
Emperyalizmin motivasyonu sadece doğal kaynaklar mı?
Mehmet Garip Tanyıldızı, küresel siyaseti yalnızca ekonomik çıkarlarla açıklamanın indirgemeci bir yaklaşım olduğunu ve bunun gerçek motivasyonları perdelediğini ifade ediyor.
Mehmet Garip Tanyıldızı/Akşam
Jeostratejik mi teostratejik mi?
Marksistlerin tarihsel süreçleri neredeyse bütünüyle iktisadi saiklerle açıklamasının yüzeysel bir kopyası olarak güncel politik gelişmeleri salt ekonomi merkezli okuma alışkanlığının yol açtığı indirgemecilik, toplumda son derece yaygın ve yerleşik biçimde hayli zamandır hüküm sürüyor.
Savaş, işgal, darbe, ittifak ve ihtilafların "büyük güçlerin ekonomik çıkarları" ile izah edilmesi neredeyse reflekse dönüşmüş durumda. Dünya siyasetine, güncel politikalara ve savaşlara bakarken elimiz otomatik olarak ekonomik izah yöntemlerine uzanır.
Bilhassa her türlü uluslararası siyasal gelişme bu şekilde, aynı kalıba dökülerek okunur. Buradan hareketle sayısız komplo teorisi üretilir, hakikat ve kurgu birbirine karışır.
Ekseriyetle mesele her zaman petrol yatakları, doğalgaz kaynakları, enerji koridorlarıdır. Mütemadiyen emperyalistlerin asıl amacının, bilinen ya da henüz keşfetmediğimiz (veya keşfetmemize izin verilmeyen) doğal kaynakları ele geçirmek olduğu söylenir.
Trump'ın son dönemdeki nadir toprak elementleri ve kritik mineraller ile ilgili açıklamaları da bu okuma biçiminin yeniden popülerleşmesine sebep oldu.
Emperyalizmin ve kolonyalizmin doğal kaynak sömürüsüne dayandığına itiraz edecek değiliz elbette. Yakın tarih bu noktada sayısız örnekle, inkâr edilemeyecek bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor.
Fakat sorulması gereken şöyle bir soru var: Acaba sosyal ve siyasal gelişmeleri maddi sebepleri merkeze alarak okumak doğru mu? Dünya sisteminin, uluslararası ilişkilerin, ülkelerin dış politikalarının ilk muharriki, ana motivasyonu gerçekten sadece ekonomi mi?
Bir ülkenin kimliksel yapısı, düşünsel iklimi, sosyolojik dokusu ve hatta seküler bir yönetime sahip olsa bile dininin merkezî etkisi çoğu zaman es geçiliyor olabilir mi?
Geçtiğimiz iki yılda Gazze konusundaki konumlanmalar ve siyasal tepkiler, bu minvalde son derece çarpıcı göstergeler sundu.
İsrail'in temel motivasyonunun ekonomi olmadığı aşikar.
Peki ya İsrail'i koşulsuz destekleyen gelişmiş devletler? Onların konumlanışı yalnızca ekonomik çıkarla açıklanabilir mi? ABD'deki güçlü Yahudi lobisi olmasaydı, Amerikan müesses nizamı İsrail'e karşı Filistin'i mi savunacaktı?
Gazze'nin ekonomik potansiyeli veya işgal edilen toprağın "piyasa değeri" ile açıklanamayacak kadar derin bir meseleyle karşı karşıyayız. Ortaya çıkan tablo, jeostratejik değil, teostratejik okumaya daha uygun görünüyor.
Ekonomik çıkar merkezli açıklamalar, her ne kadar kolay olsa da, belki de tam da bu yüzden meselenin tamamını yansıtmıyor, belki de aksine çok az bir kısmını yansıtıyor.
Biz dünya sistemini ve küresel hegemonyayı da bu bağlamda çoğu zaman yanlış tanıyor ve değerlendiriyoruz.
Şu halde gözümüzü biraz petrol kuyularından çevirip muhatabımızın kimliğine çevirmekte fayda var.




HABERE YORUM KAT