1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. Evrensel zorbalık, göreceli suç
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

Evrensel zorbalık, göreceli suç

20 Aralık 2011 Salı 08:44A+A-

Soykırımların, operasyonların, katliamların, faili meçhullerin, işgallerin, şikelerin, olağanüstü hallerin, cinayetlerin, suikast ve komploların sadece kelimeleri değil ruhları da dolaşıyor üzerimizde. Her gün, her saat. Kıyameti böyle bekliyoruz. Arap Baharı, Suriye'de ve Mısır'da dökülen kanlar bizden bağımsız değil. Aynı anın içine Almanya'daki ırkçı cinayetler veya Maraş katliamı ya da özel harekâtın eski operasyonları sığabiliyor. Gündelik hayatın sıradanlığını kaldırmayacak denli zorbalıkla yüklüyüz artık bu küresel dünyada. Gündelik ağırlıklarımız -suçlarımız- dağları delecek kıvamda. İşte zalim ile mazlumu ayırt etmekte bizi zorlayan haberlerden tek bir güne sığan bazıları:

Kazakistan'da olağanüstü hal ilanı da bir işe yaramadı: Grev yapan petrol işçilerinin işine son verilmesiyle patlak veren olaylar şiddetini arttırarak devam ediyor. Rus komünistler ayaklandı: Putin'in partisinin birinci çıktığı seçimlerde yolsuzluk yapıldığını iddia eden muhalifler "Putin'siz Rusya" sloganıyla sokakta.

Tahrir yine patladı: Üç günde 10 ölü, 505 yaralı, 164 tutuklu, 3 istifa ve 213 yıllık bilimsel araştırma enstitüsünün küle dönüşü. Irak'ta mezhep gerilimi tırmandı: ABD'nin çekilişinin ardından Şii Başbakan Maliki, kendisine diktatör diyen Sünni yardımcısına savaş açtı. Suikast komplosuyla suçlanan Sünni yardımcı için tutuklama kararı çıkartıldı. Erdoğan, Sarkozy'ye Fransa'nın Afrika'da yaptığı soykırımları hatırlatırken, Fransa soykırımı inkarı yasalaştırmayı tartışıyor. Hayata Dönüş adı verilen korkunç operasyonun komutanlarından bir emekli binbaşı "operasyon sırasında ömrümde görmediğim bombalar kullanıldı" diyerek asıl sorumluların yargı önüne çıkarılmadığını belirtirken, Maraş katliamının yıldönümünde bizzat davanın sanığı da olan eski milletvekili, yıllar sonra bir tuğgeneralin olayın asıl faillerini bildiğini söyleyerek, Meclis'te araştırma komisyonlarını göreve çağırdı. Ankara'da nöbetçi mahkemenin "somut delil yok" diyerek faili meçhullerden yargılanacak yedi özel harekâtçıyı serbest bırakmasına karşı çıkan savcı, AİHM kararları dâhil onlarca belgeyi delil göstererek itiraz etti. Ardından Çarkın, yeni bilgiler vererek Tarık Ümit'in gömüldüğü yeri dahi gösterebileceğini belirtti. Nefes almakta zorlanıyoruz. Ama böyleyiz işte, buyuz. Bitmiyor. Bitmeyecek... Ve bir örnek daha. Sıradan bir zalimlik iması daha yalnızca: "Irak ambargosunun ilk beş yılında 500 bin çocuk öldü, bu sayı Hiroşima'dan daha fazla, acaba buna değer miydi?" sorusuna, "evet" diyen ABD'nin Irak işgali 'operatör'lerinden Albright, dün ölen Kuzey Kore lideri Kim Jong İl'e zalim demiş. Kim daha fazla zulmetti? Kim zorbalık yaparken mazlum düştü? Kim zalimliğini gizleyerek başkalarının üzerine attı? Kim işgal ve saldırılarına operasyon adı vererek hakikat algımızla oynadı? Hangimiz sahiden mazlum olduk? Artık herkesin kanlı ve kansız kıyımlarla birbirine hükmetmeye çalıştığı bir dünya düzeninde mazlumu hangi dil ile ayırt edebiliriz? Herkesin böylesine zulme eğilimli olduğu bir dünyada zalimlik yapmanın suç olduğuna kimi ikna edeceğiz?

Soruları çoğaltmak gerekiyor: Peki asıl zalimi nasıl ayırt edeceğiz? Bize hak ile batılı karıştırarak tanıtan gizli zorbaları nasıl teşhis edeceğiz? Suçluların ceza çekmediği bir sistemde insanların suç işlediğine nasıl hükmedeceğiz? Hangi kriterlerle? Suç ile günah arasındaki ilişki kopuk kaldığı sürece, insanların kötülük katsayısı ve zulmetme ölçüsü anayasada hangi kriterlere göre belirlenecek? Suçun evrensel ölçüleri var mıdır, çağdan çağa veya toplumdan topluma değişen göreceli bir kavram mıdır? Zorbalığın cezalandırılmadığı veya yeterince suçlanmadığı bir sistemde suçun meşrulaşmaması mümkün olabilir mi? Ya yaygınlaşmaması?

Zalimliğin teşhiri kolay olduğu için, yayılma potansiyeli de hızlıdır evet, peki bu durumda, onu teşhir etmeden onu nasıl teşhis edeceğiz? Adaletten on yıllarca gizlenen suçluları yargılamak için onlara yeni zorbalıklar mı atfedeceğiz? Yoksa onların eski zalimliklerini zamanaşımına teslim etmeden 'update' etme hakkımız var mı, adaletin tecellisi adına? Ya nefret ve intikam hislerini körüklemeden, eski suçluları yeni sorgular için adalete nasıl göndereceğiz?

Daha genel bir soruyla, başka bir yazıya kapı aralayayım en iyisi: Kan dökmemek için insanoğlunun elinde ne var? Nasıl bir evrensel gerekçe? Başkasına zulmetmek bu kadar kolay, bu kadar sıradan ve meşru iken, cezalar hakkıyla verilmezken, maşeri vicdanların üzeri kalın örtülerle örtülüyken... Kan dökmemenin dilini nasıl konuşacağız? Neyi kurban ederek? Ve kurban ile neye yaklaşarak?..

ZAMAN 

YAZIYA YORUM KAT