1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Dr. Hani Sibai'nin IŞİD Açıklaması
Dr. Hani Sibai'nin IŞİD Açıklaması

Dr. Hani Sibai'nin IŞİD Açıklaması

El Kaide'nin önde gelen isimlerinden Dr. Hani Sibai 15 Kasım 2014 tarihinde Makrizi Radyosunda, Işid hakkında açıklamalarda bulundu.

04 Aralık 2014 Perşembe 16:59A+A-

IŞİD lideri Bağdadi'nin geçtiğimiz günlerde yayınlanan konuşmasına el-Kaide'nin tanınan isimlerinden Dr. Hani es-Sibai uzunca bir eleştiri getirdi. Incanews sitesinden iktibas ediyoruz.

"Bizi dinleyenler ve kardeşlerim;

Allah’ın selamı üzerinize olsun ve sizi güzel mekânlara eriştirsin.

Bu gün Allah’ın izni ile Bağdadi’nin “kafirler istemeseler de” adı altında yaptığı konuşmasına karşı acil ve sakince yapılan bazı  yorumları dinleyeceksiniz.

Bu gün 15 Kasım 2014’e muvafık olan 22 Muharrem 1436, günlerden cumartesi.

İnşallah yayın organlarının yayınladığı Bağdadi’nin bu konuşmasına acil olarak yapacağımız yoruma başlayacağız...

Biraz bekleyin inşallah şimdi başlayacağız…

Hamd âlemlerin rabbi olan Allah’a salat ve selam Resulullah'a (s.a.v) olsun.

Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır; Ey! İman edenler Allahtan korkun ve doğru söz söyleyin.

“doğru sözü” ele alarak  inşallah doğruyu söyleyip, kıyaslama  yaparak sakin ve yavaş hareket ederek İslam devleti  emiri Ebu Bekir İbrahim el Bağdadi’nin sözlerine reddiye vereceğiz…

Ana konulara başlamadan önce;

Yayınlanan konuşması kısaydı, Bağdadi’nin ses kaydı, hicri 20 muharrem 1436 miladi  13 Kasım 2014 tarihinde yayınlanmıştı. Yani iki gün önceydi ve bu kaydı ''Devlete'' ait olan Furkan müessesi yayınlamıştı.

Başlamadan önce bazı önemli noktalara  dikkat çekmeğe çalışacağım.

İlk önce Makrizi Radyosundan bizi dinlemekte olanları  ve aynı şekilde Makrizi ve el fecr beltok odası yoluyla bizi dinleyen   genç kız ve erkek kardeşlerimi selamlıyorum, Allah’ın selamı el fecr beltok odasının idarecilerine dinleyenlere, onlara katılan kullanıcılara olsun. Allah’ın selamı üzerinize olsun ve sizi güzel mekânlara eriştirsin, ayaklarınızı sabit kılsın ve sizi hayra vesile olanlardan kılsın.

Ve Allah bizi yüce  dinimizi müdafaa edenlerden eylesin.

Bu konuya başlamadan önce gerekli olan şu sözleri söylemek istiyorum.

Gençlere ve beni dinleyenlere açıklamak isterim ki;

Benimle ‘’Devlet’’ arasında, ‘’Devlet Cemaati’nin Emirleri’’ arasında ya da ‘’Devletin halifesi Ebubekir el Bağdadi’’ arasın da şahsi hiçbir ilgi ve bağlantı yoktur. Çünkü ben onu veya onları şahsi olarak tanımıyorum. Meselenin tüm boyutunu sadece takip ediyordum. İnsanlar onun varlığı, şahsiyeti ve ilmi hakkında şüphe ederken ben onun varlığını ispat edenlerdendim. Bende onun hakkında konuştum ve dedim ki evet o hakiki bir şahsiyettir, doktordur ve doktora diploması vardır, yani konuşmam bunlardan ibaretti.

Bazı muamele ve fiillerden dolayı ihtilaf ettiğimiz için bazı gençler bize sövmekte ve kötülük etmektedirler ve bunu şahsi olarak tespit ettim onlar bize sövüyorlar.

Irzıma söven nakıs  akıllıysa ve cahil ise, ona ancak sukut etmek cevap olur…

Bilmez misin köpekler havlasa dahi bir aslana asla zarar veremezler…

Bu yorumum, benim devlete bazı eleştiriler yapmak için bazı kelime ve cümlelerini alıp eleştiride bulunmak  için hazırda bulundurduğum anlamına gelmez! Bu kötü fiilden Allah’a sığınırım.

Konu çok büyük bir konudur, bu şahsi olarak tespit ettiğim “baş ile cesedin bir birinden ayrı olması, sapmasıdır.”

Ve mesele sadece devletin resmi sözcüsünün aşırı olması değildir. Sorun  aynı şekilde emirlerinin de aynı fikirleri taşıdığıdır.

Mesele Bağdadi olaylardan haberdar değildi, etrafında olan bazı grup ve kişiler  bazı bilgileri ondan saklıyorlardı meselesiydi. Ama (bu ses kaydıyla) açığa çıktı ki bunlar bir et parçası gibidirler ve ne yazık ki şura meclisi başkanlarıyla beraber  tümü menhec sapkınlığı ve aşırıcılık içerisindedirler, daha öncede bunu tespit etmiştik,

Ama benim daha öncesinden söz verdiğim gibi konuşmam sükûnetle olacaktır. Alaycı ve can sıkıcı cümlelere girmeyeceğiz. Çünkü konu bundan daha büyüktür, benim nazarımda (Bağdadi’nin) bu konuşması çok tehlikeli bir konuşmadır. Çünkü bu konuşmanın perdesi arkası çok şeyi barındırıyor. Ve konuşmanın  içeriği gerçekleşirse (Allah takdir etmesin) kanların dökülmesi ve birçok musibetin peşi sıra gelmesine sebebiyet verecektir.

Benim eleştirilerim Müslümanların kanlarının dökülmemesi ve inançlarına aşırıcılık ve sapkınlığın girmemesi için olan hırsım nedeniyledir.

Aynı şekilde tekrar tekrar sıkılmadan söylüyorum; ben hiçbir cemaate ve gruba üye değilim, ben bunu takiyye olsun diye söylemiyorum bilakis bunlar hakikatlerdir ve benim durumum budur.

Sonra ben eğer ‘‘Devletin’’ veya ‘’Hilafetin’’ muamelelerindeki bazı hataları söylediysem bu El Kaide’nin diğer kollarının ve Ahrar gibi cemaatlerin yaptığı yanlış veya hatalı muamelelerine onay veriyorum anlamı taşımaz.

Hiç kimse benim şu anda ‘’Devlete’’, ‘’Devletin Emiri ebu Bekir Bağdadi’ye’’ olan eleştirilerim nedeniyle diğerlerini öveceğim diye bir şey düşünmesin.

Ben şu anda bir konuyu ele alacağım ve konu İslami Cephelerde kanların dökülmesine ayrılıkların olmasına ve çalkalanmaya sebebiyet verecek meseleyi ele almakta.

Bundan sonra;

Şekil olarak baktığımızda bu konuşma (ses kaydı) Bağdadi’nin ölüm haberlerinin yayılmasına bir reddiye olarak sunuldu. Taraftarlarına güven vermesi onun hakkıdır ve taraftarlarını hakkındaki  ölüm yaygarasından dolayı rahatlatması da hakkıdır.

Bence yine bu risale (:ses kaydı) bazı şahısların biatlerini kabul etmesi özellikle Sina’dan, Libya’dan, Cezayir’den, Yemen vs ve Cezire’de (yani Suud’da) çoğaldıklarını söylemesi  taraftarlarının maneviyatını yükseltmesi içindir. Kendisi  için bu olumlu bir şeydir. Bunu ilan etmesi, taraftarlarının maneviyatını yükseltmesi ve yardımcılarının  maneviyatlarını yükseltmesi onun hakkıdır. Çünkü onlar Irak’ta, Şam’da, bazı bölgelerde ve özellikle Ayn-el Arap’ta savaşın içerisindeler. Ayn-el Arap’ta, şu anda savaşların en şiddetlisi gerçekleşmektedir. Yani Kobani en yoğun çatışmalara sahne olmaktadır ve ne yazık ki gençler için özelliklede İslam Devleti’ne üye olan gençler için birer yangın içerisindedir.

 

Yorumumda konuşacağım en önemli noktalar;

Başlangıçta formalite olarak başlık meselesi;  Furkan müessesesinin yayınladığı   “kâfirler istemeseler de” adı altındaki başlık.

Bu başlık ayetin bir kısmıdır, bu ayeti şu siyakta kullanmıştır ‘’devletimiz genişlemiştir kâfirler istemeseler dahi.’’

Burada bazı sorular vardır:

Devletin sorunu, onlar Kur’an’ı, nasları ve hadisleri kendilerine indirgiyorlar (kendilerine özel olarak kullanıyorlar). Mesela ahir zaman hadisleri ki bunun öncesinde reddiye vermiştim. Bu konuda onlar  nasları kendilerine indirgiyorlar. Hicri 1435 Ramazan ayının 1’inde  ilan ettikleri hilafet beyanında yaptıkları gibi. Başlık “işte bu Allah’ın vadidir”, ben bu konuda da onlara hicri 1435 ramazan ayının 3’ünde reddiye vermiştim. Sanki (nastan) kasıt onlarmış gibi söylüyorlar,  ayeti delil alıyorlar. “Bu Allah’ın vadidir” “Allah müminlere vaat etmiştir”  sanki onlar kastedilmişler gibi. Bu nasları birilerine indirgemek vahyi gerektirir. Cennetle müjdelenenler gibi (“Ebu Bekir cennettedir, Ömer cennettedir) özel nasları gerektirir. İşte böyle naslar olması gerekir ki  kast edilenler sizler olasınız.

Sizin kast edildiğinizi nereden biliyorsunuz? İşte bu hilafet “nübüvvet modeli bir hilafettir” demeniz, vahyi gerektirir.  Ve sizler nasları muradının dışında kullanıyorsunuz. Bu ise çok büyük bir sorundur, yani “bu Allah’ın vadidir” ve bu vaat den kast edilen onlardır.

“Kâfirler istemeseler bile”  bu Allah’ın sözünün bir kısmıdır. Bu Kur’an’dan ki ayetin “dini yalnızca Allah’a has kılarak ibadet edin, kâfirler istemeseler dahi”  bu Ğafir suresinde, Tevbe suresinde “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar, Allah ise nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemeseler de”  Saf suresinde “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar Allah nurunu tamamlayacaktır kâfirler istemeseler dahi.”

Şekil olarak bakarsak “Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar” yani Allah’ın nuru sizler misiniz? Yani sizler misiniz yani bu ayet bu makama mı özeldir?

Yani farz edelim kâfirler ‘’İslam Devleti’ni’’ yok ettiler, pardon özür dilerim ‘’İslam Devleti’’ değil çünkü bu konuda sizin hassasiyetiniz var!

Farz edelim ki kafirler Tanzimu’l- Kaideyi yok ettiler, tamamen öldürüp yok ettiler. Farz edelimki Nusra’yı temizlediler yok ettiler, Ahrar’ı yok ettiler. Cemaatlerin hepsini yok ettiler. Şebabu’l- Mücahidin’i, Arap yarımadasındaki Tanzimu’l- Kaide’yi veya mağripteki Kaide’yi yok ettiler. Yani bu Allah’ın nurunu söndürdüler anlamına gelir mi? Onlar Allah’ın nurunu söndürdüler  diyecek herhangi bir iddia sahibi  kimse var mıdır?

Biraz yavaş olun ey cemaat sakin olun. Sen nasıl dersin “kâfirler istemese de”  kâfir derken kimi kast ediyorsun? Şu anda bazı cemaatler seni istemiyor, kötü görüyor bu hilafeti istemiyorlar ve kabulde etmiyorlar. Senin ümmetin hakkını elinden alıyor olduğunu ve bu hilafetin batıl olduğunu savunuyorlar. Onların Bağdadi’nin ilan ettiği hilafetin batıl olduğunu savunmaları onların kâfir olduğu ve İslam dininden çıktıkları anlamına gelmez! Eğer böyle olsaydı sahabe “Saad b. Ubade’yi tekfir ederdi! Çünkü bu sahabe ne Ebu Bekir’e ne de Ömer’e biat etmiş ve onların hilafetlerine itibar etmiştir!

Yani sen bizzat tek olan bir çeşitsin ki sadece kendinin İslam olduğunu zannediyorsun deme dercesine varmışsın!

Yani şayet “Devlet” yok olup giderse  İslam’da yok olur.

Eğer İslam ehlinin helak olup gitmesiyle yok olsaydı, Resulullah’ın ölmesiyle yok olurdu! Sahabeler, raşid halifeler, büyük sultanlar, halifeler, Emevi Devleti’nin büyük sultanları Ömer b. Abdulaziz,   birinci ve ikinci Abbasi Devleti, Eyyubi Sultanları, Osmanlı Sultanları, Endülüs ve diğerleri, Taşfin, Murabitin devleti hepsi öldü yok olup gittiler… Şayet İslam yok olup gitseydi bunların ölümleriyle yok olurdu! Çünkü onlar daha kuvvetli ve daha büyüktüler! Buna rağmen İslam yok olmadı! Osmanlılar 6 asır hükmettiler ama İslam onların ölümleriyle ölmedi! İslam  bazen zayıflar ama ölmez yok olmaz!

“ağızlarıyla Allah’ın dinini söndürmek istiyorlar “ yani ‘’İslam Devleti’’ bütün dünyadan yok olup gitse  bu İslam’ın nurunun söndüğü anlamına gelir mi? Allah’ın nuru söner mi? 

Sen bunu söylüyorsun “kâfirler istemeseler de” bunun manası; kim bu sapkın devleti, kötü muamele ve fiillerini kötüler, istemezse ya da  fiillerine onay vermez ise bunun manası o kâfirdir!

“kâfirler istemeseler” tamam de ki  bu ayet asli olan kâfirlere mutabıktır. De ki bu kâfir sistemlere mutabık olduğunu söyle,  belki de başka biri bu üsluptan  geniş bir mana çıkarır.

Bunda geniş üslup kullanmak hepsine kâfir demek bütün bunların sahavat olduğunu mürted olduğunu söylemek ayıptır!

Zaten riddet meselesi artık çok kolaylaştı. Yani sadece basit teviller yüzünden hatta formalite işlerden dolayı bazı şahsiyetleri direkt olarak hemen aaa mürted olmuş diye nitelemek çok kolay! Hiçbir kaide açıklamadan tekfir etmek çok kolay! Çok kolay yakın düşman uzak düşmandan daha önceliklidir demek te…  Bu büyük bir sorundur...

İkinci konu; “kâfirler istemese de” konusunda fazla durmak istemiyorum.

Başka bir şeye dikkat çekiyoruz;

Eş şeyh İbrahim b. Avvad el Bağdadi’nin konuşmasında büyük bir boşluk vardır.

Ben, Bağdadi deyince hiç kimse benim onu küçük gördüğümü anlamasın. Ben kısaltma olsun diye ‘’Bağdadi’’ kelimesini kullanıyorum… Tabi ki o kendi taraftarlarınca büyük bir şahsiyettir… Peygamber (s.a.v) de Herakleitos’a hitap ederken “Azimu-er Rum” Rumların efendisi  çünkü oda taraftarlarınca saygıdeğer biriydi.

Diyoruz ki; Bağdadi’nin konuşması Amerika ve İngiliz kuvvetlerinin Afganistan’dan çekilmesine ilişkin işaret ve kutlamayı içermediği için boşluk bulundurmaktadır. Bu felakettir. Yani siz Taliban’ın cihadını ve mazlum bu halkın cihadını tanımıyorsunuz. Hatta onlara karşı bir nezaketi, güzel bir davranışı, kardeşliği, evet kardeşliği diyorum ama onlar belki de kardeş olarak ta tanımlamıyorlardır. Allah daha iyi bilir. Yani bu miskin halka bir selam dahi içermiyor. Bu halk şayet hesaplarsak 1979 da Sovyetlerle başlayan, sonrasında Amerikan,  şimdide 40 ülkeden fazla birleşmiş Nato güçlerine karşı savaşan bu halk. Molla Ömer, Allah onu korusun,  bu adam Sovyet’e karşı koministlere karşı savaştı. Ev halkı, çocukları ve kendisi bir çok bela ve musibetlerle karşılaştı…

Bundan sonrada gerekçeli olarak tabii olarak…

Hangi kategoriden alırsan al…

“insanlara teşekkür etmeyen Allah’a da teşekkür etmez” kategorisinden al “senin rabbin asla unutmaz”  babından al… Resulullah (s.a.v) kendisine vahiy ediliyordu, diyor ki “insanlara teşekkür etmeyen Allah’a da teşekkür etmez”  bak diyor ki “insanlar” müminler demiyor  insanlar diyor…

Onlara bir teşekkür mahiyetinden de olsa onlardan bahsedilmeliydi ki onlar: kâfirlerle cihad etmişler, onları ülkelerinden kovmuşlar. Şimdide  bu kadar kanın dökülmesinden sonra onların ülkesinden düşmanları çekiliyor…

Bu konuşmada söylenmiyor, yani neden niçin? Bu ne gurur ne kibir? Ve ne yazık ki bu konuşmada bu kahramanların cihadlarını hiç zikretmedi. Dünyanın doğusunda olan bu kahramanları anması gerekiyordu. “Afganistan’daki  Molla Ömer’e selam olsun, oradaki mücahitlere selam olsun,” demeli taziye dileklerini iletmeli, dul ve çocuklarını kaybedenlerin sıkıntılarını gidermeliydi.” 

Söylemeliydi çünkü bu halifenin konuşması! Yani sen Müslümanların halifesisin! Jakarta’dan Mağribe kadar Avrupa’dan Amerika’ya, Afrika’ya kadar olan Müslümanların halifesisin,  nasıl olurda sen Amerikan kuvvetlerinin Afganistan’dan çekildiğini unutursun…

Ben bunları dalga geçmek için söylemiyorum ey cemaat! Bunlar gerçeklerdir! Bu normal bir sorudur.

Ey! Müslümanların halifesi, ey Ebu Bekir Bağdadi, sen Müslümanların halifesisin, tabi ben seni ve senin Müslümanların halifesi olduğunu tanımıyor ve onaylamıyorum… Ve tabi ki bu hilafet batıl bir hilafettir! Ben böyle halife diye sesleniyorum çünkü taraftarların seni böyle anıyorlar. Hiçbir halife bu çekilmeyi bu şekilde bırakır mı? Bu kadar kan ve cesetten sonra çekildiler. Hiç mi onları, Afgan halkını selamlamaz, onların sıkıntılarını dillendirmez ve onlar hakkında bir kelime dahi olsa bir şeyler söylemez? Neden?

Çünkü onlar halk Molla Ömer’e beyatlılar ve El Kaide Molla Ömer’e tabidir. Onların bir şubesi gibidir, onları destekliyor. Özelliklede Hint Yarımadasındaki  El Kaide tekit ederek Eymen ez Zevahiri’ye olan beyatini yeniledi ve beyat ettiğini ilan etti. Ve Doktor Eymen’in de Molla Ömer’e olan beyatini dillendirdiler. Yani El Kaide bütün şubeleri ile Molla Ömer’e beyatlidir. Yani Molla Ömer Tanzimu’l- Kaide’nin lideridir. Böyle dediğimiz zaman şunu söylemek istiyoruz aslında “Doktor Eymen, Molla Ömer’in bir şubesidir” ve Doktor Eymen, Molla Ömer’in izni ile diğer bölgelerde şube açabilir. Nitekim bunu da kendileri ispatlamışlardır.

İşte bu nefsi bir inceliktir neden bu kadar büyük, yüce bir halife bu şekilde konuşuyor?

Bakın, Abbasi halifesi  Cafer b. Mansura, aralarında geçen büyük sıkıntı ve felaketlere rağmen 2.Emevi devletinin kurucusu Abdurrahman Dahili’yi Rumlara karşı savaşmalarından dolayı Dahili’yi övüyordu. Yani aralarında bu kadar kanlı  çekişme olmasına  rağmen Rumlarla bir olup Emevilerin işini bitirmedi Rumlarla anlaşmadı. Bağdat’ta Müslümanlar Endülüs’teki Emevilerin zaferlerinden dolayı seviniyorlardı. İşte büyük şahsiyetler bunlardır.. Bu, bizim tarihimizdir.

Ama ne yazık ki Bağdadi bunlardan, Afganlardan kimseyi anmadı.

Hatta bir sürü musibetlere ve imtihanlara tabi tutulan Somali’deki Şebab’ı bile anmadılar. Somali’deki Şebabu’l Mücahidin kiminle savaşıyorlar? Onlar haçlı Etiyopya koalisyonuna karşı, Birleşmiş Afrika Kuvvetlerine karşı savaşıyor ve cihad ediyorlar. Amerika’nın insansız hava araçları onları her gün vuruyor, son olarak ta Emirleri Zübeyri vurdu, bu gençleri hiç zikretmedi sanki bu miskin Afrikalılar ile hiç ilgilenmiyorlar.

Tabi  eğer ilgilenmesini istiyorsan beyat etmen gereklidir! Tanımıyorlar bile!

O zaman konu: kim “Devlete” beyat ederse emandadır, eğer beyat ederseniz o zaman bakılır. Ya siz fetret ehlisiniz ya da bilmiyorum siz “kâfirler istemese de” kısmına girer misiniz girmez misiniz bilmiyoruz! Neden bunları zikretmedin?

Sana muhalif olsalar da onlar haçlılara, kâfirlere, mürtetlere, zalim sisteme karşı savaşıyorlar, neden onları zikretmiyorsun? Ne bunları zikretmiş ne de uğradıkları musibetlerden bahsetmiştir.

Çeçenistan’ı  bile zikretmemiştir, neden bu Çeçenler unutuldu gitti! Yoksa onlar sana beyatlerini ilan etmediler mi? Şeyh Muhammed Dağıstani sana beyat etmedi ve sizin uygulamalarınıza karşı çıktı ondan mı? Neden Çeçenlerin düçar oldukları belalardan bahsetmedin, neredeyse yok olup gideceklerdi. Yani senin anladığın Çeçenler sadece Ömer Şişani’nin etrafında olanlar mıdır? Ömer Şişani dediğin bu adam bu sahayı, Şam Cihadını ifsat eden batıran Şişani’dir? Bir gün gelecek mücahitler Şişani’den dökülen kanlar için hesap soracaklar eğer onlar sormazsa Allah soracaktır.

Çünkü bizde onun aleyhinde baya bir bilgi var, kanların dökülmesinden dolayı birçok kişi Çeçenlerden olsun Kafkasya’dan olsun  ondan şikâyetçi oldu. Bu şikâyetler onun sebep olduğu suçlardan bahseden delilleri barındırmaktadır. Size yardım eden bu adam, aynı zamanda sizinle beraber Müslümanların kanını akıtmıştır!  O zaman halifenin Çeçenistan’ı zikretmemesinin sırrı burada!

Bahsi geçen hilafet o topraklara kadar geniş değil miydi? Neden o zaman bu adamları(Kafkas mücahitlerini) anmıyorsun?  Bunlar komünist Ruslara karşı savaşmıyorlar mı?  Bunlar Ruslarla savaşıyorlar en azından sizin yükünüzü hafifletiyorlar! Niçin onları anmadın kâfirde olsalardı anmalıydın “insanlara teşekkür etmeyen  Allah’a da şükretmez”  yani bir kâfir sana iyilik etse teşekkür edersin… İnsaf, insaf ey Müslümanların halifesi!

Tabi birçok şeyi hatırlatmamış, Yemen konusuna da birazdan değineceğim çünkü onların cihadından  ve uğradıkları belalardan da bahsetmedi. Nitekim onlar 1996’dan başlayan 1998’ de yükselen mücadeleleri şimdiye kadar devam edegelmiştir, Ensaru’ş- Şeria, El Kaide Husilere karşı, Abdullah Salih’in ordularına karşı, sonra hezimete uğrayan şimdiki başkan Mansur’a karşı savaştılar, halende savaşmaktadırlar. İnsansız hava araçları Yemen’de, Arap yarımadasında yüzlerce El Kaide liderlerini vurdu. Bu  savaşan kardeşleri bir kelimeyle dahi olsa zikretmedi, ne bir selam nede bir şeyle andı. Sadece bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar olan kişilere hitap ederek onları cihada, Husilere karşı savaşa teşvik ediyor.

Ey adam! Sevadul azam(çoğunluk) şu anda Yemen’de Ensaru’ş- Şeria da El Kaide’nin elinde ve onlar Husilere ve sisteme karşı savaşmaktadır. Amerika’nın uçaklarına, insansız hava araçlarına, Suud ailesinin uçaklarına karşı savaşmaktadırlar. Ey adam cihadı  20 kadar adamla sınırlıyorsun ve safları parçalıyorsun, kardeşlerinizle bir olun, bir olun ve düşmanlarınıza karşı savaşın diyeceğine sen  ne diyorsun? Yani bunlar bir olup düşmanlarına karşı savaşırsa sana ne zararı dokunur? Aksine senin yükünü hafifletir, yani 20 veya 10 kadar kişiyle kale alarak bu kadar kanı, cesetleri bu kadar üst düzey komutanları silip atıyorsun ki bunlar Husilerle savaşıyorlar!

Bu komutanlar, her şeyi alttan alıyorlarken, size karşı sert bir tavır sergilemediklerinden dolayı, birçok Müslüman önderler tarafından kınanıyorken siz ne yapıyorsunuz?

Menhec kardeşliğinden bahsediyorsun, kusura bakma ey Müslümanların halifesi siz menhec kardeşliğini tanımıyorsunuz. Sizin kast ettiğiniz kardeşlik, beyat yüzünden savaşmak, “Devlet” için savaşmak, “Devlet benim, ben Devletim”  “Devlet” için savaş hilafet için savaş. Tanıdığınız kardeşlik budur sizin.

Ama Allah yolunda savaşanlara gelince, şahsi olarak sana beyat etmediklerinden “Devlet’e’’ beyat etmediklerinden cihadları boşunadır, çalışmalarının hiçbir kıymeti yoktur.  Yani onlar senin ve taraftarlarının lisanı haliyle” boş yere çalışıp yorulurlar.” 

O zaman bu, Müslüman beldeler arasında çalkantıya, kargaşaya ve parçalanmaya sebebiyet verir, bu da halife bağdadinin konuşmasının tehlikelerindendir. ‘’Halife Bağdadi’’ demem taraftarlarının onu böyle çağırmalarından ve böyle isimlendirilmesini sevdiklerinde dolayıdır!"

3. konu; Bağdadi’nin konuşmasındaki bazı zıtlıklar:

Askerlerinin zayiat gördüklerini yalanlarken  diyor ki: askerlerimin zayiata uğradıklarını söyleyenlere inanmayın, bunların hepsi  yalan yaygaralardır. Yazısında tamamen  böyle diyor.

Ben tabi ki hem sesli hem de yazılı mesaja riayet ediyorum ikisini de (yazıyı ve ses kaydını) eşleştirdim. Aynı zamanda bende Furkan müessesinin neşretmiş olduğu yazıda bulunmaktadır, eğer istesem burada durup iki saat boyunca yazıya yorum yaparım. Bırakın yazıyı mukaddimede bile şer-i olarak zapt edilmemiş birçok hata var, ama istemiyorum çünkü basit şeyler ve belirli sebepler vardır.

Fakat sen askerlerinde olan zayiatı yalanladığın da bir çok soruyla karşı karşıya kalıyorsun.

Eğer zayiat yoksa seni zafer kazanmandan alıkoyan nedir? Neden senin askerlerin Kobani’de (Ayn-el Arap’ta) istikrar içerisinde değiller? Neden askerlerin artık Bağdat’a, Necefe ve  Kerbela’ya saldırmadılar? Basra’ya giremediler? Daha birçok yer Humus’un özgürleştirilmesi, Halep! Ey halife Halep tamamen düştü düşecek, senin olduğun aynı mekan içerisinde sana yakın olan Halep, Rakka’ya ve diğer bölgelere yakın olduğu halde düştü düşecek. Şam var Halep’in kırsal kesimleri var  muhasara altındalar, bahsettiğin vilayetlerden Mağrip’ten sana daha yakın olan yerler var. Örneğin Humus, hadi orayı kurtar Kobani’de madem zayiat yok kurtar. Onları dinlemeyin, yalancılardır biz hep galibiz galibiz galibiz…”

Tamam, güzel o zaman neden hiçbir zafer elde etmiyorsun? Kobani ya şeyh! Yangın halini aldı biliyor musun? Madem hiç bir zayiat yoksa ve madem bu yaygaraların hepsi batı medyasının yalan haberleri, neden fethetmiyorsun? Günde 100 defa kalkış yapan bu uçaklar ne?  Batı güçleri ile aranızda olan ittifaka inanan insanlar, sizin aranızda batı ile devlet arasında bir ilişki vardır diyecekler. Sizinle haçlı güçleri arasında ittifak vardır diyecekler.. Çünkü sen zayiat yoktur diyorsun, onlar(batılılar) zayiatınızı söylüyorlar. Her gün bombalıyorlar ve bombaladıkları yerlerin fotoğraflarını gösteriyorlar. Madem zayiat olmadığını söylüyorsun neden Kobani’yi almıyorsun? Şimdiye kadar Bağdat’a niye girmedin, hem

Şiilere ne oldu? Şia gizlendi mi? Rafıziler, Rafıziler deyip duruyordun! Madem öyle neden Bağdat’a girip Rafızilerin mekânlarını sarsmıyorsun? Basra’ya niye girmiyorsun? Böyle yapman daha evlaydı, Kobani’den daha öncelikliydi, Kürtlerden daha öncelikliydi (ey Müslümanların halifesi!). Kürtler birbirleriyle çelişki ve ihtilaf içerisindeydiler, ayrı ayrı yerdeydiler. Şimdi siz onları birleştirdiniz, onları Şiilerle birleştirdiniz, onları kendilerini Ehli- Sünnet’e nispet eden rezillerle birleştirdiniz. Bu küçük kasaba, yada köy, ve yahut küçük bir bölge (Ayn-el Arap) için bütün dünya birleşti. Aleyhinize olacak bir kapı açtınız, gençlerin enerjileri tükendi, gençler yandı, öldüler, gençler için yangına  dönüştü.  Yani nasıl oluyor yanmaya ısrarlısın.

Gücün azalıyor, buna rağmen diyorsun ki; (devleti kastederek) genişliyorum, ben yapıyorum, ediyorum... Yani Şia sizi “Biji” de muhasara altına almış. “Biji” köyünde, ne kadar yalancı ve iftiracı olsalar da bunu gerçekleştirmişler. Onun için sen “Biji” den çıkıp Bağdat’a, Basra’ya ve diğer bölgelere ilerleyemiyorsun. Eğer bu kadar kuvvetliyse... Tamam, bu arada başka bir soru var; madem maşallah bu kadar kuvvetiniz var neden Bağdat’a gidip de kafaları rahatlatmıyorsun?

Yani sen Mağrip, Libya ve diğer vilayetlere girmeye hazırız diyorsun maşallah! Neden Dimeşk’e girip de hem ülkeyi hem de insanları kurtarmıyorsun? Girip kan emici Beşşar’ı, şebbihalarını, nusayrileri ve Rafızileri ortadan kaldırmıyorsun? Hepsini ortadan kaldırıp da kafaları rahatlatmıyorsun?  Yani Dimeşk sana daha yakın! Libya’ya ve diğer uzak bölgelere gitmenden daha kolaydır!  Siz diyordunuz ki, sizin sözcünüz diyordu ki; “şayet Tanzimiu’l- Kaide bizi bıraksaydı, engellemeseydi, biz İran’a gider Sina’ya, Mısır’a, Libya’ya giderdik ve oraları kan gölüne çevirirdik” ve bu sözüne “özür dileriz ey Kaide’nin emiri” başlığı adı altında yaptığı konuşmaya reddiye  vermiştim. O bu sözü söyleyince  demiştim ki: Tamam, siz El Kaide ile bağlantılarını bir buçuk senedir kopardınız, hilafeti de ilan ettiniz, neden niçin İran’a şimdi girmiyorsunuz? Hani nerede İran’daki kan gölleri? Hani nerde kan gölleri, İran sınırı size yakın! Hani nerede kan gölleri yakın devletlerde, nerde kan gölleriniz Ürdün’de Suudi Arabistan’da ve diğer devletlerde kan gölleri nerde?  En azından İran’daki kan gölü? Siz diyordunuz ki El Kaide, İran’daki esirlerinden dolayı bizim ellerimizi bağlıyor aslında sizi Şeyh Usame engelliyordu neden ona kötü söz söylüyorsunuz?  Hani nerede kan gölleri neden yapmıyorsunuz?

Ben bunları söylüyorum çünkü sen diyorsun ki; bunlara inanmayın, yalan söylüyorlar, Bizim zayiatımız yok, yani sen zayiatının olduğunu kabullenmiyorsun. Dünyadaki her komutanın  askerlerinin maneviyatının yükselmesi için en azından zayiatının çok az olduğunu söylemesi hakkıydı. Ama sen tamamen yok diyorsun. Bu bir sorundur. Eğer böyle diyorsan “neden senin yerin halen gizlidir” diye sorulursun. Yani sen durduğun halde, nasıl nerede hareket ediyorsun? Sen Ayn-el Arap’ta istikrar sağlayamıyorsun, öldürülüyorsun, yok ediliyorsun taraftarlarını kastediyorum. Şimdiye kadar hiç bir yeri almadın fetih anlamında bir şey yok ortada! Sen Musul’u askerlerin hainliğinden dolayı aldın. Bu konuda hiçbir şey bilmiyoruz. Bir şekilde aldınız tamam, o zaman neden başladığın şeyi bitirmiyorsun? Büyük bir sorun var burada, zıtlık var..

Yani sen Dimeşk’e yürürsen, Golan’a da yürürsün. Golana girmek kolaylaşır. Golan’a girersen tamam, Filistin bir taş atma mesafesindedir artık... Kudüs’ün fethi senin elinle gerçekleşecek. Ve insanlar geçmişi unutacaklar. Diyecekler ki  halifeye bakın! Ona yardım edin kanları unutun, bakın adam Kudüs’ü fethetti. Bakın Kudüs’e girdi.

Siz bunu neden bu kadar büyük görüyorsunuz? Önünde Golan var, tamam hadi gir. Bakın ben dalga geçmiyorum. Beni dinleyenler belki de böyle anlıyor ama ben dalga geçmiyorum. Ben vallahi normal sorular soruyorum. Cevap ver bize, söyle neden böyle yapmıyorsun? Engeller mi var diyorsun? Diğerleri de engeller var diyorlar. Yani Tanzimu’l- Kaide’nin de engelleri var olmasaydı zaten oda çoktan Filistin’i kurtarırdı! Ama fark nedir? Ben sizinle diğer cemaatler Arasındaki farkı söyleyeceğim.

Aynı şekilde Arap yarımadasındaki Suud’da gençleri teşvik ederken “yarımada da genişleyin” derken birçok zıtlıkla karşılaşıyoruz.

Diyor ki; Cezire hakkında söylediği şu söz belirli bir şeye dikkatleri çekiyor.

Diyor ki; Rafızileri öldürün. Rafızilerle başlayın Suud ailesiyle başlayın. Ve onların destekçileriyle başlayın. Hakkında yanlış şeyler söylememek için tam olarak sözünü aktaralım... diyor ki;” ey Haremeyn’in halkı, ey tevhid ehli, ey vela ve bera sahipleri; yılanın başı sizin yanınızdadır, kılıçlarınızı kuşanın kınlarınızı da kırın, dünyayı boşayın artık. Selul ailesine(kralın ailesine) ve askerlerine bundan sonra eman yoktur. Sonrada diyor ki; ilk önce nerede bulursanız  haçlılardan ve üslerine saldırmadan önce Rafızileri öldürün, sonra Selul ailesini ve askerlerini öldürün. Önce Rafızileri, Selul ailesini ve askerlerini öldürün onları paramparça edin. Avlayın onları. Şimdi söylediklerime dikkat edin “onları bizlerle ilgilenmemeleri için kendinizle uğraştırın, sabredin acele etmeyin.”  şuna dikkat edin.

“onları bizlerle ilgilenmemeleri için kendinizle uğraştırın.” sen  bu sözünle kendinin tehlikede olduğunu itiraf ediyorsun. Yani sen tehlikedesin. Yani halife tehlikede ve kriz içerisindedir.

“onları bizlerle ilgilenmemeleri için kendinizle uğraştırın.” 

Yani sen maşallah istikrarı sağlamışsın, artık fetihlere başlamışsın, artık sana beyat ediyorlar, vilayetlerin genişliyor, “onları bizlerle ilgilenmemeleri için kendinizle uğraştırın.”  ne demek oluyor o zaman? Bu konuşmanla sen tehlikede olduğunu itiraf etmektesin.

İkinci olarak bu nasıl bir sıralama? Haçlı güçleri var, üsleri var, yakın ve uzak düşman var. Bu ikisi, uzak ve yakın düşman bir arada. Gençlerden isteğim yakın ve uzak düşmanla alakalı sözlere  bir daha müracaat etmeleri. Yani bu uzak ve yakın düşman mefhumunu kendi anlayışına göre şekillendirip insanlara zorla kabullendiriyor. Bu yakın düşman mefhumu zaten çarpıtılıyor. Bana muhalefet eden mücahid olsa dahi, insanların en hayırlısı olsa dahi yakın düşman  mefhumuna giriyor. Neden çünkü bana beyat etmiyor. Onun için taraftarları yakın düşmanı  haçlılar olarak nitelendiriyorlar. Tamam, o zaman ne mutlu haçlılara.

Yani bu sözünden anlaşılan, sen onlara güven hissi veriyorsun. Yani diyorsun ki ey haçlılar biz taraftarlarımıza diyoruz ki, öncelikli düşmanımız Rafızilerdir, sonra Selul ailesi ve onun gibilerdir. Ama haçlılar 3. sıradadır. Yani  ne zaman Rafızileri bitiririz ondan sonra rahat ol… Obama ve AB rahat olun sizinle savaşacağız ama şu zalim hükümetleri bir alaşağı edelim ondan sonra. İlk önce Rafıziler... Yani sana sıra 100 sene sonra gelecek. 50 sene Rafızilere karşı savaşıp onları tamamen yok edelim, 50 sene zalim hükümetlere karşı savaşalım ondan sonra Roma’nın fethi gelecek. Sonra Beyaz Saray’a sonrasında da dünyaya hükmedeceğiz...

Yani bu halifenin konuşmasında hatanın olduğuna işaret etmektedir. Yani konuşmasında dahi sertlik var, önceden daha sakin konuşuyordu şimdi öyle değil. Bu da takip edildiği anlamına gelir. Sen ey halife, taraftarlarına itirafta bulun ve takip edildiğini, zor durumda olduğunu söyle. Öyle ki yerin altında dahi olsa bir video dahi çekemiyorsun. Ses kaydıyla mesajını iletiyorsun. Buna rağmen ses kaydından bela ve acı damlıyor. Ama bunun sert bir üslupla üzerini örtmüşsün. Bunu dünyandaki bütün komutanlar yapıyor, Allah dışında bazı şeylere tapanlar ve hiç bir şeye tapmayanlar yapıyor. Onlar her zaman zafer elde ettiklerini ve bizi yeneceklerini söylüyorlar.

Bana sorarsan, bana göre bu normal bir şey her komutan bunu yapar. Ama benim anladığıma göre Bağdadi’nin ses kaydında dışa yansıyan ne kadarda kuvvet veya maneviyatı yükseltme olsa da kriz ve pişmanlık kokuyor. Ama bu hitaptaki üslupta, bu sert ses tonunda “öldürün, yıkın vs.“ emirler dağıtan bu üslupta, kendisinin çok zayiat verdiği anlamını taşıyan ifadeler var. Ve orada onu yıkan bir şeyler var ama bunu itiraf etmemekte. Tabi bu tahliller benin görebildiğim, bana göre olan tahlillerdir.

Şimdi beyat konusuna gelelim. 4. Konumuz en tehlikeli konulardan olan beyat konusudur. Halife, emir iken Cevlani’yle alakalı konuşup dünyayı ayağa kaldırdı. Şeyh Eymen’e çok büyük ayıplar yaptı ve Şeyh Eymen ayrılıkçıların biatlerini kabul ediyor diyordu. Şeyh Eymen’i bir sürü kötü vasıfla nitelendiriyorlardı. Tabi ki ben bu vasıfları onaylamıyorum. Diyorlardı ki; Cevlani bizim emirimizden ayrıldı, beyatini bozdu. ‘’Doktor  Eymen nasıl olurda ayrılıkçıların beyatini kabul eder’’ diyerek ihanet edip sövdüler, kötülük ettiler. Konuşma Sahveciler diyerek vasıflamaya kadar gitti. Bu sözler normal bir adama söylenmezken Şeyh Eymen gibi bir adama söylendi.

Tamam, ey Müslümanların halifesi! Sende ayrılıkçıların beyatini kabul ettin. Sen Ensaru’ş- Şeria’dan ayrılanların, Mağrip’te ve Cezirede El Kaide’den ayrılanların beyatini kabul ettin. Bu kabul ettiğin ayrılıkçıların beyatleridir. Bilakis sen kendin Tanzimu-l Kaidetul Cihadın emirine  olan biatini bozdun. Boynunda beyat vardır. Sen bu beyati bozdun, bu sözün sana döndü, tükürdüğünü yaladın. Sen insanlara ayrılıklarından bahsediyorsun, sen aslen  öylesin. “insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz?” ey Şeyh! Sen aslında beyatli iken ayrıldın. İşte hilafeti ilan etme hikâyesinin sırrı burada. Ey Şeyh Ebu Bekir İbrahim! Hilafeti ilan etmen Şeyh Eymen’in, senin kendisine ve Şeyh Usame’ye beyat ettiğini, beyatinizi yenilediğinizi ispat etmesinden  sonraydı.

Siz bazı şeyleri kaybettikten sonra, bu sözleri söylediniz ve zannettiniz ki Şeyh Eymen size cevap vermeyecek. Şeyh Eymen böyle şeyleri ihmal etmez, eder zannettiniz ama Şeyh Eymen bunların hepsini ispatladı. Hemen siz ortalığı karıştırmak için bu hikâyenin peşine takıldınız, “biz hilafetiz, cemaat ten daha büyüğüz”. Hilafeti ilanınızın sebebi ise beyat hikâyesinin uğursuzluğundan kaçmak içindi. Şayet siz beyatliyken ‘’Devlet’i’’ ilan etseydiniz, insanlar diyeceklerdi ki ‘’sizde çelişki içerisindesiniz.’’ Ama siz ey ‘’Şeyh İbrahim’’ hilafet cübbesine büründünüz, hilafeti ilan ettiniz, bunda da acele ettiniz. İlk fırsatta, Musul fırsatı elinize geçti hemen hilafeti ilan ettiniz. Kalpleri evirip çeviren Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederim. Yani ‘’Devlet, Devlet’in destekçileri, Halife ve hilafeti...’’ Ben anlamıyorum bunlar Allah’ın mahlukatı için çizdiği sünnetin dışındalar mı? Sultan mefhumunun  dışındalar mı? Sultan ne demek?

İbn-i Abidin haşyetinde sultanı tefsir ederken; sultan hükümleri uygulanan kişidir. Eğer hükümleri tenfiz edilmiyor uygulanmıyorsa, örneğin bir adam hakkında hüküm verdi, tutuklanmasını istedi eğer bu uygulanmıyorsa, halkına uygulanmıyorsa bu sultan değildir. Kağıt üzerinde sultandır. Gerçekte sultan değildir. Halife nerede, halife kuvvet demektir. Onun içindir ki insanlar Abbasi halifesine kuvveti olmadığından dolayı itibar etmiyorlardı. 1. Sultan selim gelip onu Konsol, Ğorii, Tomon, Boyo, Ridaniye, Mercidabık’ta yenerek hilafeti İstanbul’a, merkezine götürdü. Sonrada Mısıra 1516-1517 senesinde girdikten sonra Abbasi halifesi hilafetten kendilerini azlettiler. Bundan dolayı âlimler dahi bu çekilmeye itiraz etmediler, çünkü halife şekilden ibaretti dekordu yani. Osmanlıları kâle aldılar çünkü Osmanlıların hükmü genişti, 3 kıtaya hükmediyorlardı. Sultan böyleydi, gücü olmayan halife kafeste gibidir.

Senin gücün ve kuvvetin var. Sultan var, evet Musul üzerine sultan var, Rakka’ya sultan var, hükümlerinin uygulandığı bölgelerde tamam sultan var. Tamam, sen sultansın, hükümlerin uygulanıyor. Ama diğerlerinin de sultası ağırlığı var. Nusra’nın, Ahraru’ş- Şam’ın bazı bölgelere sultaları güçleri ağırlıkları var. Hatta senden daha çok sultası ağırlığı kuvveti olanlarda var. Afganistan(taliban) sultası var, Şebabu’l- Mücahidin, onlarında sultası vardı, Mağribi’l- İslam’ın sultası vardı. Bazı bölgelerde sultası ağırlıkları vardı ama bu vur kaç savaşıdır, bazen saltanatın genişler bazen de çöker. Vur kaç savaşı yani ama siz Allah’ın insanlara çizdiği sünneti(yolu, metodu,)  tanımak istemiyorsunuz,

Onun için ben tarihçilerin çizdiği,  eskide olan, “bir zaman diliminde birçok halifenin bulunduğu” portreyi canlandırtmak istiyorum “iki halifeye biat edilirse birini öldürün.” Buradaki halifelerin bir den fazla olmasını kastederken İslam topraklarındaki Müslüman halifelerin çok olması ve insanların bu halifeler için tartışma ve çelişkiye girmesidir. Şimdi hangi halife? Müslümanların topraklarında bir tane halife olmasını bırak  herhangi bir yerde doğru dürüst  bir emir bile yok! Müslümanların topraklarında olan yöneticilerin hepsi hain, mürted, Müslümanlara musallat olmuş, gücü, kuvveti ve askerleri olan yöneticilerdir.

Sen ise birinin sana olaylardan haber verirken Sina valisi, Derne valisi, bilmem Cezayir’deki bir yerin valisi, bu yerlerdeki bazı bölgeleri vilayet olarak isimlendiriyor. Peki, bu vilayetlerin sultanları nerde? Hepsi takip altında gözetim altındalar. Bir operasyon dahi düzenlerse videoya çekiyorlar. Bu vur kaç savaşıdır. Yani şimdi herhangi biri iki operasyon düzenlerse onun artık sultası saltanatı olduğu anlamına mı gelir? Bunlar her zaman gizlenmektedirler, ortaya çıkmamaktadırlar. Yaptıkları şey askere ve silahlı kuvvetlere tuzak hazırlayıp tuzağa düşürmektir. Tamam, düşmanları sarsmak güzel bir şey. Ama bunlar yeryüzünde saltanatının olduğu anlamına gelmez. Biz bunu  demek istiyoruz. Şevkani, Seylul Cerrar’da, uzun bir konuşma ama diyor ki; imamların ve sultanların birden fazla olmasında bir beis yoktur, emirleri ve yasakları uygulandığı bölgelerde beyat edildikten sonra her birine itaat etmek vaciptir, diğer bölgelerde de böyledir. 

Eğer biri çıkar ve onun vilayetinde ehli ona beyat etmiş ve imamlığı sabit olmuşken imamlığı konusunda çekişir ve tartışırsa, tövbe etmez ise hükmü ölümdür. Diğer bir bölgede olan halkın ona itaat etmesi, bölgelerin bir birinden uzak olduğu için, vilayetinin gölgesine girmesi gerekmez. Çünkü uzak olduğundan dolayı sultanlığının ve imamlığının haberi ulaşmayabilir veya kimin öldüğü, kimin imam olduğu haberi ulaşmayabilir, mükellefiyet itaatledir. Bu durumda güç getirilmediğinden dolayı mükellefiyet yoktur, bu da insanların ve ülkelerin durumlarını inceleyenlerce bilinen bir şeydir. Devamla; bil ki bu söylediklerim şer-i kurallara ve delillere uygun olanıdır, buna muhalif söylenenleri terk et. Şevkani’nin  Seylül Cerrar’da söyledikleri çok mühimdir. Sadece o değil ibn-u Arefe ve diğerlerde bunu söylemekte. Ben sadece sözü naklediyorum. Buradan alınması gereken; vilayetinde ehli ona beyat etmiş ve imamlığı sabit olmuşken imamlığı konusunda çekişir ve tartışırsa, tövbe etmez ise hükmü ölümdür.

Sen şimdi ölüme ve öldürülmeye sebebiyet verip davetiye çıkarıyorsun. Şimdi Yemen’deki bu genç mücahidler Tanzimu-l Kaide’ye beyatlidirler. Ensaru’ş- Şeria bunlar beyatlidirler. Şimdi bir cemaat çıkıyor onlardan ayrılıp bir diğerine beyat ediyor. Şevkani’ye göre bunlar öldürülmeliler. Sen şimdi 20 kişi için büyük bir katliama onay vereceksin ve haksız yere akıtılacak olan  kanlara sebep olacaksın. Bu adamlarla, genç mücahidlerle birleşin ve ortak düşmanlarınıza karşı savaşın diyeceğin yerde aksini söylüyorsun. Bunların hepsi güç olmaksızın  bir beyat, görüntü, genişleme içindir. Şöyle dedikleri zaman ey Müslümanların halifesi bizi kurtar, nerede atların(orduların), Sina’da bize yardım et dedikleri zaman nasıl onları kurtaracaksın? Nasıl yapacaksın? Yani bu büyük bir sorundur!

Sina beyatinden bahsedeceğiz, Libya beyatinden ve diğer beyatlerden bahsedeceğiz. Cezayir ve diğerlerinden...

Diyorum ki; Sina konusu örneğin; Sina iyice sıkıştı, hayal edin, cemaatin ismi Ensar beytil Makdis’ti ve insanlar onlara karşı bir sevgi besliyorlardı. Çünkü onların işi(İsrail’e giden) gaz boru hatlarını patlatmaktı. İnsanlar onlar sebebiyle eskiden beri “Devlet ve Şam olayları başlamadan önce dahi” özel bir sevinç ve mutluluk içerisindeydiler. Ensar Beytil Makdis, Mısır’ın tümünü ele alırsan sayı olarak çok azdır. Buna rağmen dar bir geçide soktun onları. Sen isimlerini Sina vilayeti olarak değiştirerek daha çok sıkıntıya soktun. Bu bana şunu(şiiri) hatırlatıyor; Kralları yersiz lakaplandırmak, aslan taklidi yapan kibirli kedi gibidir. Hangi vilayetten bahsediyorsun ey adam...

Ben operasyonlarını küçümsemiyorum. Ben başka bir konu hakkında konuşuyorum. Hangi vilayet? Sen Mısır’ın bütün her yerinden sadece Sina’yı mı vilayete çeviriyorsun. İnsanlara anlayışları(akılları) miktarınca hitap edin. Sen bu üslubunla Mısır’daki zalim pislik medyaya bir malzeme çıkarıyorsun. ”Aaa onlar Sina’yı bölmek istiyorlar, ana vatandan ayırmak istiyorlar.” bu medya böyle fırsatları kolluyorlar.

İkinci olarak; hangi vilayetten bahsediyorsun ey Müslümanların halifesi? Sen Mısır’ın nüfusunu biliyor musun? Eminim sende bu konuda bazı bilgiler bulunmaktadır. 2013 yılının resmi rakamıyla yaklaşık 92 milyondu. Şimdi biz 2015’teyiz de ki 93 milyon nüfusu vardır. Mısır’ın nüfus müdürlüğünün iddiasına göre ve BBC’nin yayınladığına göre Mısır her sene nüfus olarak 1 milyon artmaktadır. Nüfusu yaklaşık 92 milyon. Sina’nın bütün toprakları Mısır’ın %6’sını oluşturmaktadır. Mısır’ın %7’sinin hepsi Nil vadisinde yaşamaktadırlar. Sina’nın iki ili ile beraber, kuzey ili merkezi Ariş ve güney ili merkezi Tur olan iki iliyle tümünün nüfusu Kahire’nin bir mahallesi kadar değildir. Bütün hepsi en yüksek rakamı ele alırsak 500.090 kadardır belki de Sina’nın güney ve kuzey illerinin nüfus sayısı 100,000 veya 100,500’ü geçmemektedir. Ne demek biliyor musun? Resmi hesaplamalara göre Sina’nın  her kilometresinde 9 kişi vardır demek. Sadece Kahire’ye bakarsak büyük Kahire ve Kaylübiyye’de 20 milyon nüfus vardır.

Mısır büyük bir bölgedir. Sen diyorsun ki Sina vilayeti. Coğrafya okumayan ve ülke coğrafyasını bilmeyen insanlar zannedecek ki Sina vilayeti Amerika birleşik devletleri gibi bir şey herhalde. Sina’nın çoğu çöldür ve nüfusunun çoğu kuzeyde Ariş bölgesindedir. Videoya çektikleri bütün operasyonlar vur kaç operasyonlarıdır. Müjde sana ey şeyh! Şu anda Filistin’i gasp eden İsrail’in insansız hava araçları aleni bir şekilde(Sina’yı) vuruyor, bombalıyor, asker olmaksızın vuruyor. Hangi vilayet? Kabileler ve aşiretler  üzerinde gücü var mı, kuvveti var mı? sözlerini kim tenfiz ediyor uyguluyor? Mücahitlerden bir grup sana beyat etmiş o kadar. Sorun yok  bir şey demiyorum beyat edin.

Mağribi’l- İslami’deki gençler Şeyh Abdulvedud’un liderliğinde Tanzimu’l-Kaide’ye beyat etmişlerdi. Şebabu’l- Mücahidin, Yemen’deki Şeyh Vuhayşi’ye beyat etmişti, son olarak da Hint yarımadasındakiler beyat ettiler. Şimdi bunlarda beyat ediyorlar diğerleri de beyat ediyor. Yok! Bu(biatler arasında) büyük farklar var. Kimse bizi aldatmasın ey cemaat!

Tanzimu’l- Kaide’ye olan beyatler, belirli düşmana karşı mücadele eden cihadi cemaatlerin beyatıdır. Bu cemaatlerin başka cemaatlerle bir sorunları yoktur. Yani bir kişiye beyati şart koşmuyorlar, birbirleriyle çekişmeye girip savaşmıyorlar, İhvan-ı Müslimin ve başka cemaatlerin bile olduğu ülkelere bakarsan aralarında savaş, öldürme ve kavga türünden bir şey bulunmamaktadır. Kaide; savaşır ama beyati şart koşmaz, ondan ayrılanları öldürmez, farz edelimki onlardan birileri ayrıldı, onlara hiçbir şey yapmaz, onun İslam’dan çıktıklarını söylemez, ya da bizden ayrıldı onu öldürün demez.

1 Ramazan 1436 hicri senesinde yayınladıkları halifenin son beyanına dikkat edin. Onların sözcüsü olarak konuşan, beyanın sonunda dedi ki; ‘’Kim olursa olsun her kim biat eder sonrada ayrılırsa başını ikiye bölün.’’ yani beyati ele alarak başları bölüyorlar. Beyat etmeyenlere gelince bunların hepsinin beyat etmeleri gerekmektedir! Yani Molla Ömer’in beyat etmesi gerekir. Tanzimu’l- Kaide’nin beyat etmesi gerekir, yani şart koşuyorsun. İşte bu beyat ile diğer beyat arasında fark vardır. İslami cemaatler Molla Ömer dahi (beyati kimseye) şart koşmamıştır.

Afganistan’da Hikmetyar vardı, savaşan diğer bazı cemaatler vardı,  Molla Ömer ile ilgisi olmayan birçok cemaatler vardı Ama Molla Ömer onlara karşı savaşmadı,  tekfir etmedi, başlarını sallandırmadı. Biat etmelisiniz yoksa sizinle savaşırım demedi, bunların hiçbirini yapmadı. Bana göre Molla Ömer’de daha çok istikrar vardı. 5 sene yönetimdeydi, bu izzetli 5 sene içerisinde dahi böyle bir şey yapmadı. Sadece kuzeydeki koalisyona karşı savaşıyordu, başka cemaatlere karşı bunu yapmadı.

Tanzimu’l Kaide bütün dünyaya yayılmış olmasına rağmen böyle yapmadı. İslami cemaatler örneğin Cihad Cemaati ve Cemaati İslamiyye, bu iki silahlı cemaat eskiden(tabi Cemaati İslamiyye’nin taviz vermedikleri dönemden bahsediyorum) bu iki cemaat hem Mısır’da hem de Afganistan’daydılar. Güçleri ve kuvvetleri vardı, ikisi bir yarış içerisindeydiler, ikisi arasında farklar ve şer-i  birçok ihtilaflar vardı, buna rağmen ziyaretleşiyorlar ve beraber yemek yiyorlardı. Ama kimse(diğer cemaate) sana yapılan beyat batıldır, senin çıkman, senin çıkmaman gerekiyor gibisinden sözler sarf etmiyordu. Tamam, beyat alıyorsan bu seni ilgilendirir beni ilgilendirmez ve bana gerekmez. Bu cemaatler ziyaretleşiyor ve beraber  oturup kalkıyorlardı, hatta birbirlerini koruyorlardı.

Cemaati İslamiyye’den biri 1990’larda meşhur olayını gerçekleştirdikten sonra kim kimin kaçmasına yardımcı oluyordu. Bazı Cemaati İslami önderleri Cihad Cemaati’nin yanında gizleniyorlardı ve kaçarkende onlardan yardım almışlardı. Aynı şekilde Cihad Cemaati’nden bazıları Cemaati İslamiyye’ye müracaat ediyorlardı. Aralarında samimi bir bağ vardı, ben tarihten bahsediyorum bilin öğrenin, bu iki cemaat Afganistan’da ve Pakistan’da aralarında bazı ihtilafların olmasına rağmen ziyaretleşiyorlardı. Yemen’de ve Sudan’da idiler ziyaretleşiyorlardı, önderleri aynı şekilde ziyaretleşiyorlardı. Günümüzde dahi Cihad Cemaati’nden ve Cemaati İslamiyye’den bazıları Şam’dadırlar, ve aralarında hiç bir sorunda olmamaktadır. Bazıları Nusret’te bazıları Ahraru’ş- Şam’da, bazıları müstekil olarak ordalar. Buna rağmen aralarında hiçbir sorun yoktur.

Aaa ama sen ‘’Devlet’’ olduğunu iddia ediyorsun, ve İslam sensin. Yani kim devlete biat ederse İslam’a girmiş olur. Nasları(Kur’an ve hadisleri) indirgemekte büyük bir sorun vardır, yani ‘’Devlet veya Bağdadi’nin Hilafeti’’ yok olursa İslam’da yok olur. Bağdadi’nin konuşmasındaki tehlikenin boyutu budur.

Libya konusunda da mevcut mücahitler ile birbirlerini ziyaret etmelerine teşvik edeceğin ve Bingazi’deki  mücahid gençler ile birleşip Sisi, Suud ailesi, Nato, Amerika, doğu ve batı tarafından desteklenen kan içici Hafter’e karşı savaşmalarını söyleyeceğin yerde, onları rahat bırakacağın yerde tersini yapıyorsun. Bırakta kardeşleriyle bir olup savaşsınlar. Yanında savaşması için beyat etmesi gerekli değil mi? Ey Müslümanların halifesi, senin şart koştuğun bu şeyin Allah katından hiç bir delili yoktur.

İnsanlara musallat olan şu anda zalim Hafter var, bunlar Müslümanları yok etmeyi, Müslümanları öldürmeyi ve Müslümanlara zalim otorite olan laikliği zorunlu kılan birileri var. Ama sen diyorsun ki yok insanlar önce Der’a da olanlara beyat etmeleri gerekiyor. Sonra halifeye beyat etmeliler ki beraber bir olup savaşalım. Allah’a sığınırım. İnsanlar Allah adına mı savaşıyor, yoksa Bağdadi adına mı? Allah adına mı yoksa halife adına mı savaşıyorlar? Yani eğer halifenin adına savaşmaz isem, ben cahiliyye üzerine mi öleceğim? Kanım boşuna mı akıtılır ey Müslümanların halifesi? Ben inanıyorum ki bunda büyük bir aşırılık vardır.

Ve Şeyh İbrahim Bağdadi’nin bu çağrısı ve davası arkasında bir sürü şey vardır. Azim olan Allah’tan bu konuşmanın ardındaki şerden bizi muhafaza etmesini dilerim. Çünkü bu konuşmada çekişme emrediliyor(Müslümanlar arasında) parçalanma, cemaatler arasında iç çatışma emrediliyor. (Aynı şekilde bu konuşmada)Her toplumu, her ortamı, her toplumun kendine has bazı özelliklerine itibar etmeme vardır. ”Mekke halkı topraklarını(halkını) en iyi bilir” bu söz çok doğru bir sözdür. Irak’a ve Şam’a uyguladığın bazı şeyler Mısır’a, Libya’ya, Cezayir’e ve diğer bölgelere uygun olmayabilir.” Allah’tan korkun ve doğru olan sözü söyleyin” ey Şeyh İbrahim.

Tabi ki söylemek istediğim birçok söz var ama uzun olmasından korktuğum için sözü burada bitiriyoruz…

Kaynak: İncanews

HABERE YORUM KAT