1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Gladio'dan Ergenekon'a nasıl gelindi? -3
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Gladio'dan Ergenekon'a nasıl gelindi? -3

21 Temmuz 2008 Pazartesi 06:10A+A-

Soruya verilen cevapları gözden geçirdiğimiz üçüncü yazı bu. Soru malum: “Komünizmle mücadele” için kurulmuş bir örgüt (Gladio) hangi safhalardan geçerek Ergenekon'a dönüştü? Ve de bu soruyu tamamlayan bir sorucuk:: Nasıl oldu da eskinin “gladiocuları” bugünün en kararlı Ergenekon karşıtlarına dönüştü?

Dünkü yazıda -bir örnek olarak- Nazlı Ilıcak'ın bana hiç mi hiç doyurucu gelmeyen analizini aktarmıştım. Bu analizin benzerleriyle sıkça karşılaştığımızı da hatırlatayım. Sorunun konusu olan sürece ilişkin farklı analizler de eksik değil tabii ki.

Mesela yazarımız Fehmi Koru'nun Gladio'dan Ergenekon'a sürecini konu edinen şu satırları:

“O yapının (Gladio) üç aşaması oldu bizim ülkemizde.

12 Eylül 1980 darbesine kadar 'kökü dışarıda' ve 'gayr-ı milli' bir örgüttü; komünistler işbaşına geldiğinde ayaklansınlar diye kurulmuş, yapılandırdığı devlet birimine bağlı olarak, darbeleri kolaylaştıran eylemlere bulaştırılarak varlığını sürdürmüştür.

1980 darbesinden sonraki onbeş yıl içerisinde MGK kararlarıyla 'millileştirilerek' yeni bir kullanım alanına kavuşturuldu aynı yapı. Sovyet sistemi çökünce örgütün kuruluş amacı temelsiz kalmıştı, komünizmin yerine hedefe 'irtica' konularak yeni bir hayat öpücüğü kazandırıldı örgüte.

1997 yılında Susurluk'taki kazayla ortaya saçılan pislikler, aynı örgütlenmenin, 1990'larda artık 'özelleştirildiği'ni açığa vurdu. Kimileri, örgütün varlığından, kendilerini zenginleştirmek için yararlandılar.

Şimdi karşımıza çıkan tablo, ikinci ve üçüncü aşamanın eşzamanlı sürdüğünü gösteriyor. Birileri bir yandan ceplerini doldururken, bir yandan da 'ulusalcılık' adına darbe kışkırtıcılığına devam ediyormuş...”

Üzerinde çaba sarf edilmiş satırlar olduğu için alıntıyı uzun tuttum.

Ancak benim kafam bu satırlarda dile gelen analize de yatmıyor. Ergenekon'un Gladio'nun “millileştirilmiş” hali olan ve komünizm yerine 'irtica'yı geçiren “ikinci aşaması” ile onun “özelleştirilmesi”, yani ceplerin doldurulması anlamına gelen “üçüncü aşama”sının eşzamanlı olarak sürdüğü yeni bir hali olduğu tezi –benim açımdan- olup bitenleri yeteri kadar açıklamıyor.

Ben bu “tez”den farklı olarak, Gladio'ya “birinci aşama”da hakim olan “komünizmle mücadele” hedefinin bugüne kadar alttan alta sürdüğünü düşünüyorum. Sovyetler'in çöküşüyle ortada “komünist sistem” dile bir şey kalmadığına göre söz konusu hedef tabii ki şekil değiştirmiş durumdadır. Ama o ilk hedefin biçimlendirdiği “ruh” ve de “düşmanlıklar” dünyada komünist sistem olarak adlandırılabilecek bir diyar kalmasa da (Çin, K. Kore, Küba gibi ülkeler var ama bu başka bir konu) varlığını devam ettirmektedir.

12 Eylül 1980 sonrasının Gladiocularına bakın mesela. Önce ASALA'ya sonra PKK'ya karşı seferber edilen kadrolar 80 öncesi Gladiocularının aynıları ve izleyicileri değil miydi? Susurluk'ta adları öne çıkanlar yine aynı takımdan değil miydi? 6-7 Eylül'ün (1955) Gladiocularından farkları var mıydı? (6-7 Eylül'ü ve sonrasının Trabzon, Malatya, İzmir'ini, ve de “en masum”u, yani Hrant'ı birlikte hatırlayın.) Biliyorsunuz, Susurluk patladığında Sovyet sisteminin çökmesinin üzerinden altı yıl geçmiş ve 28 Şubat (ve de “irtica”) henüz ortaya çıkmamıştı.

Bu durumda şöyle bir sonuca varabiliriz sanıyorum: Bu ülkedeki sistem, otoriter bir rejimle yetinemeyip gözünü totalitarizmden alamayan ve dolayısıyla karşısında –komünist, sosyalist, liberal, demokrat, Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi fark etmez- ne türden olursa olsun farklı bir kimlik görünce köpüren ve elini belindeki sopasına atan resmi, yarı-resmi, gayri resmi kurumlar (ve de tabii) “vatandaşlar”ın sırtında bugüne gelmiştir.

Peki bugün, Ergenekon davasından hareketle savunulduğu gibi, ülkemiz gerçekten bambaşka bir miladın eşiğinde midir? Hürriyetleri, demokrasiyi, demokratik siyaseti amaç edinmiş bir miladın.

Bu soruyu sorarken devleti filan gözlemlemiyorum. Asıl olarak bakılması gereken yere, yani topluma bakıyorum tabii ki.

Basında bu konuda da önemli yorumlar var. Mesela –bugün sıra gelir diyordum ama olmadı- Gülay Göktürk'ün birkaç yazıdır olup biteni farklı bir cepheden anlamak gayretiyle geliştirdiği yorum gibi.

Demek ki konuya ilişkin bir yazı daha gelecek.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT