1. YAZARLAR

  2. Roni Margulies

  3. Daha fazlasını isterük!
Roni Margulies

Roni Margulies

Yazarın Tüm Yazıları >

Daha fazlasını isterük!

01 Temmuz 2009 Çarşamba 20:21A+A-

Kenan Evren intihar etmesin bence. Eceliyle de ölmesin henüz. Yargılayalım, ama asmayalım. Ölüm cezasına karşı olmanın istisnası olmaz, Evren için bile. Besleyelim. Ama kötü besleyelim! Yavan, yağlı, bol kolesterollü, sebzesiz, meyvesiz bir menü olabilir örneğin.

Sade suya tirit tabağını kaşıklarken, cumhurbaşkanlığından ayrıldığı 1989 yılından bu yana memleketin ne kadar değişmiş olduğunu düşünür belki.

Biz de düşünelim.

Geçen hafta tam Evren’in düşlerini süsleyen bir sahne izledik: Otuz küsur general yan yana dizilmiş, önlerinde Genelkurmay Başkanı üzerine vazife olmayan konularda ahkâm kesiyor, gövde gösterisi yapıyor. Çok doğal, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin alışılagelmiş bir sahnesi.

Ama bir zamandır olduğu gibi, bu kez de beklenen etki gerçekleşmedi. Kimse korkmadı. Başbakan duymazlıktan geldi ve kendi işine baktı. Bir gazete “Geçti o günler cancağızım” diye manşet attı.

Bir zamanlar, okullara, parklara, derelere, tepelere “Kenan Evren” adını verirken, İlker Başbuğ konuştuğunda nanik yapıp “Kim korkar hain kurttan!” der olduk.

Bir zamanlar İsmail Beşikçi “Kürt” kelimesini kullandığı için 17 yıl hapis yatmıştı. Aynı kelime nedeniyle kapanmayan gazete, yargılanmayan makul insan kalmamıştı.

Geçenlerde Başbakan kamusal alanda ve herkesin duyacağı kadar yüksek sesle Kürtçe konuştu, üstelik bir kelime değil, eksiksiz bir cümle söyledi: “TRT Şeş bi xêr be”.

Bir zamanlar, “Kürt” kelimesinin ifade ettiği kişilerin dağ Türkleri olduğu anlatılırdı. (Kürtler arasında “Türkler ova Kürtleridir” şeklinde bilimsel bir sav var mıydı, bilemiyorum.) Kürtlerin olmadığı, varsa sorun olmadığı, sorun varsa askerî yöntemlerle çözüleceği anlatılırdı.

Geçenlerde Başbakan “Devlet hata yapmıştır” dedi. Daha yakın geçmişte Cumhurbaşkanı çözüm için kaçırılmaması gereken “tarihî fırsat” hakkında konuştu.

Ve daha neler neler: Meclis’te Kürtçe konuşan, asimile olmamış ve PKK’nin terörist olduğunu söylemeyi reddeden Kürt milletvekillerinin bulunması; değiştirilen köy isimlerinin tekrar Kürtçe asıllarına dönmesi; makbul gazetelerde gerillaların şefi ile günlerce süren söyleşiler... Neler neler!

Hepsini yetersiz bulabiliriz. Ben buluyorum. Ama 20 yıl önce bunların herhangi birini hayal bile edebilir miydik?

Üstelik bu kadar da değil.

Bu memlekette bir Ermeni Konferansı düzenlendi. Doğal olarak, engellenmeye çalışıldı. Beklediğimiz de oydu zaten. Ama sonuçta engellenmedi. Ve düzinelerce bilim insanı, önemli bir kısmı “soykırım” kelimesini de kullanarak, 1915 yılında yüz binlerce Ermeninin resmî emirler sonucu katledildiğini belgeledi, anlattı, tartıştı.

Arkasından, İstanbul’da birkaç yüz bin, diğer şehirlerde birkaç on bin Müslüman Türk, ellerinde “Hepimiz Ermeniyiz” pankartlarıyla yürüyüş yaptı. Ne Tatyos Efendi gibi bestekâr ne de Sinan gibi mimar olan, açıkça Ermeni olup “Türkiye Türklerindir” şiarını açıkça sorgulayan Hrant Dink bu ülkenin halk kahramanları arasına girdi.

Derken, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı kalktı Ermenistan’a gitti. Düşman bir ülkeye değil, herhangi bir komşu ülkeye gider gibi.

Yeterli mi? Değil bence. Ama 20 yıl önce bunların herhangi birini hayal bile edebilir miydik?

Peki, aralarında orgenerallerin de bulunduğu bir dizi subayın tutuklanıp yargılanacağını düşünebilir miydik?

Kenan Evren’in yargılanma olasılığının gündeme geleceğini hayal edebilir miydik?

Ben edemezdim. Yirmi değil, on yıl önce bile edemezdim. “Ben ederdim” diyeniniz varsa, ya fazla Nostradamus okuduğunuz için sizi kınar ya da hayal gücünüzün uçuk zenginliği için tebrik ederim.

Bütün bunları AKP hükümetine mi borçluyuz? Bir anlamda öyle elbet. Beğensek de öyle, beğenmesek de. CHP’nin ve diğer partilerin bu değişim karşısındaki tepkilerine bakınca, öyle olduğu belli. AKP, Kemalist devlet geleneğinin dışından gelen bir parti olduğu için bu değişiklikleri yapabiliyor. Kemalizmin kutsal ineklerini sorgulayabiliyor.

Ama çok daha önemli bir anlamda, AKP hükümetine değil, AKP’ye oy verenlere borçluyuz bu değişimi. Seçmenlerin yarısı bu değişimi istediği için AKP’ye oy verdi. Öyle olmasa, 2007’de vermezlerdi, bu yıl mart ayında vermezlerdi. Diğer yarısının önemli bir kısmı da, AKP’yi çeşitli nedenlerle beğenmediği için oy vermedi, ama değişiklikleri onaylıyor. Ben vermedim, muhafazakâr ve neoliberal bir partiye oy vermem, ama yukarıda saydığım tüm değişiklikleri onaylıyorum.

Yanılmayalım. Değişim isteği tabandan geliyor, Tayyip Erdoğan’ın kafasından değil.

Bir sosyalist olarak bu durumda ben kendime bazı vazifeler biçiyorum. Bu adımları atsa da atmasa da bu hükümeti askere karşı korumak. Tabandan gelen değişim isteğini daha örgütlü, daha kitlesel hale getirmeye çalışmak. Ve bu isteği AKP’den çok daha eksiksiz bir şekilde karşılayacak yeni bir sol yaratmak.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT