1. YAZARLAR

  2. Abdülkadir Selvi

  3. Erbakan ailesinin misyonu
Abdülkadir Selvi

Abdülkadir Selvi

Yazarın Tüm Yazıları >

Erbakan ailesinin misyonu

03 Mart 2011 Perşembe 16:56A+A-

Genç bakan, makam odasında hırsından deliye dönecek bir haldeydi. Bir o yana bir bu yana yürüyor ama bir türlü sakinleşemiyordu.

Gergin bir gece geçirmişti..

Elinde bir kararname tutuyor, bir yandan da göz ucuyla Başbakan'ın gelip gelmediğini kontrol ediyordu.

16 nisan 1997 günüydü.

Başbakan'ı sabırsızlıkla bekleyen kişi şimdiki Cumhurbaşkanımız, dönemin Devlet Bakanı Abdullah Gül'dü.

Başbakana yakın bir isim ve etkili bir bakandı.

Başbakan Erbakan gelince, kendisine eşlik etti.

Erzurum Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Osman Özbek'in yakışıksız sözünden dolayı geceyi uykusuz geçirmişti.

İlk sözü,"Efendim emekliye sevk edilmesi için kararnameyi hazırladık. Onayınız gerekiyor. İlk işimiz bunun emekliye sevk edilmesi olmalıdır" oldu.

Başbakan Erbakan kararnameyi aldı,"İnceleyeyim"dedi. Az sonra Adalet Bakanı Şevket Kazan, Devlet Bakanı Fehim Adak ve Grup Başkanvekili Oğuzhan Asiltürk makama çağrıldı. Yaklaşık 2 saat süren değerlendirmeden sonra,"devlet yönetmek çocuk işi değildir" diyen ağabeylerin sözü etkili oldu. Osman Özbek'in emekliye sevk edilmesiyle ilgili kararname rafa kaldırıldı.

O an bir kırılma noktası oldu.

O günkü genç bakan bunu hiçbir zaman unutmadı. Çünkü 28 şubatçılar ondan sonra pervasızlaştı. 27 nisan e-muhtırası verildiğinde Dışişleri Konutu'nda toplanan bakan arkadaşlarına," Bu bir kırılma noktasıdır. Türkiye'nin kaderine ya biz hükmedeceğiz ya da onlar" derken, 28 şubat sürecinde yaşanmış olaylardan çıkarılan dersler vardı.

Başbakan Erdoğan o nedenle 28 Şubat sürecinde yaşananların 27 nisan e-muhtırasına karşı nasıl tavır alınması konusunda önemli bir tecrübe olduğunu söyledi.

"Çünkü daha önce yaşadıklarımızı yaşamak istemiyorduk"

27 Nisan gecesiydi. E- muhtıra Genelkurmay'ın internet sitesinde yayınlandıktan sonra Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'a ulaşmak mümkün olmuyordu.

Başbakan Erdoğan, Başbakanlık konutunda çalışıyor, kendisine arayan bakanları Dışişleri Konutuna yönlendiriyordu.

O gece sabaha kadar değerlendirmeler yapıldı.

Genelkurmay açıklamasına yanıt verilmesi konusunda bir tereddüt yaşanmadı.

Sadece yöntemi üzerinde değerlendirmeler yapıldı.

"Biz de açıklamamızı Başbakanlığın internet sitesine koyalım" diyen oldu. Hatta bir ara Cemil beyi kızdırmak için," Hükümet sözcüsü Cemil Çiçek'in açıklaması olsun" önerisi getirildi. Açıklamanın yazılmaya başlandığı saatlerde yapılan bir espriydi bu. Cemil bey'in verdiği yanıt ise gerilen sinirleri gevşetti.

Önce saat 13'te TV'lerin haber saatinde hükümetin açıklama yapacağını açıklandı.

Bundan tam 10 dakika sonra. Saat 13.10'da Başbakan Erdoğan'ın telefonu çaldı. Arayan kişi Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt'tı. İlk sözleri, "Efendim, beni aramışsınız" oldu.

Bütün bir gece kendisine ulaşılamayan Genelkurmay Başkanını, hükümetin karşı açıklama yapacağı haberi dahi dize getirmeye yetmişti.

Çünkü hükümetin istifasını bekleyen asker, dik duruş karşısında zor durumda kalmıştı.

Burada bir kıyaslama yapma peşinde değilim. Merhum Erbakan devletine ne kadar saygılı davrandıysa, devleti ona o kadar hoyrat davrandı.

Ancak Erdoğan ve Gül ikilisi ise yaşadıkları bu tür deneyimler ışığında, yakalarına yapışılmasına izin vermeden bazı yakalara yapışıp,hesap sormayı bildiler.

Bugün Türkiye Ergenekoncuları, Ayışığı, Sarıkız, Balyoz, Kafes gibi darbe planlarını yapanları, cuntaları yargılayıp,"İleri Demokrasi" yolunda ilerliyorsa, o günkü tavrın bunda çok büyük payı var.

Çok büyük dersler çıkardık, 28 Şubat'tan. En önemlisi de omuz atana oyum atmak,posta koyana posta koymak gerektiğini gördük.

Erbakan'ın cenazesinde ise 28 şubat'ın ruhuna fatiha okuduk.

Vefatına gösterdiği ilgiyle Türkiye, merhum Erbakan'a yakışan bir veda yaptı.

Bundan sonra, o "aziz hatıra"yı koruma misyonu ailesinin ve dava arkadaşlarının omuzlarında duruyor. En çok da Fatih Erbakan'ın.

İlk vefat eden lider değildi Erbakan. Özal'ı, Ecevit'i, Türkeş'i de uğurladı bu millet. Ancak ne yazık ki aileleri onların misyonunu taşımadı. Parti içi iktidar kavgasına girip, hüsrana uğradılar. Özal, Ecevit ve Türkeş ismini yıprattılar.

Merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun ailesi ise, partide iktidar kavgasına girmek gibi bir yanlışa sürüklenmeden, vakıf kurmak suretiyle emaneti taşımayı bildiler.

Merhum Erbakan'ın emanetini taşıyan evlatları da inançlı ve şuurlu insanlar. Günü birlik küçük siyasi hesaplara girerek, Erbakan ismini yıpratmayacaklarına inanıyorum. Hele hele cenazeye gösterilen ilgiden nema toplamak isteyen müflis siyasetçilerin, seçim ittifakı oyunlarına gelmeyeceklerini umuyorum.

Erbakan ismi ve bu milletin sevgisi onlara yeter.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT