1. HABERLER

  2. HABER

  3. Doğu ve Batının Yol Ayrımında; Charlie Hebdolaşmak ve Terör
Doğu ve Batının Yol Ayrımında; Charlie Hebdolaşmak ve Terör

Doğu ve Batının Yol Ayrımında; Charlie Hebdolaşmak ve Terör

Ülkemizde; İslam coğrafyalarında milyonlarla ifade edilen insanlar katledilirken dünya barışı akıllarına bir türlü gelmeyenler Fransa’da Peygamber’e hakaret eden birkaç karikatürist öldürülünce, dünya barışı için harıl harıl çalışıp kafa yormaya başladıla

14 Ocak 2015 Çarşamba 00:40A+A-

Ümmeti İslam Sitesinin Yorumu:

Dünya Paris’te yapılan mizah dergisi baskınıyla sarsılırken, baskın beraberinde mercek altına alınması gereken birçok konuyu da gündeme taşımış oldu. Dünya yeniden şekillenen güvenlik konseptini sorgulama ihtiyacı hissederken, bu sorunun birkaç başlık altında incelenmesi de doğal bir müfredat halini aldı. Kısaca, Avrupa’da göçmen sorunu –özelde Avrupa’da yaşayan Müslümanlar- , Ortadoğu’da yükselen değer olarak selefi Sünni akım, soğuk savaş döneminden sonra anti-emperyalist söylemin kızıldan yeşile dönmesinin sosyolojik zemini, neo-sömürgeci Batı’nın İslam dünyasına dayattığı seküler din tasavvuru, liberal batının gelmiş olduğu düşünce özgürlüğünün sınırları(İslam peygamberine hakaret edecek kadar), ABD-İsrail-Avrupa’nın Ortadoğu ve Afrika’da yapmış oldukları işgal politikaları vs… Bu tür konular etrafında dönen sosyolojik çözümlemeler, evveliyyetle asli dinamiklerine temas edilmeden, seküler argümanlarla halas edilemeyecektir. İslam dünyasının mazlumiyet, yıkım, işgal gibi içinde bulunduğu cendereden bağımsız değerlendirilen her konu anlaşılmaktan uzak siyasal değerlendirmeler olarak kalacaktır. Soğuk savaş sonrası anti-emperyalist muhalefetin aradığı mecra en doğru yatağını en fazla sömürülen teritoryada kendini bulmuş ve en fazla anti-emperyalist dinamikleri içinde barındıran zihin dünyasında ete kemiğe bürünmüştür. Yani Ortadoğu ve İslam .Bu en doğal sosyal eğilimi fark eden küresel sermaye, bunun önlenmesi için bir takım projeleri hayata geçirse de yükselen eski dünyanın İslami mukavemeti bu projeleri akamete uğratmıştır. Yükselen İslami mukavemete karşı emperyalist kamp almış olduğu tüm önlemlerde başarısız kaldığı gibi ateşe benzin dökme sakarlığını da göstermiştir.

Ülkemizde; İslam coğrafyalarında milyonlarla ifade edilen insanlar katledilirken dünya barışı akıllarına bir türlü gelmeyen yazar, çizer,entelektüel arkadaşlar Fransa’da Peygamber’e hakaret eden birkaç karikatürist öldürülünce, dünya barışına katkı sağlamak için harıl harıl çalışıp kafa yormaya başladılar. Televizyon ekranlarında denklemin en doğru sonucu dışında tüm sayı ve ihtimalleri ortaya koyan bu akıl, bana Kur-an’ın ilk indiği dönemde halkın ilgisini Kur-an’ın dışına çekmek için farklı coğrafyalardan alternatif olarak 1001 gece masalları ithal eden, Mekkeli müşrikleri çağrıştırmaktadır. Ekranlarda her gün farklı bir hikaye ile konuyu asli mecrasından uzaklaştırmak asla ama asla hakikatin kendisini perdeleyemeyecektir. Gerçekten ama gerçekten batının tabiriyle terör olaylarının( biz bu kavramı kabul etmiyoruz) önlenmesi gibi bir niyet varsa bunun doğru tahlil edilmesi gerekiyor. Kendi doğal seyri ile gerçekleşen her bir olayın Müslümanlar nezdinde hangi saik ve reflekslerle gerçekleştiği hakikatini göz ardı eden irade, Müslümanları belirli bir sosyolojik deneye tabi tutarak onlara kobay fareleri muamelesi gösterme basitliğine düşmüştür.

Öncelikle İslam coğrafyalarında kimlik inşası son çeyrek asırda çok radikal ve etkin bir zemine oturmuştur. Bir asırdır kaybedilen İslam ümmetinin siyasal birliği(hilafet) gelinen noktada yüksek perdeden söylenir hale gelmiş,ve coğrafyanın geleceğe dair tüm dinamizmi bu kavram üzerinde kilitlenmektedir. Öyle ki adalet ve değerlerle yaşama biçimine saygı gibi referansları sürekli vurgulayan, ama çerçevesini seküler sınırlar içinde çizen ülke iktidarı(AKP) bile Ortadoğu’da hilafeti çağrıştırmakta ve halk bu değerleri yüzünden teveccüh göstermektedir. Bir başka örnek ve ironi ise Abdullah Öcalan’ın Türkiye’de barış sürecine katkıda bulunmak için kaleme aldığı ‘’Ortadoğu’da barışın kalıcı olması islam kardeşliğinin tesisi ve birliğinden geçer’’ savını öne sürdüğü nevruz mektubudur. Bu iki uç örnekle daha iyi anlaşılacağı kanaatindeyim. Hülasa muktedir olan tüm güçlerin İslam coğrafyalarında bekalarını sağlamak, şimdilerde bu siyasal dinamizmin tanımı, kontrolü ve manipülesine bağlıdır. İslam ülkelerindeki halkların tercih ve temayüllerini iyi okuyabilen ortak aklın geldiği kıvam, onunla zıtlaşmak değil oluşturacağı dinamizmi doğru kanalize edebilme noktasındadır. Dolayısıyla oluşan atmosferin asıl müsebbibi ne el kaide, ne cihadçı selefiler ne de bir başka örgüttür. Asıl müsebbip İslam dininin İslam ümmetini sürüklemiş olduğu ruh hali ve değerlerini sahiplenme duygusudur. Kısacası Fukuyama’nın tarihin sonu tezi iflas etmiştir. Tüm değerlerin batı medeniyeti karşısında yenileceği ve insanlığın ortak aklının varacağı son noktanın seküler, liberal bir dünya olacağı tezi bir paçavra gibi Ortadoğu çöplüğüne atılmıştır. İslam dünyası, tarihi ve sosyokültürel arka planı sayesinde çok farklı iç dinamikleri tetiklemiş ve emperyalist sömürüye karşı sanal olmayan bir mukavemet üretmiştir. Eğer bunu böyle okumaz da sanal düşmanlar üretirsek bu kaos ortamının bir süre daha uzamasına neden oluruz. Tekrar ediyoruz, bu atmosferin asli sebebi küresel cihatçıların varlığı değil İslam ümmetinin tarihi, siyasal, kültürel ve düşünce kodlarıdır. Aksi takdirde sürekli ümmetin bu şerefli direnişini cihatçı, selefi, tekfirci gibi kavramlarla sulandırmak kimseye fayda getirmeyecektir. Selefi gelenek İslam tarihinde kural tanımayan anarşist bir geleneğin varisi değildir. Tam tersi islamın tüm asli geleneğini cem eden ve bunun yanında fıkhını Kur-an ve Sünnetten devşiren ya da devşirmeyi refere eden bir anlayışın tezahürüdür. Özelde Hambeli mezhebini taklit eden genelde ise dört mezhepten herhangi birine tabi olmayı zorunlu kılan, katı gelenekçi bir düşünce zeminidir selefilik. İslam tarihinde Hanefilik selefilikten çok daha devrimci ve reformist bir zihinsel atmosferden neşet etmiştir. Yine İslam tarihinde müslümanların kadim geleneğine, statükosuna muhalif, felsefik düzeyde bir tek ekol vardır buda Şia’dır. İşte İslam tarihinde anarşist rengi temsil eden asıl unsurlar Şia’nın kaynaklık ettiği aşırı uçlardır(batini mezhepler: nusayriyye, ismailiyye vs). Tarihte cihatçı selefiler diye bir kavram yoktur. Selefiyye cihadı çağrıştıran bir argümanın tezahürü değil, geleneğe bağlılığı sorgulamadan kabullenen bir zihnin adıdır. İslam tarihi boyunca ortaya çıkan reformcu protestan mezhepleri bastırmak için kendini konumlandırdığı kadim bir yorumdur selefilik.

İslam tarihideki cihadi ekoller sürekli bir selefi damardan beslenen bir kronoloji üreten değil, birbirilerinden farklı mezhep ve meşreplerin oluşturduğu ve bulundukları coğrafyalarda düşmana karşı direniş göstermiş tarihi aktörlerdir. Afrika kıtasından Hindistan’a İslam beldelerinin fethi ya da İslamlaşması o coğrafyaların mezheplerinin öncülüğünde ve bir çoğu birbirinden farklılık arzeden mezhepler sayesinde gerçekleşmiştir. Haçlı seferlerinden Moğol istilasına kadar birçok işgale karşı direnişin cihadi unsurları, bir tek mezhebi ya da meşrebi çizgide tasnif etmek mümkün değildir. Yakın tarihte bile Afrika kıtasının birinci dünya savaşından sonra özgürleştirilmesi, Senusi ve Şazeli meşreplerin öncülüğünde gerçekleşmiştir. Kafkasya’nın cihatçı geleneği şafii olan Şeyh Şamil’in vesilesiyledir. Afganistan’ın ve Hindistan’ın önce İngilizlere karşı sonra da Ruslara karşı vermiş oldukları destansı mücadele Hanefi fıkhının cihadi fikir altyapısıyla gerçekleşmiştir. Bu tarihi örnekleri çoğaltmak mümkündür. Dolayısıyla ne tarihte ne de şimdilerde cihadı salt selefilerle özdeşleştirmek ciddi bir bilimsel hatadır. Cumhuriyet tarihinden bu zamana kadar, Türkiye yakın tarihinde Kemalist diktaya karşı silahlı mücadeleye girmiş ya da girme sinyalleri vermiş tüm gurup, cemaat ve topluluklar uzaktan yakından selefilikle alakadar olmamışlardır. Şeyh Said ayaklanmasından AFİD’e, İBDA-C’sinden Hizbullah Cemaati’ne kadar fiili mücadeleyi bir program olarak uygulayan hiçbir unsur, kendini selefi olarak tanımlamamıştır. O halde selefiliği azgın bir tutum olarak görmenin basitliğinden vazgeçmek gerekir. İslam ümmetinin tüm dertlerinin yegane sebebi ‘’selefiliktir’’ şerefsizliğinden teberri etmek gerekir. Şerefsizlik diyoruz çünkü İslam ümmetinin en büyük düşmanı selefilik değil; Amerika, İsrail ve Batı’dır. Mesele Amerika, İsrail ve diğer Allah düşmanları olunca suspus olanların sabah akşam sanki tüm acılarımızın kaynağı küresel cihatmış gibi lanse etmelerini başka türlü tanımlamak mümkün değildir. Kesinlikle bilinmeli ki eğer bir suç varsa bu mezheb kaynaklı değil (haşa) bizzat islamın suçudur. Zira Kur-an onlarca ayetten müteşekkil meşru savunma hakkımızın haritasını belirlemiştir. Dinimizi savunurken ölme ve öldürme hukukumuzu bina ettiğimiz koskoca Enfal, Tevbe, Muhammed vb. birçok sure ve ayetler vardır. Rupert Murdack haklı, bu eylemi suç olarak kabul edeceksek bu suça iman eden tüm müslümanlar ve islam ortaktır.

Şimdi gelelim asıl sorunun kaynağına. Asıl sorun selefilik, cihatçılık vesair argümanlar değil, asıl sorun Batının İslam ümmeti üzerinde icra ettiği cürümlerdir. Yıllardır kaynaklarını sömüren, dinlerini aşağılayan, her bir müslümanı çağdaş bir köleye çeviren, kadınların ırzlarına geçen, erkek kadın ve çocuklarını öldüren batının iki yüzlü tutumlarıdır.. Batı Müslümanları yendikten sonra Müslümanların ilahını, peygamberini, dinlerini de yenmenin cüretini sergilemektedir. 1.6 milyar müslümanın çektiği acılar yetmiyormuş gibi onların peygamberlerine hakaret etmenin seyri, bu olayların tek gerçek sebebidir. Bu sebebi aklı selim olan herkesin görmesi gerekir. Suriye’de ölen yüzbinlerin tek sebebi bu diktatörü bu halka musallat eden Batıdır. Filistin, Afganistan, Somali, Irak ve diğer İslam beldeleri selefiler eliyle değil batılılar eliyle kana bulanmıştır.

Üç maymunu oynayan dünya bu gerçekleri itiraf etmedikçe bu ümmet daha çok bu tür eylemleri ifa eden gençleri devşirecektir. İslam düşmanlığını demokrasi, hümanizm, evrensel değerler gibi argümanlarla gölgeleyen emperyalizm, gerçek yüzünü daha fazla gizleyemeyecektir. Allaha iman etmiş serdengeçtiler şerefli cihatları ile tüm İslam ümmetini uyandıracak günleri tetikleyeceklerdir.

Tüm dünya bilsin ki; İslam ümmetinin aziz evlatları Resul’lerine hakaret ettirmeyeceklerdir. Çünkü peygamberimiz Muhammed(sav) i canından çok sevmek sadece selefilerin değil müslümanım diyen herkesin iman esasıdır. Böylesi iman eden bir ümmetin peygamberine AMASIZ, VİRGÜLSÜZ, hakaret edilemez. Düşünce özgürlüğü dinine tabi olup hakaretleri meşrulaştıranlar, İslam dinine tabi olmadıkları gibi, İslam ümmetinin hedefleri olacaklardır. Hangi müslüman annesi hz.Aişe’yi çıplak çizip Peygamberi(SAV) şehvet düşkünü tasvir eden birinin gebertilmesine terör der. Nerede kaldı sizin dininiz, şerefiniz,  onurunuz?

Tarafımızdan itiraf ediyoruz hatta gururla söylüyoruz, biz bu olayı AMASIZ, VİRGÜLSÜZ kınamıyoruz. Batı’nın bize dayatmış olduğu’’ terör’’ kavramını da zaten hiç kabul etmiyoruz. Bizim için Paris baskını Allah Resulu Muhammed(sav)’e sadakatin en yalın halidir. Allah’a ve Resulune iman etmiş iki kutlu gencin, peygamberlerine hakaret eden cehennem kütüklerini cehenneme gönderdiği bir olaydan ötesi değildir. Hiç tanımadığım halde yeryüzünde böyle kardeşlerimin olmasından onur duyuyorum. Ve ardından şu duayı da ihmal etmiyorum. Ey ALLAHIM! Yeryüzünde senin peygamberlerine hakaret eden kafirleri cezasız bırakma ve onları Müslümanların elleriyle azaplandır. Allahümme amin.

Şimdi de gelelim bu olayı amasız, virgülsüz kınayıp kendisini Müslüman olarak tanımlayanlara. Sizin İslam itikadınız bu mu? Hırkasını öpüp, milyonlarca salavat getirdiğiniz, sakalını korunaklı kabzalarda muhafaza edip siirler yazdığınız, doğumunda güller dağıtıp mevlit kandilleri kutladığınız peygamberinize olan sevginiz bu mu? Siz bunları yapacağınıza en basit ilmihal kitaplarına baksaydınız, peygambere olan sevginizi nasıl tasnif edeceğinizi anlardınız. Kendisini İslamcı olarak telakki edip bu olayı kınayanlar ve olayın ardından ‘’yok Fransa Filistin’i tanıyacaktı, yok Suriye katliamını kınıyordu’’ gibi aptalca tezlerle şebeklik edenler, sizce bu olayın faili Fransa’nın kadim dostu İsrail mi, yoksa İran ya da Esed mi? Hangi komplo teorisi ahmak beyinlerinize örtü olur?. Hangisini beğenirseniz seçin. Fransız şapkası gibi cuk diye oturur kafanıza. Kendini muhafazakar Müslüman olarak niteleyenler bu olayı kınarken kafalarınız ayık mıydı? Fransa’dan hangi faydayı gözeterek takiyye yapma gereği duydunuz, yoksa kınarken gerçekten samimi miydiniz? Eğer samimi idiyseniz size söylenecek bir şey kalmamıştır ama maslahat gözetiyorsanız hangi maslahat peygamberinize sövmeyi meşrulaştıracak kadar şer-i ve gerekli olabilir. Eğer takiyyeniz Charlie’ye ise zaten küfrünüzü tartışmayız. Ama takiyyeniz Fransa’ya ise aklınızı başınıza toplayın. Fransa’nın Cezayir ve İslam beldelerinde olan katliam, tecavüz ve sömürülerini ne çabuk unuttunuz. (Öldürdüğü müslüman sayısı 1.5 milyon) Her şeyden evvel yüzyıldır başınıza musallat olan laiklik belası Fransa’nın size olan hediyesi değil midir? Devletçi kafalarınız kadim düşmanınıza yavşama refleksini gösterecek kadar mı gözlerinizi kör etti? Haçlı ordularını 1000 yıl önce başınıza musallat eden, Frank ordularını oluşturup yüzyıllarca atalarınızın kanını döken Fransızlar değil miydi? Ey neo-Osmanlıcı Alice harikalar diyarı kahramanları, bu mu sizin Osmanlıya saygınız. Fransa’nın Osmanlı devletinin yıkımında en başat rolü üstlendiğini ne çabuk unuttunuz. Tarihteki en büyük hatanın bu lanet devletle olan kapitülasyonlarla yapıldığını bilmiyor musunuz? Mısırlı Mehmet Ali Paşayı kışkırtarak Osmanlıyı atar damarından bıçaklayan aynı devlet değil mi? İlk milliyetçilik akımıyla hanedanlığın birçok beldesine fitne ve fesadı yayan bu devlet değil mi? Osmanlının son döneminde bu hanedanlığı bozuk para gibi harcayan jön-türklerin istisnaları hariç hepsi Fransız kültürüyle yetişmedi mi?Maraş’ta, Antep’te, Urfa’ da kurtuluş savaşını bu adamlara karşı vermediniz mi? Henüz yazısının bile kurumadığı ermeni soykırımı tasarısını yasalaştıran bu devletle ne ara dostluk peyda ettiniz? Bu ne yaman çelişkidir böyle? Efeliğinizi her platformda sergilersiniz de iş Resulunüze gelince mi köçeğe bağlarsınız? Sukut ikrardan gelir. Siz bunu eylemlerde söylemeseniz de biz yüzünüze karşı haykırıyoruz ‘’Hepiniz Charlie Hebdo’sunuz.’’

HABERE YORUM KAT