1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Filistin’de Toprak Günü
Filistin’de Toprak Günü

Filistin’de Toprak Günü

Ahmet Varol, Filistinlilerin; topraklarının siyonistler tarafından gasp edilmesini ve işgal rejiminin meşru olmayışını kutladıkları 30 Mart tarihini anlatıyor.

30 Mart 2024 Cumartesi 11:08A+A-

Ahmet Varol / Yeni Akit

30 Mart 1976’da yaşanan olayların anısına 30 Mart tarihi Filistin’de Toprak Günü olarak ihya edilmektedir. Bu tarihte işgal yönetiminin Filistinlilerin 21 bin dönüm arazisini gasp etmesini protesto amacıyla 1948’de işgal edilmiş toprakların değişik bölgelerinde gösteriler düzenlenmişti. Bu gösteriler esnasında çıkan çatışmalarda 6 Filistinli şehit edilmiş, çok sayıda Filistinli de yaralanmıştı.

30 Mart tarihi, Filistin topraklarının bütünlüğünün yeniden gündeme getirilmesi, siyonist devletin bir işgal devleti olduğunun vurgulanması ve Filistin topraklarında siyonistlerin meşru bir haklarının olmadığının dile getirilmesi amacıyla Toprak Günü olarak kutlanmaktadır. 

Toprak Günü’yle verilmek istenen mesaj Filistin topraklarının Filistinlilerin öz yurtları olduğu, dolayısıyla bu topraklar üzerindeki gayri meşru işgal son buluncaya, işgal altındaki Filistin topraklarının tamamı özgürlüğüne kavuşuncaya kadar mücadelenin süreceğidir. 

Filistin Merkezi İstatistik Kurumu da bu yılın Toprak Günü münasebetiyle kapsamlı bir rapor yayınladı. Raporda hem işgalcilerin Batı Yaka ve Kudüs’te devam eden toprak gasbı işlemleri, hem de Gazze’ye yönelik soykırım saldırılarının sonuçları, bu saldırıların Filistin’in diğer bölgelerine yansıması hakkında ayrıntılı bilgilere yer verildi. 

Rapora göre siyonist işgal rejimi, 2023 yılı içinde Batı Yaka ve Kudüs’te Filistinlilere ait 50 bin 526 dönüm araziyi gasp etti. Bu miktar ise 2022 yılında gerçekleştirilen gasp işleminin iki katına tekabül ediyor. 

İşgal rejimi bu arazilere muhtelif gerekçelerle el koyuyor. Bazılarını bölgeye inşa edilen yahudi yerleşim merkezlerini genişletmek amacıyla gasp ediyor. Bazılarını yine bu yerleşim merkezlerine yollar ve alt yapı tesisleri inşa etmek amacıyla güya istimlak ediyor. Bazıları hakkında “devlet arazisi” kararı çıkarıyor. Bazılarını kendince sit alanları oluşturma iddiasıyla gasp ediyor. 

Oysa bütün uluslararası kararlara göre siyonist işgal rejiminin Batı Yaka ve Kudüs’ün doğu kısmı üzerindeki varlığı işgal sayılıyor. Bize göre 1948’de işgal edilmiş topraklar dahil tüm Filistin toprakları üzerinde siyonist egemenlik işgaldir ve gayri meşrudur. Ancak BM kararlarına ve bu kararları resmen tanıyan tüm ülkelere göre Batı Yaka ve Doğu Kudüs üzerinde siyonist egemenlik işgal olarak tanımlanıyor. 

Dolayısıyla söz konusu kararlara göre işgal rejiminin buralara yahudi yerleşim merkezleri inşa etme hakkının olmaması ve şimdiye kadar inşa etmiş olduklarını da kaldırması gerekiyor. Ama ne yazık ki bunu gerektiren uluslararası kararlar çıkarılmasına rağmen işgal rejimine kararların gereğini yerine getirmesi için baskı yapmadığından o, mevcutları kaldırmak yerine yenilerini inşa ettiği gibi var olanların da alanlarını genişletmek amacıyla Filistinlilerden tamamen hukuksuz bir şekilde arazi gasp ediyor. 

İşgal rejiminin bu topraklarda herhangi bir “devlet arazisi”nin bulunmaması, aynı zamanda Filistinlilerin özel mülklerine, otlaklarına ve yeşil alanlarına el koyarak “sit alanı” oluşturma gibi bir hakkının da olmaması gerekiyor. 

Siyonist işgal küresel emperyalizmin bir gayri meşru çocuğudur. Doğması da, büyümesi de, varlığını sürdürmek için başvurduğu uygulamaların tümü de gayri meşrudur. Ama küresel emperyalizm bu gayri meşru çocuğunu özenle koruyor. O yüzden de onun istediği gibi ileri gitmesine, azgınlaşmasına ve aşırılık etmesine fırsat veriyor. 

Ancak bu durum sürekli böyle devam edecek değil. Filistin’de geçmişte bir haçlı işgali de oldu, ama direniş ruhu bu işgale galip geldi ve 88 yıl süren işgale Salahuddini Eyyubi gibi bir büyük komutan son verdi. Biz ümit ediyoruz ki siyonist işgal haçlı işgali kadar da sürmeyecek. 

Siyonist işgalin tüm azgınlığına rağmen Filistin’de direniş ateşi hiç sönmedi. İşgal rejiminin Gazze’de sergilediği son vahşet ise direnişin daha da bilenmesine sebep olmaktadır. Aynı zamanda Filistin davası artık sınırları aşmış tüm ümmet tarafından sahiplenilen öncelikli bir dava olarak kabul edilmiştir.

HABERE YORUM KAT