1. YAZARLAR

  2. Mine Alpay Gün

  3. DTP’yi geren gardırop
Mine Alpay Gün

Mine Alpay Gün

Yazarın Tüm Yazıları >

DTP’yi geren gardırop

23 Ekim 2009 Cuma 00:28A+A-

Bütün ideolojiler böyledir. Gardırop üzerinden belirlenir. Kandil'den gelen PKK'lılar da farklı davranmıyor. Habur'dan girerken örgüt üniforması ile ne kadar mağrurlar. Tüm o kutlamalarda, zafer işaretlerinde, örgüt bayrakları ellerinde, kendilerini karşılayanların attığı sloganları sırtlarındaki üniformalarla selamlıyorlar.

Diyarbakır'a girerken de yüzlerce havai fişek atılıp, lazer gösterileri eşliğinde Öcalan posterleri açılıyor. Grubun havasından rahatsız olan DTP'de "elbise krizi" başlıyor. Sık sık uyarılar yapılıyor; "şu örgüt üniformanızı çıkarın artık".

Üniforma kimin olursa olsun, sivil halka itici gelir. Elbet örgütün kadınları, dekolteli elbiselerle teşrif edemezlerdi. Ama özellikle bu üniformalarla örgüt bir taşla birkaç kuş vurmak istemişti. İçten içe sistemle özdeşleşti eleştirilerini yaptığı DTP kalesine de bir gol atmayı murad etmişti.  Kendi takipçileri için de siyasi bir rota çizmek istiyorlardı.

"Şu kravatlı partililer, sizlerin ne kadar hakkınızı savunabilirler ki. Hala dağın toprağı üzerimizde duran şu üniformalar ancak; sizi temsil edebilir", mesajını verdikleri, bir türlü sırtlarından çıkarmadıkları örgüt giysileri partilileri; iyice gerer.

Arada kulaklarına fısıldarlar,"bakın açılıma destek veren Türk kardeşlerimizi üzmektesiniz. Bir çuval incire yazık edeceksiniz. Sanki sıcak bir eylemden dönmüş gibi, nedir bu üniformalar. Şehit aileleri iyice hüzünlenecek, yoksa çocuklarımızı, bu elbiseler sırtlarında iken mi vurdular demezler mi"?

Aslında örgüt, o elbiseleri çıkarmayarak, sadece Türkiye devletini sıkıntıya sokmuyor.

En fazla DTP'ye acı vermek istiyor.

Sonun başlangıcını görmelerini amaçlıyor.

Bu gelenler dağın, dağ gardırobunun rantını yemek istemekteler.

Partililerin koltuklarını ellerine geçireceklerdir.

Halkla mesajlaşmaktalar.

Hepsinin acıklı bir hikâyesi var.

Özellikle örgütün kadınlarından kim bilir kaç film ve roman çıkacak.

Bülent Arınç'ı ağlatan o kadın terörist, çocuğu bir yaşında iken bırakıp dağa çıkmıştır.

Neydi o kadını, çocuğundan koparıp dağa çıkaracak kadar güçlü olan.

51 yaşındaki Elif Uludağ ise çocukları için iniyor dağdan. "Ben gidiyorum, sizin için dönüyorum, haydi sıra sizde. Sizi evde bekleyeceğim." 29 ve 24 yaşındaki iki bebeğinin peşi sıra sürüklenen bir annenin, Zelal'in öyküsünü halk ne kadar ilginç bulacak.

Örgüt üyesi o kadının gözlerine bakan her DTP' li, o gün kararlılığı gördüler.

Bakışları, kendilerinin milletvekili maaşını sorguluyordu. Natürel, makyajsız yüzü, doğal kalın kaşları, üzerindeki örgüt üniforması ile kitleleri etkileyecek o kadın; belli ki yakalarına yapışıp hesap soracaktı.

Duruşu ile gençleri etkileyecekti.

Anadan, babadan, kardeşten, evlattan, akrabadan, komşudan yıllardır ayrı bu insanlar; bağırlarına taş basmışlardı.

Köylerinin kokusuna hasret kalmış, yüreklerini taşlaştırmışlardı.

Önlerine kim çıksa ezip geçeceklerdi.

Partililere zaten diş bilemekte idiler.

Çar naçar, rica minnet gelenlere; gömlek ve kazaklar giydirilir. Ama gelenlerin eli armut toplamıyor. Gardırop yanlarında.

Boyunlarına, örgütün rengi olan kırmızı, sarı, yeşil fularları geçirmeden göstericilerin karşısına, "çıkmayız abi" diyorlar.

Resmi parti yine telaşlanıyor, zaten gelen grubun yeni bir parti kurup, oylarını böleceği tahminleri ayyuka çıkmış. DTP'li yöneciler, bir kez daha bu taşkın kalabalığın bağrına basmak için sabırsızlandığı grubu uyarıyor.

Nihayet gardıroptan beyaz fularlar bulunup; yeşilli, sarılı, kırmızılı fularlar da çıkarılıp, Türk Kürt kardeşliği ve barış mesajı bildiren beyaz poşular takılıyor. Parti yöneticileri de rahat bir nefes alıyor ama gözleri saatte.

Olay olmadan, Türkiye toplumunu üzecek taşkınlıklar yapılmadan, kan dökülmeden bir an önce gösterilerin bitmesini arzu ediyorlar.

Zaten perşembenin gelişi çarşambadan belli.

Kaos, fırtına, iç hesaplaşma eli kulağında.

MİLLİ GAZETE

YAZIYA YORUM KAT