1. HABERLER

  2. RÖPORTAJ

  3. Hizbullah'dan Hizbulesed'e Dönüşen Örgütün Hikayesi
Hizbullah'dan Hizbulesed'e Dönüşen Örgütün Hikayesi

Hizbullah'dan Hizbulesed'e Dönüşen Örgütün Hikayesi

Haber7 yazarı Taha Dağlı, Hizbullah'ın ilk genel sekreteri Şeyh Suphi Tufeyli ile yaptığı röportaj, Filistin halkının hakkını savunan Hizbullah'ın zamanla nasıl bir infaz timine dönüştüğünü gözler önüne seriyor.

18 Eylül 2019 Çarşamba 21:37A+A-

Haber7 yazarı Taha Dağlı, Hizbullah'ın ilk genel sekreteri Şeyh Suphi Tufeyli ile yaptığı röportajı köşesine taşıdı. Filistin halkının hakkını savunan Hizbullah'ın zamanla nasıl bir infaz timine dönüştüğünü anlatan Tufeyli, Türkiye ve Erdoğan için de önemli değerlendirmelerde bulundu.

Taha Dağlı'nın Haber7’de yayımlanan yazısı:

İnfaz Timine Dönüşen Örgütün Liderinden Flaş Türkiye ve Erdoğan Çıkışı

Şeyh Suphi Tufeyli, 1995 yılında kurulan Lübnan’daki Hizbullah örgütünün ilk genel sekreteriydi.

Örgütün kuruluş amacı Filistin direnişiydi.

Ancak Hizbullah bugün Filistin davasını bir kenara bırakıp, Suriye’de Sünni Müslümanları katleden bir infaz timine dönüştü.

Hizbullah’ın yıllar içerisinde giderek İran’ın bir maşası haline gelmesi, örgüt içinde rahatsızlıkları da beraberinde getirdi. Tufeyli, gelinen noktadan sonra örgütle yollarını ayırdı.

Şeyh Tufeyli şu an Lübnan-Suriye sınırında, Hizbullah kontrolündeki Balbek kentinde, ev hapsinde tutuluyor.

Tufeyli’yi Balbek’te göz altında tutulduğu evinde ziyaret ettim.Ona

Hizbullah’ın dünkü ve bugünkü çizgisi arasındaki farkı sordum.

"HİZBULLAH FİLİSTİN’İ UNUTTU, İRAN’IN SİLAHI OLDU"

"Benim nazarımda şu dönemde en çok ehemmiyet verilmesi gereken konu Kudüs ve Filistin konusudur. Müslümanların ilk kıblesinin korunması, Siyonist düşünceden arındırılması ilk hedef olmalıdır. Hizbullah da kuruluşunda bu amaca hizmet ediyordu. Bu hakikati yürütmek için birçok girişimi vardı.

Filistin işgalinde tüm İslam devletleri Filistin için aynı direnişi aynı tepkiyi gösteriyordu. Daha sonra bu değişti ve Filistin halkı tek başına kaldı. O topraklarda kurulan bir kaç direniş grubunun haricinde kimse onların elinden tutmadı. Hizbullah da bunun gibi kutsal bir amaç için kurulmuştu. Ancak üzülerek söylüyorum artık bu amaca hizmet etmiyor. Hizbullah İran’ın kendi çıkarları için kullandığı bir silah haline geldi. Cihat ile direniş ile hiçbir alakaları kalmadı. Kuruluş amacına ihanet edilirdi. İran hükümetinin kullandığı bir terör grubundan farkı kalmadı. Kendi çıkarları için de savaşıyorlar tabii. Suriye hükümeti ile yaptığı anlaşmalar var. Yani sonuç olarak Kudüs ve Filistin politikasından eser kalmadı. Ve Yemen’de Suriye’de birçok fitneye sebep oldular. Lübnan’da ise Lübnan’ı koruyoruz diyerek belli bir güç haline geldiler. Ancak ekonomiyi, siyaseti dengesiz hale getirdiler ve kalkınmayı engellediler."

HİZBULLAH’IN SURİYE’DEKİ KATLİAMLARI

Hizbullah 2011’de Suriye’de iç savaş başladığında Esed rejiminin yanında yer aldı. İran’la birlikte Suriye’de hala Sünnileri katlediyorlar. 2011-2019 arasında İsrail 3 ayrı dönemde Gazze’yi kan gölüne çevirdi, hele ki 2014’deki saldırılar tam 52 gün sürmüştü. Ancak Hizbullah o saldırıların hepsinde Suriye’de sünni katletmekle meşguldü. Hizbullan’ın kurucu genel sekreteri Tufeyli, bu duruma dikkat çekiyor, “Hizbullah, İran Suriye’de ne emrederse, onu yapar" diyor.

"İRAN "MÜSLÜMANLARI ÖLDÜR" DİYOR, HİZBULLAH DA ÖLDÜRÜYOR"

"Dediğim gibi Hizbullah askeri örgütü İran siyasetinin silahı haline gelmiştir. Stratejisini, operasyonlarını hatta günlük yapacağı faaliyetleri bile İran düzenlemektedir. Yani bu sebepten ötürü Hizbullah’ın Suriye’deki politikası hakkında hiçbir şey söylemek mümkün değildir. Yani İran ''Suriye’ye gir'' derse Hizbullah girer. İran Hizbullah’a ''Müslümanları öldür'' derse öldürür. Eğer bir gün İran Hizbullah’a ''oradan çık'' derse ancak o zaman çıkar."

"İRAN MÜSLÜMANLARI DEĞİL SADECE KENDİNİ DÜŞÜNÜYOR"

"Müslüman devletler artık ilamın birliğini düşünmeli, Müslümanların faydasına politikalar izlemeli. Mezhep olarak ya da herhangi bir ayrım gözetmemeli. ''Müslümanlar kardeştir'' düsturuna uyarak tek bir ipe sımsıkı tutunmalıyız. Ancak şu an bu böyle mi, ne yazık ki değil. İran üzgünüm ki sadece kendini düşünüyor. Bizim bu kanı durdurmamız için bu yüce dini göklere çıkarmamız için ''sadece bana'' polimasından uzaklaşmamız lazım. Din kardeşlerimizi de düşünmemiz gerek artık.  İran’ın, Sudi Arabistan’ın yani bu devletlerden bahsederken yönetimlerinden bahsediyorum asla burada halka bir atıfta bulunmuyorum, bu ülkelerin ilamın çıkarlarını düşünme vakti geldi."

Bugün Lübnan’ın da kıyısı bulunan Doğu Akdeniz’de ciddi bir Batı sömürgesi var. Doğal gaz için Doğu Akdeniz’deki müslüman ülkelere çöken bir zihniyetle karşı karşıyayız. Oysa Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerin çoğunluğu Libya, Mısır, Lübnan, Suriye, Filistin, müslüman ülkeler. Ancak Doğu Akdeniz’de söz sahibi olanlar ise Amerika, İsrail ve Fransa. Tufeyli bu soru karşısında derin bir off çekti.

"Bu soru aslında İslam âleminin üzülerek söylüyorum gerçeğidir. Bir devlet kendi kendini yönetmelidir. Lübnan rejimi, Lübnan’ı yönetmelidir. Suriye rejimi, Suriye’yi yönetmelidir. Mısır, aynı şekilde kendi ülkesini yönetmelidir. Ancak hakikat böyle değildir. Bu bölgeler 1. dünya savaşı öncesi bazı devletler tarafından işgal edildi ve bu devletler hala işgal altında. Yani devlet yönetimi olarak özgür görünseler de hepsi kendini sömüren ülkelere bağımlı durumdadır. Bu konu hakkında elimizde çok güzel bir örnek var o da ''Mısır''. Mısır halkı özgür olmak isteyen bir halktı. Kendiler ilerine bir lider seçtiler ve onu başa getirdiler. Bu gerçekten İslam âleminde olumlu yönde bir hareketlenmeye sebep olmuştu. Ancak daha bir seneyi doldurmadan, Amerika açık bir şekilde mısır yönetimine müdahale etti... Bütün bağlantılarıyla birlikte mısır ordusunu ele geçirdi. Halkı vurdu.  İnsanları öldürdü. Yönetimi işgal etti. Ve o dönemki siyasilerin çoğunu da hapse attı. Sonunda hazin bir hikâye biliyorsunuz o dönemki cumhurbaşkanı muris mahkemede hayatını kaybetti. Bu sebeple kimse mısır halkının kendi özgür iradesiyle kendisini yönettiğini söyleyemez

"SURİYE’NİN SÖMÜRÜLMESİ HİÇ BİTMEDİ"

"Hepimiz biliyoruz. Fransızlar ''sömürmüyoruz artık çekiliyoruz Suriye’den'' dediklerinde burası özgürleşmedi. Suriye’de o günden bu yana devrim üstüne devrim yapıldı. Siz o günleri yaşamadınız belki ama o günlerde Suriye’de neredeyse her hafta ayrı bir devrim yapılıyordu. Ve o devrimlerde yüzlerce insan öldü, yüzlerce insan da gözaltına alındı. Ekonomi, ulaşım, yerleşim. Suriye’de hiçbir şey kalmadı. Şu ana gelelim peki şu an ne oldu? Suriye’nin yönetimi kendi elinde mi? hayır. Rejim dediğimiz o katiller kendi insanını, kendi çocuklarını kimyasal silahlarla öldürüyor. 30 milyon Suriyeli vardı. Şu anda 10 milyon Suriyeli kaldı kendi topraklarında. Nerde bunlar? Kaçabilenler kaçtı. Kaçamayanlar ise öldürüldü. Kim kaldı, işçiler kaldı. Belki bir kısım öğrenci kaldı. Biraz Hristiyan nüfus var. Biraz alevi, biraz Şii,  yani Suriye’nin evlatları suriye'den ya sürüldü ya da öldürüldü.

"ÜRDÜN APAÇIK İNGİLİZ SÖMÜRGESİ"

"Ürüne bakalım. Ürdün de apaçık İngilizlerin sömürgesi altında. Biz hala bu topraklarda birinci dünya Savaşı’nın esareti altında yaşıyoruz. Ve gözümüz boyanmak istiyor. Yani sanki huzur içinde yaşıyor gibi hissettirilmeye çalışılıyor. Örneğin Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı güya Mısır’ı kurtardı, özgürleştirdi, zincirlerinden kurtardı. Sudan’da, Cezayir’de bakın bakalım halk kendi istediği bir kişiyi başa getirmek istese ne oluyor. Kimse bana demesin Cezayir ordusu Cezayir’in kendi ordusu, sudan ordusu aslında Sudan’ın kendi ordusu.

"TEK GÜÇLÜ ÜLKE VAR O DA TÜRKİYE"

"Tabii burada Türkiye’yi ayırıyoruz. Ortadoğu’da büyük bir güç olan Türkiye kendi seçimlerini kendileri yapabiliyor. Ordudaki, devlet dairelerindeki fetüs gibi dış güçlere ait terör grupları temizleniyor. Tabii siyasette o kirli düşünceleri temsil eden zihniyetler olabilir ancak Erdoğan ile birlikle Türkiye ivme kazandı ve iyiye gidiyor."

"ALLAH ERDOĞAN’I, O GÜZEL KARDEŞİMİ AİLESİNE, DEVLETİNE VE ÜMMETE BAĞIŞLASIN"

"Türkiye kısa zaman öncesine kadar kendi halkının iradesini yansıtamayan yönetiminde Avrupa ve Amerika’nın söz sahibi olduğu bir ülkeydi. Hakkı savunan küçük bir zümre vardı. Osmanlı zamanında İslam âlemini kucaklayan devlet, 20. yüzyılda zayıflamıştı. Zulüm altında olan İslam âlemi Türklerden bir yardım bekliyordu. Son dönemde Türkiye ayağa kalktı. Türk halkı asil bir direniş sergiledi ve son hükümetle birlikte hem İslam âleminde hem de kendi coğrafyasında büyük bir güç kazandı. Siyasetiyle, yöntemleriyle, müesseseleriyle gerçekten çok başarılı oldu. Ve biz de bu nedenle çok umutluyuz. Erdoğan’ı, o güzel kardeşimi Allah ailesine devletine bağışlasın."

"TÜRKİYE’Yİ RAHAT BIRAKMADILAR, BIRAKMAYACAKLAR DA"

"Tabii ki bu öze dönüşün, Türkiye’nin ve İslam âleminin bu ilerleyişinin sabır ihtiyacı vardı. Erdoğan’ı bu davasında engellemeye çalışanlar olabilir. Dışarıdan da örneğin Suudi Arabistan ya da mısır gibi devletler Türkiye’yi rahatsız etmeye çalışabilir. Ya da Türkiye’nin bu yeni politikası onları rahatsız edebilir. Ancak Türkiye bu dik duruşundan vazgeçmemelidir.  Ben eminim ki Türkiye attığı adımlarla, zulme karşı sergilediği kararlı duruşuyla birçok şer odakları tarafından mağdur edilen Müslüman ülkelere de örnek ve öncü olacaktır."

"TÜRKİYE DURURSA, İSLAM ALEMİ YETİM KALIR"

"İnsan hiç bir zaman yerinde saymamalı yaptığı şeyin üzerine bir şey koyarak ilerlemelidir. Türkiye eğer ilerlemekten vazgeçerse İslam âlemi için direnmezse, hem Ortadoğu hem de İslam âlemi başsız kalacaktır. Yetim kalacaktır, hamisiz kalacaktır. Diğerlerini görüyorsunuz. Özellikle Suudi Arabistan. Şimdi onlar hain oldular. Filistin’i, Mısır’ı unuttular. Suudi Arabistan önceden Arap ve İslam âleminin demirbaşlarındandı. Ancak şu an İslami tahrip eder hale geldiler. Namazı, mescitlerimizi hatta ''la ilahe illallah'' kelimesini tahrip ediyorlar. Siyonistlerin Kudüs’ü ele geçirme projelerine ortak oluyorlar. Bu yüzden İslam âleminin yeni bir kalkınmaya ihtiyacı var. Bunun da Türkiye’nin önderliğinde olacağına inanıyoruz."

HABERE YORUM KAT

1 Yorum