1. YAZARLAR

  2. Bülent Korucu

  3. Gizlilik kavramı ve haber alma hürriyeti
Bülent Korucu

Bülent Korucu

Yazarın Tüm Yazıları >

Gizlilik kavramı ve haber alma hürriyeti

05 Şubat 2010 Cuma 00:55A+A-

Ergenekon terör örgütü davasıyla birlikte daha önce konuşmadığımız konular sıkça gündeme gelmeye başladı. Hukukî gibi görünen tartışmaların gazeteciliğe bakan yönleri önümüzdeki günleri şekillendirecek.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, insan hakları ihlali eleştirileriyle, basın özgürlüğü talepleri arasındaki 'optimum denge'yi yakalayabilmek için gazetecilerle istişarelere başladı. Söz konusu toplantılar, görüş ayrılıklarını sıfıra indirmese bile önemli mesafeler kazandıracak. Tartışmalara eksen teşkil eden gizlilik kavramı mesleğimizin özü niteliğinde. Gazeteci, zaten gizlinin peşinde giden insan demek. Yaptığımız işi bültenden ayıran da bu çaba. Basın tarihimizin satır başlarını oluşturan Johnson mektubundan tutun, Türk askerine çuval geçirildi haberine, oradan İSKİ ve Susurluk skandallarına varıncaya kadar başarı, hep 'gizli'nin üzerindeki örtüyü kaldırmakla yakalandı. "Şahsî mağduriyetleri ve kamu yararını gözeterek gizlinin peşindeki koşuyu, yani basın özgürlüğü ve haber alma hürriyetini nasıl sağlarız?" sorusuna cevap arıyoruz. Bakanlığın sektör temsilcilerini sürecin parçası haline getirmesi, doğru ve iyi niyetli bir adım.

Gizlilik kavramı parçalar halinde incelenebilir. Birincisi ve belki en önemlisi 'Özel hayatın gizliliği'nin korunması. Bunun alt başlığı olarak haberleşme özgürlüğü ve onun mahremiyetini yazabiliriz. Ferdî mağduriyetler en az korunaklı olması hasebiyle en önemli nitelemesini hak ediyor. Türk Ceza Kanunu, 132'den 137'ye kadar maddelerinde bu dokunulmaz alanı nasıl koruyacağını açıklıyor. Basın Kanunu'nda benzer düzenlemeler var. En temel ayrım, Basın Kanunu'nun belli maddeler dışında hürriyeti tahdit yani hapis cezası öngörmeyip para cezaları ile yetinmesi. Gazeteciler genelde bu noktaya vurgu yapıyor. Hapis cezalarının, mesleği yapılamaz hale getireceği endişesi had safhada.

Ayrıca medyanın da yargı camiası gibi bir kamusal denetleme aracı olduğunu unutmamak gerekiyor. Yargının işini kolaylaştırmak, önünü açmak ve onun yetki alanına girmeyen konularda denetim yapmak işlevi var. Basın, Adliye'nin yetki alanına girmeyen ama 'etik' kuralların belirlediği yasakları da gözetir. Mesela İngiltere'de zina suç değildir; ama takım arkadaşının eşiyle gayri meşru ilişki kuran milli takım kaptanının tardı gündemdedir. Dünyanın her yerinde bürokrat ve siyasetçilerin buna benzer hukuken suç olmayan fiillerini de medya denetler, alenileştirerek cezalandırır. Adliyenin görev alanına girmeme esas itibarıyla olduğu gibi usule de taalluk edebilir. Örneğin, Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt, 'Mahkemenin gizli bilgilerini sızdırmak' suçu işlediği sabit görülse bile usule aykırılık sebebiyle soruşturmadan kurtulmuştur. Medya konuyu alenileştirerek 'etik' cezaların devreye girmesini sağlamalı. Paksüt'ün AK Parti hakkındaki oturumlara katılmaması ve oy vermemesi, kamuoyu baskısı ile temin edilmeli.

Özel hayatın masuniyeti konuşulurken halk arasında 'fişleme' diye tabir edilen kişisel verilerin kaydının konuşulmaması tuhaf. 135. maddedeki "Kişilerin siyasî, felsefî veya dinî görüşlerine, ırkî kökenlerine; hukuka aykırı olarak ahlâkî eğilimlerine, cinsel yaşamlarına, sağlık durumlarına veya sendikal bağlantılarına ilişkin bilgileri kişisel veri olarak kaydeden kimse"lerin durumları da konuşulmalı.

Çok tekrar edilen 'kanunsuz dinleme yapanların cezası ağırlaştırılsın' sözünün karşılığı yok. Dinlemeyi yapan ve hatta gerekli tedbirleri almayarak dinlenen kamu görevlilerinin cezalandırıldığına şahit olmadık. İstihbarata karşı koyma, güvenlik birimlerinin görevleri arasında, ama en hassas birimle ilgili dinleme kayıtları ortaya çıkıyor. Kendini koruyamayan bir güvenlik birimine ne kadar güvenebileceğimizi vatandaş olarak sorgulamalıyız. Kamu yararı ve basın hürriyeti saikıyla haberi yapan gazeteci kendini mahkeme önünde buluyor. Yayınlanan kayıtta suç unsuru varsa ve herhangi bir müdahale ile tahrif edilmemiş ise 'tesadüfen elde edilmiş delil' muamelesi görebilir. Bir silahlı üst düzey bürokratın 'halkın üzerine çökmek' muhtevalı ses kaydını görmezden gelen gazeteci olamaz. Diğer gizlilik tartışmalarını önümüzdeki yazılarda ele alalım.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT