1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Hamaset Gerçeğin Yerini Alınca Yalan Kaçınılmaz Olur! 
Hamaset Gerçeğin Yerini Alınca Yalan Kaçınılmaz Olur! 

Hamaset Gerçeğin Yerini Alınca Yalan Kaçınılmaz Olur! 

​​​​​​​Türkiye’nin son yıllarda savunma sanayinde ilerleme kaydettiği açık ama medyanın bu gelişmeyi sunma tarzı kelimenin tam manasıyla uçuk bir görüntü sunmakta!

08 Şubat 2017 Çarşamba 15:56A+A-

HAKSÖZ HABER

Türkiye medyasında artan milliyetçi atmosferin en çok etkilediği alan şüphesiz ordu ve savunma konuları oluyor. Bu konuda yapılan yayınlar genelde abartılı ve sadece kamuoyunu tatmin etmeye dönük bir nitelik taşımakta. “Aslanız biz, kaplanız biz” tarzında süregelen bu haberler şüphesiz iktidarın ülke genelinde yaygınlaştırmak istediği atmosferle de uyum içinde. Ne var ki, bu gerçeklikten uzak tutumun uzun dönemde yalnızca hayal kırıklıklarını beslemeyi getireceği de ortada.

Al-Monitor sitesindeki yazısında savunma konuları uzmanı Metin Gürcan iktidara yakın medyada savunma ve silah üretimi konusunda elde edildiği iddia edilen başarıların nasıl abartıldığını ortaya koyarken, aynı şekilde muhalif medya organlarının da aynı alana dair haberlerinin tersinden yalanlarla dolu olduğuna işaret ediyor.

Metin Gürcan'ın söz konusu yazısının tamamı:


Türk medyasındaki savunma haberleri niçin beyin yakıyor?
Metin Gürcan / Al-Monitor

Nisan ayı içinde yapılacakmış gibi görünen anayasa değişikliği referandumu ve belki de 2017 sonunda bir başkanlık seçimi... Türkiye’nin siyasal iklimini belirleyen bu iki olasılık, AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yakın medyayı Türkiye’nin “önlenemez yükselişinin” devam ettiğini ispatlayan yeni “başarı hikayeleri” bulmaya zorluyor. Ayrıca inşaat sektörünün giderek eski cazibesini yitiren büyük ve orta ölçekli firmaları da hükümetin teşvikiyle ekonominin yeni yükselen yıldızı olarak lanse edilen savunma sanayisinde yer edinmeye çalışıyor.

Son dönemde Türkiye medyasında abartılı ve bazen de yalan savunma ve güvenlik haberleri öne çıkıyor. Bunlar, çoğunlukla editör hatası, savunma firmalarının PR çabası ve siyasi propagandadan kaynaklanıyor.

AKP’nin yeni başarı hikayeleri bulma çabası ile savunma sanayisinde faaliyet gösteren firmaların PR çabalarına bir de Türkiye medyasında savunma ve askeri teknoloji konusundaki uzman editör eksikliği eklenince Türkiye medyasında savunma sanayisi ve askeri teknoloji konusunda çoğunlukla abartılı bazen de yalan bilgilerin öne çıktığı haberler yer alıyor. Özellikle, 2016 aralık ayından bu yana arttığı görülen bu beyin yakıcı haberlerde gerçek durumla hayaller birbirleriyle çok iyi harmanlanıyor. Haberlerde aşağıdaki temalar ön plana çıkarılıyor:

- Türkiye’nin yüzde 100 yerli ve milli olarak ürettiği silah ve savunma sistemleri dünyayı titretiyor

- Türkiye’nin savunma sanayinde dışa bağımlılığı yüzde 30’lara indi ve bu oran büyük bir hızla azalıyor

- Türkiye yükselen savunma sanayisi ile tüm dünyayı kıskandırıyor

- Türkiye savunma sanayisi artık bağımsızlığını kazanmış küresel bir oyuncu

- Türkiye savunma sanayisi dünyada ilk kez pek çok yeni projeye ve buluşa imza atıyor

Örneğin “Dünyayı titreten yüzde 100 yerli silahlar” başlığıyla verilen bir haberde Türkiye’nin dünyayı şok eden projelerine yer veriliyor. Bunlar arasında ilk milli fırkateyni İstanbul, dünyanın “ilk lazer güdümlü helikopter füzesi” Cirit, Roma’ya kadar menzili olan Bora füzesi Avrupa’ya mesaj niteliği taşıyor.

Son aylarda Türkiye medyasında çıkan en beyin yakıcı haberlerden biri ise hükümet yanlısı Akit gazetesinin 16 Ocak 2017 tarihli haberi. Bir Türk firması tarafından üretilen 35 milimetrelik iki topu olan ve 4 kilometreye kadar kritik bölge/tesis alçak irtifa hava savunma sistemi olan KORKUT sistemi hakkındaki haber “Aselsan yapımı bu silah atom bombasını bile durdurabiliyor” başlığıyla yayımlandı. Haberde şu ifadelere yer verildi: “TSK’nın alçak ve orta irtifa hava savunma ihtiyaçlarını karşılamak üzere Aselsan tarafından geliştirilen KORKUT Hava Savunma Sistemi, tüm testleri geçti. Dünya üzerindeki örneklerine fark atan Korkut atom bombası atışlarını bile durdurabilecek kabiliyete sahip.”

Bu haberi yazan editörün, “nükleer balistik bir füze nedir?” ve “Bir ülke nükleer füze tehdidinden nasıl korunabilir?” gibi sorulara dair bilgilerinin seyrettiği sinema filmlerinden ibaret olduğu anlaşılıyor.

Al-Monitor’a konuşan savunma analisti Turan Oğuz’a göre Türkiye medyasında çıkan abartılı savunma haberlerinin birinci nedeni basında yeteri kadar savunma muhabiri ve editörüne yer verilmemesi. Bir diğer nedenin de sanayi firmalarından gelen PR talepleri olduğunu söyleyen Oğuz şöyle devam ediyor: “Türkiye’deki her medya grubu kendini yakın hissettiği ideolojik görüşün talebi doğrultusunda veya onların hoşuna gidebileceğini düşünerek; bilinçli bir şekilde, hatalı, olumlu veya olumsuz taraflarını görmeyen, küçümseyen veya tam tersi yücelten subjektif haber yapıyor.”

Oğuz’un dediği gibi savunma ve güvenlik firmalarının abartılı PR talepleri gerçekten de bu alandaki abartılı haberlerin önemli bir nedeni arasında yer alıyor. Örneğin, bir savunma şirketinin yaptığı basit bir AR-GE çalışması basında “Türk mühendisleri uzay teknolojileri alanında bir dizi önemli buluş gerçekleştirdi” başlığı ile verilebiliyor. Hükümete yakın medyada yer alan bu tarz haberlerin popülerliği, Atatürkçü çizgide yayın yapan az sayıdaki diğer medya kuruluşlarını da benzer haberler yapmaya sevk ediyor. Örneğin, “Atatürk’ün havacılık konusunda kurduğu özel istihbarat birimi” başlıklı bir haberde uydurma bilgilere dayanarak, Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün çok gizli bir gözetleme projesi olan ANKA 10 T001 K projesini gerçekleştirmek için daha 1922’de seçkin subaylardan oluşan özel bir birim kurdurduğu iddia ediliyor. Şu an test aşamasında olan ANKA insansız hava araçlarını üreten firma da İHA’larını bu haberle Atatürk’le ilişkilendirerek reklamını yapmış oluyor.

Savunma sanayisi alanındaki abartılı ve yalan habercilik hükümete sert muhalefet eden medyada da sık sık rastlanıyor. Örneğin, muhalif Birgün gazetesinin 16 Aralık 2016 tarihli ve “Savaş yoksulları şehit onları milyoner yapıyor” başlıklı haberinde Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın ailesine ait olan Bayraktar şirketi abartılı ve gerçeği yansıtmayan kimi bilgilerle sertçe eleştiriliyor. Haberde TSK’ya teslim edilen ilk silahlı İHA’lar olan Bayraktar TB2’lerin sistem birim maliyeti ve TSK tarafından tedarik süreçleri ile ilgili hususlar kasten çarpıtılıyor.

Savunma sanayisi ve askeri teknoloji konularında Türkiye’nin sayılı uzmanlarından olan Arda Mevlütoğlu’na göre savunma ve güvenlik alanında basında yer alan haberler ile akademik camiada yapılan çalışmalarda son dönemde artan bir ivme ve bu ivmeyle birlikte artan yanlış ya da yanıltıcı bilgilerin arkasında iki sebep söz konusu: Birincisi savunma ve güvenlik konularının politik ve psikolojik öz kütleleri, ikincisi ise Türkiye’de bu konulardaki entelektüel yetersizlik.

Mevlütoğlu sözlerine şöyle devam ediyor: “Aslında askeri konular Türkiye’de her zaman ilgi çekmiştir. Dolayısıyla bu konulardaki haberler geniş bir kitle tarafından takip edilir. Bunun çeşitli sebepleri, var: Kültürümüzde silaha, askere ve orduya yoğun bir ilginin olması, Johnson Mektubu, ABD ambargosu gibi travmaların toplumsal hafızadaki yerleri, ordunun güçlenmesinin, ulusal egemenlik ve bağımsızlığın korunmasına etkisi, algısı gibi. Bu faktörlerin doğal bir sonucu olarak savunma sanayii sektöründeki yatırım ve gelişmelerin politik ve psikolojik güçleri epey büyük. Bundan dolayı da iktidara yakın veya muhalif basın organları ya da araştırmacılar, kendi politik görüşlerine uygun şekilde yayın yapabiliyorlar. Sözgelimi aynı uçak projesi için bir basın organında ‘milli uçağımızı yaptık’ haberi geçerken, muhalif bir basın organında ‘uçak milli ama her parçası ithal’ denebiliyor. Bakış ve yorum açısına göre her ikisinde de belli miktar doğruluk payı olabiliyor.”

Aslında Türkiye medyasının savunma sanayii alanındaki haberleri abartma çabası çıplak bir gerçeği de göz önüne seriyor: Soğuk Savaş dönemi boyunca savunma ve güvenlik mekanizmasının kuruluş, işleyiş ve düşünme süreçlerini tamamen NATO’ya havale etmiş olan Türkiye, 21. Yüzyıl’ın güvenlik ortamına uygun gerekli dönüşümü hayata bir türlü geçirememiş durumda. Türkiye’nin savunma sanayisi, tasarım ve AR-GE çalışmalarından, tedarik süreçlerine kadar halen Soğuk Savaş artığı bir sistem.

Bu sistemin savunma ve güvenlik konularında akademik ve entelektüel değer yaratma görevini neredeyse tamamen askeri bürokrasiye bıraktığına dikkati çeken Mevlütoğlu şöyle diyor: “Bu durumun sonucu olarak Türkiye’de, Türkiye’nin özgün savunma ihtiyaçları, yakın çevresindeki gelişmeler, savunma ve güvenlik teknolojileri gibi konularda nitelikli içerik üreten bir akademik kadro, basın-yayın organı çeşitliliği oluşamadı. Bu da eksik ya da yanlış bilgilerin yayılması, bunlar üzerine yapılan sakat değerlendirmelerin yaygın kabul görmesi gibi sonuçlar doğurdu. Bu durumun en son örneğini, 2012 yılında Doğu Akdeniz’de RF-4E keşif uçağımızın düşürülmesi olayında gördük. Bu olay sonrasında Ne devletin ilgili ve yetkili makamları ne basın-yayın organları ne de uzman sıfatı ile öne çıkarılan isimler sağlıklı ve güvenilir bilgiler üretemediler.” Mevlütoğlu bu tarz abartılı veya yanlış bilgi içeren yayınları Twitter’da #PalavraDedektörü etiketiyle paylaşıyor.

Medyadaki abartılı ve kimi zaman da yalan haberlerden şu an El Bab bölgesine sıkışmış görünen Fırat Kalkanı operasyonu da nasibini alıyor. Örneğin, Fırat Kalkanı’nın ilk günlerinde bazı basın organlarında, Türkiye’nin “özel olarak zırhlandırılmış Leopard 2A4 tanklarını harekâtta kullanmak üzere bölgeye sevk ettiği” haberleri yer aldı. Halbuki, Almanya’dan ikinci el olarak alınan Leopard 2A4 tanklarına hiçbir modernizasyon işlemi uygulanmış değil.

Öte yandan, Türkiye savunma sanayisinin özellikle 2010-2015 arasında geçmiş yıllara nazaran büyük başarılara imza attığı bir gerçek. Ancak hem ihracat hem de proje bitirme ve tedarik rakamlarına bakıldığında savunma sanayisinin 2015’ten bu yana bir durgunluk dönemine girdiği görülüyor. Entelektüel sermaye eksikliği, AR-GE’ye ayrılan payın azlığı, hızlı başlayan ancak bitirilemeyen projeler, tahayyül yetersizliği, şeffaf olmayan ihale ve tedarik süreçleri, küçük ve orta ölçekli işletmelerin sektörde rekabet edememesi, aşırı siyasallaşma ve yıkıcı rekabet gibi yapısal sorunlardan kaynaklanan bu durgunluk, şimdilik beyin yakıcı haberlerle kapatılmaya çalışılıyor.

 

HABERE YORUM KAT

4 Yorum