Dersim, Diyarbakır ve ahval...
M.Ali Kışlalı der ki, dünyanın politik ahvali Dersimli günlerin Türkiye’sine istediği gücü istediği biçimde kullanmasına izin veriyordu…
Dışarının bu tavrından istifadeyle İnönü Çakmak ikilisi Atatürk’ten aldıkları direktif uyarınca ellerindeki bütün güçle Dersim’e yürüdüler. Ortalık tertemiz edildi…
Amerikan imparatorluğunun kontrol ve denetimindeki şimdiki dünya ahvali, Türkiye’ye orantısız güç kullanma iznini vermediği için, bugün Dersim modeli temizlik mümkün olamıyor…
Ahval, askerin elini bağlayınca, Erdoğan da mecbur kalıyor, uzlaşmaya…
Bahçeli - Baykal ikilisiyse, Kışlalı’nın ağzında nitelikli ifadesini bulan ahval’in Erdoğan’da kabarttığı hümanizma duygusunu ihanete çeviriyor…,
Eğer Atatürk’ün emanetlerine bekçilik görevinde kimselerin ellerine su dökemiyecekleri iddiasında iseler, Baykal - Bahçeli ikilisi, Dersim modeli bir süpürme hareketiyle ortalığı temiz pak yapacakları vaad deklerasyonuyla, alenen ortaya atılmalı ve bu amaçla yönetimi bir süreliğine kendilerine kiralamasını, Tayyip Erdoğan’dan talep etmeli…
Hiç kimsenin anasının göz yaşına bakmadan…
¥
Denebilir ki, Atatürk’ün Dersim’i silip süpürme operasyonunda ahval’de Mussolini rüzgarları esmekteydi…
Yahu, Obama’nın mütereddid çehreli gölgesinin dünya ahvaline vuralı, şunun şurasında üç beş aylık parçalı bulutlu bir mesele… Oysa, Baba oğul Bush’ların faşizmde Mussolini’nin pabucunu dama attıkları bir soykırım kulvarında Diyarbakır çoktan inşa edilmişti, Büyük Türk gücünün temsilcisi Evren Paşa tarafından… Ekleyiniz bir de bin yıl ömür biçilen 28 Şubat’ı…
İç temizlik söz konusu olduğunda Türkiye için dünya ahvalinden mazeret aramak, ne demek…
Kafes bahsinde ahvalden bahsederek çekinen var mıydı…
¥
Dünya ahvali ne zaman değişti… Ya da gerçekten değişikliğe uğradı mı… İsrail Filistin’de Müslüman Araplara karşı Dersim modeli bir kökten temizlik hareketine girişirken; Amerikan emperyalizmi de peşine taktığı ahval’in alacalı gölgesinde, Afganistan’da, Pakistan ve dahi Filistin’de kullandığı savaş simülatörlerinde Dersim silüetini canlandırabilirken, Kışlalı adına ‘vah anam’ diyerek yakınıp dövünmek gerek,
Yanılıyor zira, hem de feci şekilde…
Yanılgının dinamik kaynağı, açılım hümanizmasının Erdoğan’daki kulluk inancının kişi ve kişilerdeki imani ve insani tezahürü olduğunu itiraf ezikliğinden geliyor olmalı…
¥
Diyarbakır için ikinci Dersim tanımını yapmak uygun ve doğru olur mu dersiniz…
‘Hiçbir şey yoktan var olmaz ve var olanlar da yok olamaz’. Enerjinin sakımı kanunu dedikleri, ahvalin materyalist yorumu böyle… Dersim, yok olup unutulur gibi olduğunda, aslında olan, şekil ve isim değiştirerek yeniden var olan şey, Diyarbakır oldu…
Dersim’in unutturulduğu yıllarda Diyarbakır yaratıldı…
Dünden bugünlere Diyarbakır’ın tanıtımı yapılırken anlaşılan o ki, gerçek Diyarbakırlılar pas geçilmiş, hiç değilse Diyarbakır, oldukça hassas ve ince filtrelerden geçirilmiş…
Yılmaz Yalçıner’in soldan ve sağdan beri olduğuna bakanlar, kendisini özellikle Diyarbakır’da on küsür yıllık özel eğitime tabi tuttular... Eğitiminin sonrasında Atatürkçüleştirilerek medeni bir kişilik sahibi kılınan Yalçıner, his, ruh ve duyguları köreltilip taşa topaça döndürülen bir kadit kütlesi halinde Has Diyarbakırlı olarak Diyarbakır’dan salıverildi.
Üzerine iyi terbiye çalınmış sol ise, söz Diyarbakır’dan açılmışken Has Diyarbakırlılara gözlerini kapatınca, ‘Bu kalp seni unutur mu’ da kafes’in öngördüğü bir senaryoya dönüştü…
Romantik aşk dizilerine…
İyi ratingler desek mi acaba…
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT