1. YAZARLAR

  2. Nusret Çiçek

  3. Erzincan Başsavcısı Hesap Soracakmış
Nusret Çiçek

Nusret Çiçek

Yazarın Tüm Yazıları >

Erzincan Başsavcısı Hesap Soracakmış

11 Kasım 2010 Perşembe 00:02A+A-

Eski hesapları karıştırmak işi iflas eden tüccarlara aitmiş. Hakimlik mesleği hesap sormayı, kin gütmeyi kaldırmaz. Taraf olan zaten hakimlik, savcılık yapamaz...

Elde hakim ve savcıların tedrisatından geçen kalın bir Erzincan dosyası var. Sanırım bu dosyayı sadece Erzurum’daki hakim ve savcılar değil, İstanbul’dakilerin de bir kısmı tahliye yönünden okumuştu. Yargıda hata olmaz demiyorum. Ama şöyle düşünüyorum, bir başsavcıya yanlış yapılmasına bu kadar hakim ve savcı nasıl göz yumabilir?

Hesap soracak kişi şunu demelidir:

“Erzincan’ın dindar halkına karşı girişilen hain planın içerisinde savcı olarak zerre kadar yokum. Dinlenen telefonlardaki sözler bana ait değildir.

3. Ordu Komutanının eylemleri ile uzaktan yakından alakam yoktur...”

Ha o zaman anlarız, düşünürüz...

Değilse “irtica karşıtı kafası ile ben yapacağımı yaparım, HSYK da bana karışamaz” gibi bir mantık yürütülüyorsa orada durmamız gerekiyor.

Bu dindar halk kime ne yapıyor?

Evine gizlice uyuşturucu ile silah koyacaksın, sonra da “silahlı irtica örgütü” diye yakalattıracaksın. İddia bu. Bu iddia devletin soruşturma evrakına yalandan konulmamışsa ne kadar haince, ne kadar sinsice...

Hesap deyince “İkna Odaları” geliyor aklımıza.

Çocuklarımızı gönderdiğimiz fakültelerin kapılarına yüzü buruşuk, vicdanı kara bir karı dikiliyor; “Açacaksın” diye tutturuyor. Değilse, bu ülkenin %80 kadın nüfusu başörtülü olan halkına meydan okuyor.

Binlerce öğrenci kızımız bu cadı kazanı ile imanı insafı kararmış zebaniler yüzünden okuyamıyorlar. Bazıları da tıp, hukuk gibi eğitimlerini yarıda bırakmak zorunda kalıyor.

Hesapsa gelin bu gençlerin hesaplarını soralım.

Bu okulları babalarının çiftliği gibi kullananlardan hesap soralım.

Yoksa soruşturması olan bir başsavcıyı savcı olarak Adana gibi bir şehre tayin etmek o kadar önemli bir olay değil. Hatta soruşturma dosyasındaki deliller doğru ise az biledir.

Hem bu olay HSYK açısından ilk defa olmuyor.

Geçmişte bize de uyguladılar.

Ne soruşturmamız vardı, ne de bir kabahatimiz. Sadece, o günkü kurul üyelerinden değildik. Yani “bizden değildir” zihniyeti. Ben de Ankara gibi bir yere başsavcı unvanı ile atanmışken durduk yere kurul benimle iki arkadaşımı ağır ceza mahkemesi üyeliğine tenzili rütbe atadılar. Maksatları Yargıtay üyesi olamayalım diye idi. Ben de o yüzden mesleğimden ayrıldım. Demek ki sorulacak hesaplar sadece bir Erzincan işi değil. Hele de eski HSYK arşivleri incelemeye açılsa da görsek. Kime neler yaptıklarını.

Ne yazık ki bu ülkede hep zalimin hesabı sorulur, mazlumun sorulmaz.

İnsan Hakları Beyannamesi 18 yaşına kadar çocuğun dinini seçmek, eğitmek hakkını veliye veriyor. Aynı şekilde Medeni Kanun da bu kuralı tekrarlıyor.

Öyle iken, 18 yaşına gelmeyen benim çocuğuma bir başkası nasıl karışır? Her kimse, bu kendini bilmez karışmak hakkını nereden alıyor?

Özel hayatın dokunulmazlığı diyorlar ama kime? Fuhuş ve zina yapanlara, yataklarını paylaşanlara... Dindar halka değil tabii...

Bodrum’da özel hayat, Kuşadası’nda özel hayat.

Sıra halka gelince kamusal alanlar yasak, okullar kapalı...

Sözü Bilgi Üniversitesi Mütevelli Heyet Üyesi Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’ın açıklaması ile bağlayalım:

“Yasak yıllar önce İstanbul Üniversitesi’nde uygulanmaya başlandığında yönetim, bazı kadın öğretim üyelerinin ikna odalarına girmelerini zorunlu kılmış, görevlendirme vermişti. Ben de görevlendirildim, ancak yarım gün dayanabildim. Bana göre sistem, siyaset, partiler bir yana öncelikle çocukları düşünmek gerekir. İnsandan söz ediyoruz, hayatın gerçek öznelerinden. Bir tek çocuğumuzun bile korkusuna ya da gözyaşına değmez hiçbir şey.”

Dedim ya, yanlış bir tutuklamanın hesabını devlet her zaman verebilir de binlercesinin kaybolan yılları geri gelmez onu anlatmaya çalışıyorum...

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT