1. YAZARLAR

  2. Abdülkadir Selvi

  3. Hesap sorulmalı
Abdülkadir Selvi

Abdülkadir Selvi

Yazarın Tüm Yazıları >

Hesap sorulmalı

17 Mayıs 2014 Cumartesi 10:32A+A-

Soma'dan Ankara'ya döndüm.

Ama yüreğim maden ocağında kaldı.

Günlerdir maden ocağının önünde, kederli ailelerin arasında acıya, ölüme, kedere dokunuyoruz.

Madenden ayrılmadan önce son bir kez yokladım geride kalanları.

Bir anne dikkatimi çekti.

Adeta şoktaydı. AFAD'ın konteynırına girince sebebini anladım.

Evladını arıyordu.

Ocaktan çıkmayan ama yaralılar ve ölüler arasında da ismi yer almayan oğlunu bulmak için müracaat etmişti. İçeriye girdiğimde bir anneyi daha gördüm. Yanında yaşlı bir amca vardı.

Madenden çıkarılan ancak ailesi müracaat etmediği için cenazesi teslim edilemeyen insanların fotoğrafları duruyordu. Aileleri oraya aldılar.

Evladını teşhis etmek...

Ne acı bir duygu.

Dayanamadım, oradan çıktım.

Madende günlerdir ölüme, acıya dokunuyoruz.

Hepsinin ayrı bir hikayesi var.

Dağları delmesi için adını Ferhat koyduğu oğluyla birbirine sarılı olarak bulundu bir madencinin cesedi.

Hasta olan çocuk o gün evde olduğu için kurtulmuştu ama bir evde iki yas vardı.

Babası vardiyayı oğluna teslim ettikten sonra çıkmıştı. Oğlunun cenazesini kaldırdı. Hayattaydı ama yaşamıyordu.

Baba olacağını öğrendiği gün servistekilere 1 gün sonra lokum dağıtma sözü vermişti. Helvasını dağıttılar.

Allah'tan inançlı insanlarız. En büyük dayanak noktamız imanımız. Yoksa bunlar dayanılacak acılar değil.

Hele madeni işleten şirket yöneticilerinin açıklamalarını dinledikten sonra.

Soma Madenciliğin sahibi Alp Gürkan ve yöneticiler 4 gün sonra nihayet kamuoyunun önüne çıktılar.

Lütfettiler.

3 yıldır madene uğramayan bir adamdan ne beklenir ki...

Ama şirketin CEO'su olarak gözüken oğlu yoktu. Sırra kadem basmıştı. Yurtiçinde mi yurt dışında mı belli değildi. Tatilini yarıda kesip dönmedi gibi bir şey demek istemiyorum. Çünkü nerede olduğunu bilmiyorum. Basın toplantısı yemekhanede yapıldı. Büyükçe bir yerdi. Buzdolabında hala işçilere o günkü yemekte verilecek meyve olarak, 'Erik' duruyordu.

Kimi zaman parmaklarını sallasalar da, kimi zaman sorgulayıp hesaba çekseler de meslektaşlarımız iyi sorular sordular.

Zaten sorular olmasaydı, şirketin eski yaşam odasını kapattığını öğrenemeyecektik.

Meslektaşlarımız sıkıştırmasa, maden çıkarılan yeni bölgede yaşam odalarının yapılmadığını itiraf etmeyeceklerdi.

Eski sahada bir yaşam ünitesi varmış. Öyle anlatıldığı gibi ahım şahım bir şey miymiş orasını bilmiyoruz. Ama orada kömür bitmiş. Yaşam odası kapatılmış.

Facianın yaşandığı maden 5 kilometre karelik bir alana yatay olarak genişlemiş bir maden. Dikine değil. Zaten asansörle de inilmiyor.

Yeni ocak açılmış. Uzun bir süredir buradan kömür çıkarılmaya başlanmış. Ama 'Yaşam odası' inşa edilmemiş. Asıl facia o bölgede meydana geldi.

SOMA Madenciliğin yöneticileri yeni ocakta yaşam odası olmadığını itiraf ettikleri an sarsıldığımı hissettim. Çünkü boruyu kemirerek hayatta kaldığını anlatmıştı madenden sağ çıkanlar. Hayatta kalmak için boruyu kemirenler, yüzlerce metre sürünenler, yaşam odası olsa oraya ulaşabilirlerdi.

Yılda milyonlarca dolar kazanan şirketin yapacağı küçük bir harcama ile bugün belki onlarca, yüzlerce insan hayatta olurdu. Bugün belki onlarca, yüzlerce hayat sönmezdi.

Yine şirket yöneticilerinin açıklamalarından trafonun patlamadığını, kömürün kızıştığını, sonra da yangın çıktığını öğrendik.

Peki bu kızışmada gaz yoğunlaşması yaşanmamış mı, ölçüm cihazları bir sinyal vermemiş mi? 'Vermedi' dedi şirket yöneticileri.

Basın toplantısının sonuna doğru, gazeteciler tek bir ağız olup sorduk.

'Vicdanınız rahat mı?'

Şirket sahibi Alp Gürkan, 'Vicdanım feci derecede kötü durumdadır' karşılığını verdi.

Basın toplantısının başında, kibirli bir eda ile 'Hiçbir ihmalimiz yok' demişlerdi. Dünyanın en büyük maden kazalarından birinde, 284 kişinin hayatını kaybettiği bir felakette, hiçbir hataları yokmuş. O zaman hata ben de. Ailelerden ben özür diliyorum. Ya da öldükleri için madenciler de.

Vicdanınız rahat mı sorusunu madende inceleme yapıp, olumlu raporlar veren Çalışma Bakanlığı Müfettişlerine de soruyorum. Yönetmeliklerde olmaması belki yasal olarak sizi kurtarır ama vicdanınızı rahatlatır mı bilmem.

İncelemeleriniz sırasında ocağa indiniz mi, raporlarınızda yaşam odasının bulunmamasına dikkat çektiniz mi?

Aynı soruyu sendikaya sormak istiyorum. Yaşam odasının bulunmamasına tek bir açıklamanızda, raporunuzda dikkat çektiniz mi? Sağda solda eylem yapmaktan, bu derece hayati işlere vaktiniz olmadı mı yoksa?

Bu işin hesabı sorulmalı.

İşvereninden, sendikasına, müfettişlerine kadar herkes hesabını vermeli.

Ayrıca vakit yitirilmeden Meclis'te araştırma komisyonu kurulmalı. Bir basın toplantısında dahi neleri itiraf ettiler. İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?

Basın toplantısı bitti, dışarı çıktım. Kendilerine bir yaşam odası dahi layık görülmeyen işçileri yutan madene baktım.

Bakalım sorumluluğu olanlar bu insanların yüzüne nasıl bakacak?

Yeni Şafak

YAZIYA YORUM KAT