık suçu olarak tanımlanmış ve bu suçlara bulaşanlar yargılanıp mahkum edilmişlerdir. Sayıları yüzbinlerle ifade edilen Bosna’lı sivilleri sadece inançları ve Boşnak oldukları için katledenleri, onbinlerce kadına çoluk çocuk tecavüz edenleri canlı tanıklar ve hâlâ açılan toplu mezarlar ortadayken savunan bir “sanatçının” Aksav yönetimi tarafından himaye edilmesi bizim vicdanımızı acıtmaktadır. Biz burada hiç kimseyi etnik kökeninden ya da inancından dolayı eleştirmiyoruz. İnsanlığa karşı işlenmiş bir suça sözle de olsa katkı sağlayarak soykırımı ve tecavüzü meşrulaştıran bir zihniyetin savunulmasına karşı çıkıyoruz. Savaşa ve savaş suçlarına karşı bizleri birleştirecek tek kriter, tek kimlik insan olmaktır. Sanatçı, insanlığından ayrılamaz. Bu gerekçeler doğrultusunda Antalya Altın Portakal Film Festivali programında 11 Ekim 2010 Pazartesi günü saat 12:00’de yapılacak Bal filmi festival galası da dahil festivaldeki hiçbir etkinliğe üzülerek katılmayacağımızı bildiriyor, kamuoyuna saygılarımızı sunuyoruz...”

Antalya Belediyesi’ne haklı olarak yüklendiğimiz şu günlerde... Bursa Belediyesi de sesini çıkarmalı ve özür dilemeli... Çünkü Bosna’nın bu yurttaki izdüşümüdür Bursa... Yoksa Bursa’da bal çoktan çekip gitti mi, bal Bursa’da sırra kadem mi bastı yoksa?

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT