1. YAZARLAR

  2. Mustafa Atav

  3. Din Kardeşliği
Mustafa Atav

Mustafa Atav

Yazarın Tüm Yazıları >

Din Kardeşliği

29 Mart 2009 Pazar 01:11A+A-

Bir Tv kanalı ve kaza mahallinde bulunan bir “köylü” ile yapılan telefon görüşmesi:

Spiker;”Daha önceki arama çalışmalarına katıldınız mı?

Köylü;”Yok,bugün katıldım ve helikopteri buldum..

Spiker;”Peki durumunuz nasıl?”

Köylü;”Soğuk,tipi var,üşüyoruz!..”

Spiker;”Oraya hazırlıksız mı gittiniz, o şartlarda orada ne yapacaksınız, istediğiniz bir şey var mı? …vs.” ?”

Köylü;”Soğuk,yardım gelmezse bizde donacağız ama ne yapalım kardeşim,din kardeşimiz için gerekirse canımızı veririz..

Spiker;”ah canım,başka bir istediğiniz var mı?..”

İzleyenler bu diyalogu nasıl değerlendirdiler bilmiyorum.

Malum, BBP liderinin seçim mitingi için âdeti olmadığı halde bindiği helikopterin geçirdiği kazaya ilişkin bir Tv kanalında spiker ve “köylü” arasında geçen bir diyalog bu.Köylü ifadesini tırnak içine alma sebebini umarım anlamışsınızdır.

Diyaloga konu olan kazanın hemen akabinde askeri cenah, sivil toplum kuruluşları, sivil koruma uzmanları vs. kaza yerini arama gayreti içine girdiler. Teknolojinin, adeta ilahlaştırılan teknolojinin bir kez daha sınıfta kaldığına şahit olduk bu ara. Kaza mahalline ilişkin tespit edilen koordinat farklılıkları(iddialar böyle), hava ve coğrafik şartlarının zorluğu, Devlet erkinin en üst basamaklarından ne kadar emir buyrulursa bulunulsun emre dair iş yapanların insan olma gerçekliğinin ispatı sadedinde ortaya çıkan acizliği kaza mahalline en kısa zamanda ulaşılmasını engelledi…

Sonunda yukarıdaki diyalogda “köylü” diye bildiğimiz insanlardan bir insan ve onunla beraber olan toplam onyedi kişi tecrübelerini konuşturmuş ve helikopter enkazını bulmuşlar.

Hiç olacak iş değildi amma, ilginçtir bir köylü devlet erkinin tüm çabalarına ve modern insanın putlaştırdığı teknik imkânlara rağmen ulaşamadıkları noktayı kendilerinin bulduğunu haber veriyordu.

Burada dikkati çekmek istediğim husus telefonda ve o zor şartlarda başka türlü bir hesabın düşünülemeyeceği vasatta alt yazıda köylü diye tanıtılan birinin sarfettiği “din kardeşim, gerekirse canımı veririm!” ifadesidir. Spikerin gayr-i ihtiyarı ağzından çıkan söz de insan tarafımızın kelimelere yansıması gibiydi adeta..

Din kardeşi-m…

İnananlar için bu kavramın ne kadar kuşatıcı, sevimli mi sevimli, her harfinde muhabbet fışkıran ve hakeza sosyal birlikteliğin önemini ortaya koyan bir kavram olduğunu bilmem hatırlatmama gerek var mı?

Dar alanlara sıkıştırılmış bir cemaat kardeşliği, tarikat, mezhep, fırka, parti vs. kardeşliği değil bu dostlar, Din kardeşliği!

Şu muhabbete bakın, sıcacık evinde oturup çay/çorba içmek varken sen kalk binlerle ifade edilen arama ekiplerini solla ve hem de çulsuz bir şekilde din kardeşini aramaya koyul!

”Din kardeşim, gerekirse canımı veririm”…

Ben bu sözü bir kardeşim için söylemedim, siz söylediniz mi?

Evet, o “köylü” belki onlarca kitap okumamıştır, muhkem/müteşabih, siyak/sibak, mutezile/itizal ve daha neleri belki hiç duymamıştır. Belki onun dini köyündeki imamın dini kadardır, belki ilkokulda ve sonra Tv. ve radyodan dinleyip öğrendiği kadardır.

Ama o bildikleriyle birilerinin “din kardeşi” dir ve hem de uğruna ölebilecek kadar...

Ne yalan söyleyeyim, sen de çok abartmışsın demesin kimse, o sözü duyunca nutkum tutuldu, içim bir tuhaf oldu… Aç, susuz kalabileceğini bile bile; üşüyüp donma ve haliyle geri dönememe ihtimalinin olduğunu bile bile, kar/kış demeden, hem de askerler gibi, AKUT vb. sivil savunma ekipleri gibi teknik donanıma sahip olmadan düşüyor yollara, kimin için?

Kendisi gibi bir insan için ve en önemlisi “din kardeşi” için..

Ben bu sözü söyleyenin niyetini sorgulayamam şimdi, söylenmiş söze bakarım ve kim ne derse desin o korkunç kaza ortamının canlı tasvirinin yapıldığı bir demde, kar ve tipinin gözü göze göstermediği bir vasatta ve hele hele kazaya kurban gitmiş insan örnekleri hemen yanıbaşında iken söylenen bu sözler manidardır benim için…

“Din kardeşim benim, gerekirse canımı veririm!”…

Din ,İslam,Müslümanlık budur işte…Ortak payda budur işte…Müslümanlığa dair ,insana dair,eşref-i mahlukata dair haslet budur işte…İsterseniz yine “amma da abartmışsın” deyin” inadına böyle işte..

Ölümler, kaza ve hastalıklar duygularımızı kabartmaz mı bizim?

Siyasetini,düşüncelerinin bir kısmını tutmasak da bize benzeyen biriydi o..

Böyle biri mağdur olduğunda, zor şartlarda ölüme koştuğunda yüreğimiz ezilmez mi bizim?

Bu dem de öyle bir dem işte..

Her ölüm bir derstir bizim için,her ölüm bir vasiyettir ,bir ibret,bir nasihattir bizim için ama bazıları için değil..

Öyle ki ölümden bile ders almaktan aciz kirli siyasetin kahramanları bu olayı da istismar etme fırsatının peşine düştüler. Çizgi romanlarda resmedilen, biri öldüğünde ellerini ovuşturan cenaze levazımatçısı gibi bekleştiler kaç saat, yazık!

Allah’ı yok sayarak, O’nun an’a, tarihe müdahale ettiği gerçeğini bilmezcesine adeta müstağni bir edayla ölümün ertelenebileceği iddiasının peşini sürerken ”ihmal var” gerekçesiyle muhalif oldukları iktidarı eleştirmeye koyuldular hep..Koca koca adamlar bunlar,bunları yapanlar, yazık ki ne yazık!

Kaza yerini kim,kimler buldu hatırlatayım bu ara..Köylüler,korucular buldu;birçoğunun merhumu tanımadığı sorulan sorularla aşikar olan insanlar buldu.Nokta tespit yapan uydular,alçak uçuş yaptığı iddia eden uçak ve helikopterler;paletli,koca koca hem de zincirli tekerleklerle yola döşenmiş araçlar,4x4’leri saymama gerek var mı bilmem, hepsi sınıfta kaldı

“Din kardeşimiz, gerekirse canımızı veririz “diyenlerse sınıfı geçtiler… Sahi o insanları oralara donma ve ölüm pahasına kim mecbur etti dersiniz?

Hazır sırası gelmişken düşünelim isterseniz şu “Din kardeşliği” meselesini?

Ölüm-ler bize ders verecekse tekrar tekrar düşünelim.

Konuşup tartışalım yeniden, hal-i ahvalimizi masaya yatırıp enikonu muhasebe yapalım. Ölümü düşünerek, öldükten sonraki süreci düşünerek düşüne koyalım hem de ertelemeden.

Ne diyelim artık?

İnna lillahi ve inna ileyhi raciun;” Allah’tan geldik ve yine O’na döneceğiz”

Hayatın özeti bu ayette verilmiş,fazla söze hacet tok..

Muhsin Yazıcıoğlu’na ve onunla ölüm seferine çıkmış insanlarımıza Allah’tan rahmet dilemekten başka çaremiz var mı?

Rabb’imizin, İlahi iradenin tayin ettiği ölüm vakti gelmiş cihane; kar, kış, hava ve coğrafya koşulları; teknik yetersizlik, organizasyonda eksik falan/filan bahane…

Biz şu “Din kardeşliği” meselesine kafayı takalım mı, ne dersiniz?

YAZIYA YORUM KAT

3 Yorum