1. YAZARLAR

  2. Mustafa Ünal

  3. Evren'den Başbuğ'a uzanan çizgi
Mustafa Ünal

Mustafa Ünal

Yazarın Tüm Yazıları >

Evren'den Başbuğ'a uzanan çizgi

06 Ocak 2012 Cuma 01:04A+A-

Kenan Evren hakkındaki iddianame ile İlker Başbuğ'un şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılması aynı günlere denk geldi. Biri 12 Eylül darbesinin lideri, diğeri ise 30 yıl sonra benzer suçlamalara hedef olan genelkurmay başkanı.

Aralarındaki benzerlik, aynı günlerde hukuki takibata muhatap olmalarıyla sınırlı değil. Haklarındaki iddialar ve kullandıkları metotlar da benzeşiyor. Geçen 30 yılda arpa boyu yol alınamadığını ve belli zihniyetlerin değişmediğini söyleyebiliriz. İyi ki toplum değişti ve 12 Eylül referandumuyla hukukun önünü biraz olsun açtı. Yoksa 21. yüzyılda hâlâ darbeleri konuşuyor olacaktık. Bugün darbe suçlamalarının yargı önüne çıkıyor olması önemli bir gelişme.

İki eski genelkurmay başkanı da darbe için şartları olgunlaştırma suçlamasıyla karşı karşıya. Siyasi literatürümüze 12 Eylülcülerin kazandırdığı 'şartları olgunlaştırmak' tabiri pek çok şeyi izah ediyor. Evren ve arkadaşları, bu amaçla teröre, Maraş, Çorum gibi facialara göz yummak ve hatta kışkırtmakla itham edildiler. Yıllardır dile getirilen ithamlar şimdi yargının masasında. Balyoz ve Ergenekon davaları yakın dönem cuntalarının da aynı yoldan gittiği iddiası üzerine kurulu. Bombalama, çatışma ve suikastlar öngören planlar yargılanıyor. Başbuğ'u şüpheli konumuna düşüren 'İnternet Andıcı' davası da bir şartları olgunlaştırma girişimi. Genelkurmay Karargâhı'nda ve komutanın talimatıyla Türkiye Cumhuriyeti hükümetine karşı kara propaganda yapmak üzere siteler kurulduğu ileri sürülüyor. 'İrtica ile mücadele eylem planı' davasıyla birleşen dosya tam bir şartları olgunlaştırma projesi. Başbuğ görevden ayrılalı iki yıl bile olmadı. Yani 'asker konumuna çekildi, darbecilere hesap soruyoruz' rehavetine kapılmak doğru değil. Hele ondan sonraki komutan Işık Koşaner'in yargılamaları sonuçsuz bırakmak için 5 ay önce istifa ettiğini düşünürsek, tehlikenin sandığımızdan yakında olduğu görülür.

Bu arada yargılama merci ile ilgili tartışmalara temas etmek gerekiyor. İlker Başbuğ'un Yüce Divan'da yani Anayasa Mahkemesi'nde yargılanacağına dair haberler gerçeği yansıtmıyor. Anayasaya son değişiklikle eklenen madde sadece 'görevle ilgili suçlar' konusunda Anayasa Mahkemesi'ni yetkili kılıyor. Kara propaganda yaparak hükümete karşı darbenin zeminini hazırlamak Genelkurmay Başkanı'nın görevi değil. Anayasa bununla da yetinmiyor, yine son eklenen "Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar herhalde adliye mahkemelerinde görülür." cümlesi adres olarak ağır cezayı gösteriyor. Bu cümle, askerî yargı başlığı altında yer alıyor. Özetle asker kişiler görevleriyle ilgili suçlarda askerî mahkemelerde, diğer konularda adli mahkemelerde yargılanır. Ordu komutanı ve genelkurmay başkanının askerî mahkemede yargılanması fiilen imkânsız olduğundan Yüce Divan formülü gelişti.

12 Eylülcülerin yargılanmasına gelince referandumu baltalamak isteyenlerin zamanaşımı tezi zaten çürüktü, şimdi iyice ortaya çıktı. Zamanaşımını durduran hüküm yani geçici 15. madde kalktıktan sonra ancak takvim işlemeye başladı. Yani epey vaktimiz var. Evren ve arkadaşlarının yargılanmasına intikamcı duygularla yaklaşmamalıyız. Hukuk zaten intikam aracı değildir, ıslah ve caydırıcılık esastır. Hâlâ görevde ve yeni emekli askerler darbe iddiasıyla soruşturuluyorsa caydırıcılık ihtiyacının şiddeti ortadadır. Bir de 12 Eylül'de acı çekenlerin zedelenen adalet duygusunu tamir etmek gibi insani yönü var, bu davanın.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT