1. YAZARLAR

  2. Avni Özgürel

  3. Darbecilik kumar oynamak gibi
Avni Özgürel

Avni Özgürel

Yazarın Tüm Yazıları >

Darbecilik kumar oynamak gibi

10 Mayıs 2009 Pazar 17:21A+A-

27 Mayısçılar liderliği DP'nin Savunma Bakanı Şemi Ergin'e teklif etmişlerdi, Ergin onlara 'Ben avukatım, bu işlerden anlamam' dedi ama Menderes'e bilgi de vermedi. Talat Aydemir'in 'Atatürkçü kabine' listesinde Necmettin Erbakan vardı. 12 Eylül'ün gerçek lideri Org. Haydar Saltık'tı

Ergenekon diye bilinen davanın iddianameye ekli klasörlerinden alınan dinleme tutanaklarını okudukça ‘Bunlar amma kof ve şaşkın adamlarmış’ diyen pek çok kişi olduğunu görüyorum. Bir o kadar insanın ise yayımlanan diyaloglardaki kabalık ilkesizliğin iz’anı zorlayacak boyuta varmasına bakıp ‘Onca insan bu kadar saçmalayamaz’ düşüncesiyle belgelerin gerçekliğinden şüpheye düştüğünü de.
Oysa darbecilik tarihimiz tablonun sadece bugün değil geçmişte de böyle olduğunun kanıtı. Yayımlanan hatıratlardan, ahbaplık ettiğimiz insanların özel sohbetlerinde anlattıklarından çıkan budur.
Anılara geçmeden darbecilik geçmişimizin önümüze koyduğu notlardan çıkardığım satırbaşlarını kısaca aktarmak istiyorum.
Türkiye tecrübesinin gösterdiği, şayet askeri müdahale dışardan gelen bir talep ya da teşvikle emir kumanda zinciri içinde gerçekleşecekse tek sorun kamuoyunda ihtilali mazur gösterecek ortamı hazırlamak. Ama durum böyle değil de, darbeye gerek olduğu değişik sebeplerle ama tek tek bireylerin zihninde oluşmuşsa süreç farklı işliyor, hesaplar farklı oluyor. İlk aşama malum: ‘çekirdeği oluşturmak’. Gerisi halkanın genişletilmesi, aynı yolda çaba harcayan başka gruplar olup olmadığını yoklayarak bağlantılar kurulması. Dış talebe ve desteğe dayanan müdahalelerle ‘istim arkadan gelsin’ diyerek darbe yapmaya karar vermiş cuntanın ortak noktası harekete kamuoyunda haklılık kazandırmaya matuf ‘operasyonlar’. Yani bağlantı kurulan, para ve silah temin edilerek aktif hale getirilen sivil unsurların mitingden suikasta her türlü eylemi eylem için sahaya sürülmesi. Bu safhada ideolojinin en küçük payının olmadığını söylememe herhalde gerek yok. Darbe kimi iktidardan düşürmek için yapılıyorsa eylemin failinin ona yakın görün-mesi lazım... Atatürkçülük diye yola çıkan kadro AKP gibi bir iktidar partisini hedef almışsa sergilenecek şiddetin AKP cephesinin etiketini taşıması gerek. Yani Atatürkçü olarak bilinen kişi ve kurumları hedef alarak, darbecilerle teması olsun olmasın Atatürkçü düşüncedeki herkesi öfkelendirmesi şart. 

Menderes inanmadı
24 Mayıs akşamı, yani ihtilalin kapıya dayandığı gün Adnan Menderes Çankaya’da Başbakanlık konutunda yakın arkadaşı Mükerrem Sarol’la sohbet ediyor. Sarol ordunun darbe için kışkırtıldığından CHP’nin bütün elemanlarıyla askeri zorladığından, bazı bakanların adının karıştığı döviz yolsuzluklarının halkta güven kaybına yol açtığından söz ediyor... Bilinen, Menderes’in Sarol’u pencerenin önüne götürüp nöbet bekleyen askeri göstererek ‘Bir ihtilal teranesidir gidiyor, beni korumak için bekleyen bu asker silahını bana mı çevirecek’ dediği.
Gerçekten inanmıyordu Adnan Menderes ihtilalin olabileceğine. Nasıl inansın ki, cunta kurulduğu günlerde kurmay albay olan Faruk Güventürk’le kabinede Milli Savunma Bakanı olan Şemi Ergin’e ulaşıp ihtilal kararında olduğunu anlatmış, Ergin ‘Ben basit bir avukatım o işlerden anlamam beni aşar’ cevabını vermekle yani ihtilalden haberdar olmakla birlikte durumu başbakana anlatmamıştı. Keza Menderes CHP’nin ‘Seçim Karargâhı’ diye kurduğu birimin başına emekli Albay Cemal Yıldırım’ın getirilmesinin sebebini ve bu kişinin kim olduğunu sorduğunda kendisini etle tırnak kadar yakın hissettiği arkadaşı Ethem Menderes ‘1961 seçimine asılacaklar. Kampanyayı askeri bir disiplinle götürmek için almışlar’ cevabını vermiş, Yıldırım’ın ‘9 Subay hadisesi’ olarak bilinen darbe teşebbüsü açığa çıkarıldığında tutuklanan subaylardan biri olduğunu söylememişti.

Gürsel: İnanmazsam dönerim
27 Mayısçılar başlarına kıdemli bir orgeneral bulmaları gereğine inanmıyorlardı. Ama o dönemde 3. Ordu Kumandanı olan Org. Ragıp Gümüşpala ‘Şayet başınızda benden kıdemli bir ihtilal lideri yoksa 3. Ordu’ya Ankara’ya yürüme emrini verir isyanı bastırırım’ deyince cunta emeklilik hesapları yaparak İzmir’e gitmiş olan Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Cemal Gürsel’i alıp başkente getirmek zorunda kaldı... Gürsel ihtilal yapıldığına ve Ankara’nın kontrol altına alındığı sözlerine inanmıyordu. İzmir’den uçağa binerken koştuğu şart şuydu: ‘Ankara’ya yaklaştığımızda uçak alçalsın şehri göreyim. Tank birliklerini meclisin ve radyoevinin önünde görmezsem geri dönerim. ‘Gürsel’e refakat eden subaylar komutan gelene kadar ihtilale liderlik eden Cemal Madanoğlu’na telsizle ulaşıp ‘Tank taburunu şehre yayması gerektiğini’ söylediler. Ve öyle yapıldı. Ankara üzerinde uçak alçaldı, Gürsel’e şehrin kritik noktalarına ordunun hâkim olduğu gösterildi. Gürsel’in ‘Hayırlısı olsun’ tepkisiyle ihtilal liderine kavuştu.
Saçmalıklar diz boyuydu elbette. Kendisine Milli Birlik Komitesi adını veren ilgili/ ilgisiz bir grup subay Bakanlar Kurulu toplantı salonuna doluşmuştu. O kadar kalabalıktılar ve biribirlerine o derece yabancıydılar ki kıtaların hareketini yönlendirdikleri için koşuşturmakla meşgul olan ihtilalin esas kadrosu başbakanlık binasına geldiğinde içeri giremedi. Alpaslan Türkeş, Muzaffer Özdağ gibi isimler silah zoruyla kendilerine yer açtılar. Salondaki sandalyelere oturanların tabii ihtiyaçlarını görmek için dahi yerlerinden kalkmak istemedikleri, ihtilalden bir gün sonra zar-zor kontrolü ele alan cuntanın kendilerini komiteden atacağını düşündükleri için bahane uydurup salondan çıkmayan sandalyede uyuyanlar vardı.
O dönemde Cemal Gürsel’i rütbesi düşük komite üyelerinin ‘Hepimiz eşitiz. Dolayısıyla ast-üst işareti bulunmayan tek tip üniforma giyelim’ önerisinin kızdırdığını da söyleyeyim. Babacan bir adam olan Org. Gürsel birkaç ay sonra anayasa hazırlıkları başladığında İstanbul’da Ihlamur Kasrı’nda görüştüğü hukuk alimi Ord. Prof. Ali Fuad Başgil’e ‘Hocam laiklik kelimesi başımızda sıkıntı. Bunu anayasaya koymasak olmaz mı?‘ dediğini herhalde unutmamak lazım.

12 Mart’tan 12 Eylül’e
9 Mart 1971 gecesini Kemalist sol darbenin gerçekleşeceği ümidiyle geçirenlerin nasıl hayal kırıklığı yaşadığını biliyoruz. Askerle elele darbeye inanmış siviller Alb. Talat Aydemir’in ihtilal teşebbüsünden sonra bir kere daha hüsrana uğramışlardı. Yeri gelmişken Aydemir hareketiyle ilgili bir notu da aktarayım. Aydemir’in mutasavver bakanlar kurulu listesi hazırlattığı emekli yüzbaşı İsmail Hakkı Oğuz’a göre ihtilal sonrası kurulacak ‘Atatürkçü kabine’de Necmettin Erbakan da yer alacaktı!
9 Martçıların zihin karışıklığının emaresini hareketin liderliğine ‘Bende kafa yok ta..k var’ dediği söylenen
emekli General Cemal Madanoğlu’nu getirmelerinde görmek lazım... Kendisine sır kâtibi ve akıl hocası olarak MİT ajanı Mahir Kaynak’ı seçen, kurduğu cuntanın elemanları MİT’e bilgi sızdırmasın diye üst-baş aramaları dahil bütün kontrolleri ona yaptıran paşanın bu tercihine bakarak kendisiyle ilgili teşhisi konusunda isabet kaydedip kaydetmediğine hükmedilebilir.
12 Eylül’e gelince Kenan Evren ve diğer ordu kumandanlarının adı öne çıkarılsa da dönemi yaşayan ve araştıran biri olarak hareketin gerçek liderinin Org. Haydar Saltık olduğunu söyleyebilirim. 12 Eylül’ün ne sebeple ve nasıl yapıldığını az-çok biliyoruz. Saltık Paşa günün birinde hatıralarını yazmaya karar verirse kontrgerilla uzmanı emekli General Turgut Sunalp’in ne sebeple ihtilal fikriyatını siyasete taşıyacak kişi olarak seçildiğini de öğreniriz...

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT