1. YAZARLAR

  2. Bekir Berat Özipek

  3. Diyarbakır yeni bir milat olsun
Bekir Berat Özipek

Bekir Berat Özipek

Yazarın Tüm Yazıları >

Diyarbakır yeni bir milat olsun

21 Ekim 2008 Salı 05:59A+A-

Erdoğan Diyarbakır’a, Kürt Sorunu’nun çözümü yolunda adım atmakta geciken bir hükümetin başbakanı olarak gitti.

Aktütün ve Dağlıca’nın hesabını veremeyen genelkurmay başkanını destekleme hatasını işlemiş olarak gitti. Kendisine emanet edilen çocuklarının canlarının hesabını veremediği gibi, bu soruyu soran basını azarlayarak haddini aşan memurunu korumuş olarak gitti. Başbakan’ın hem üslubu, hem de kendisini bürokratının belirlediği ‘doğru yer’e göre konumlandıran yaklaşımı yanlıştı.

Başbakan oraya ana dil eğitimi talebiyle yürüyüş yapan 60’dan fazla öğrencinin gözaltına alındığı ve 4 gündüz 3 gece içeride tutulduğu, ailelerinin günlerdir endişeyle beklediği, kendi partisinden pek çok kişinin bu haksızlığı sona erdirmek için dört gün boyunca uğraştığı bir dört günün ardından gitti.

DTP’nin ‘ne Ergenekon ne AKP’ gibi utanç verici bir slogan altında davayı küçümsediği ve pratikte çözümü engelleyenlerle aynı yerde durmayı içine sindirebildiği bir ortamda gitti.

Ergenekon Davası’nda, ‘Kurumsal Ziyaret’ sonrası atmosferin de etkisiyle havanın döndüğü, televizyonların davayı yönlendirme amaçlı olduğu izlenimi veren yayınlar yaptığı bir ortamda gitti.

Mahkemenin başladığı gün, davaya duyarlı TV kanallarının mahkeme önünde tacize uğradığı ve jandarmanın saatler sonra devreye girmesiyle bu rezaletin engellendiği bir ortamda gitti.

Çözüm kapsamında ortamı yumuşatacak bir müjde veremeden gitti.

Bunlara ek olarak PKK tarafından ortamın gerildiği, esnafa kepenk indirtildiği ve aşırı güvenlik önlemlerinin halkı ziyarete uzak düşürdüğü bir ortamda gitti.

Neyse ki, bütün sıkıntılara rağmen ziyaret öncesinde bazı olumlu gelişmeler de yaşandı ve bu gelişmelerle bölgede tansiyon nispeten düştü.

Her şeyden önce, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Kürt Sorunuyla ilgili son tespit ve açıklamaları olumlu yankı buldu. Gül, Kürtlerin önceki yıllarda ayrımcılığa tabi tutulduğunu, ama bugün kültürlerini ve dillerini kullanmalarının önündeki engellerin ortadan kalktığını ifade ederek, yasakların sona erdirilmesi için hareket edecek bir siyasi iradenin önünü açıcı bir adım attı.

İkinci olarak Ak Parti’nin en önemli isimlerinden Mir Dengir Mehmet Fırat’ın DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile görüşmesi de tansiyonu düşürdü.

Bütün bunlar, çözüm için atılan en küçük adımın bile bölgede olumlu bir yankı bulduğunu ve çözüm için ortamın hazırlanması bakımından ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.

Aslına bütün olumsuzluklara, derin bazı odakların ve ortamı gerginleştirmeye çalışan siyasi aktörlerin faaliyetlerine rağmen atılan adımlar bölge halkı tarafından net biçimde görülüyor.

‘Başbakanın omzunda yumurta küfesi olduğunun farkındayız’, diyor Ak Partili bir Diyarbakırlı yetkili, ‘O’nun 70 milyonun başbakanı olduğunu biliyor, sıkıntılarını anlıyoruz. Fakat demokratikleşme ve yasakların kalkması bakımından artık bir an önce harekete geçmesi lazım’. Ve Başbakan’ı karşılayan bir vatandaşın sözünü aktarıyor: ‘Buradayım, çünkü Ergenekon’u yargı önüne çıkaran bu başbakandır. Tam da bugün bu kepenkler inmemeliydi’.

İşte bu noktada, Ak Parti Hükümeti’nin yaptıklarına ve yapamadıklarına ilişkin bir muhasebe yapması gerekiyor.

Bugün için bütün sivil, siyasi ve kültürel hakları garanti altına alacak, şiddeti sona erdirecek ve normalleşmeyi sağlayacak bir hukuki ve siyasi reform hükümete güç görünebilir. Ama Hükümet, kendi ideolojinin öngördüğü ‘tedrici yöntem’le, çözüm kapsamında atılması gereken ve ülkede gerilimi azaltacak bazı adımları pekala atabilir. TRT’nin Kürtçe yayın yapmasını sağlayacak olan yasal düzenleme önemli bir adımdı. Ama uygulama gecikiyor, RTÜK öylece bekliyor.

Hükümetin Irak Bölgesel Kürt Hükümeti ile doğrudan görüşmelere başlaması da bu çerçevede son derece doğru ve basiretli bir kararı ifade ediyor.

Ama zaman geçiyor ve acılar devam ediyor. Erdoğan, statükonun tuzu kuru savunucularına ve kendi partisindeki bürokrat zihniyetli unsurlara teslim olmamalı. Kürt sorununun varlığını tanıdığı, devletin geçmişte hata ettiğini ve büyük devletlere yakışanın hatalarıyla yüzleşmek olduğunu söylediği ve ‘bu sorunu biz çözeceğiz’ dediği 12 Ağustos 2005 ruhuna dönmeli.

Ve bugün, bu sorunun ebediyen çözüleceği cesur adımlar için yeni bir milat olmalı.

STAR

YAZIYA YORUM KAT