1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Bursa'da 28 Şubat Darbe Protestosu
Bursada 28 Şubat Darbe Protestosu

Bursa'da 28 Şubat Darbe Protestosu

28 Şubat darbesinin on üçüncü yıl dönümünde, Bursalı Müslümanlar , Özgür-Der Bursa Şubesi'nin düzenlemiş olduğu, "Darbecilerden Hesap Sorulsun" adlı yürüyüş ve basın açıklamasında bir araya geldi.

28 Şubat 2010 Pazar 15:48A+A-

Kızılay Tıp Merkezi önünden başlayıp güvenlik güçlerinin yoğun baskısı ve tacizlerine rağmen Orrhangazi Park'ında basın açıklamasıyla devam etti.

Yürüyüş esnasında şube başkanı Aziz AVAR , darbeci zihniyetin günümüzde devam eden uygulamalarını , başörtüsü ve katsayı zulmü dahil olmak üzere , Müslüman halkın elinden alınmış haklarını dile getirdi. Bin yıl devam edecek denilen darbe sürecinin , ancak İslami mücadeleyi kuşanan ilkeli Müslümanlar tarafından sonladırlabileceğini , bu sebeple gerek ordunun gerekse yargının cuntacı politikalarına karşı , halkın hak temelli söylemlerini yükseltmeleri gerektiğini ifade etti. Aziz AVAR'ın konuşması " Uyan Diren Özgürleş ! " , " Kahrolsun halkın katili cunta ! " gibi sloganlar eşliğinde devam ederek Orhangazi Parkı'ndaki basın açıklamasına geçildi.

Basın açıklamasını şube adına Mustafa BAŞPINAR okudu. BAŞPINAR konuşmasında :

- 28 Şubat darbe sürecinin insanlık tarihine kara bir leke olarak geçtiği ,

- Kemalizm, laiklik, çağdaşlık, batılılaşma gibi değerlerin halka zorla benimsetilmesi ,

- "Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz, Eldiven, Kafes" gibi eylem planları ve " Susurluk, Yüksekova, JİTEM, Şemdinli, Atabeyler, Sauna, Ergenekon " adlı çetelerin varlığı ,

- Cumhuriyet gazetesi bombalamalarını, Danıştay saldırısını, Hrant Dink cinayetini, Rahip Santaro ve Malatya'daki misyonerlere karşı işlenen cinayetleri , Cumhuriyet mitinglerini planlayıp icra edenlerle aynı cuntanın olması ,

- 28 şubatın hükümet, medya ve halk üzerindeki etkileri ,

- 28 Şubatın, İslam'a karşı açılmış bir savaş olması ,

- 28 Şubatın süregelen tüm uygulamalarına karşı İslami direnişin süreceği ,

gibi konulara değindi.

  Basın açıklaması ve eylem boyunca ; " Uyan , Diren , Özgürleş ! " , " Mücadelemiz , ilkelerimiz , kimliğimizle varız , varolacağız ! " , " Herkes için adalet , başörtüye / eğitime özgürlük ! " , " Zulme karşı , direneceğiz ! " , " Yasakçılar yenilecek , direnenler kazanacak ! " vb. sloganlar atıldı. Ayrıca " Darbeci şefler yargılansın " , " Tevhid Adalet Özgürlük " vb. yazılı dövizler taşındı. Eylem atılan sloganlardan sonra tekbir getirilerek sona erdi.

Basın Açıklaması Tam Metni :

Zulme Sessiz Kalma; Darbecilerden Hesap Sor!

28 Şubat 1997'de MGK üyesi generaller tarafından hükümete dayatılan  siyasi, sosyal ve ekonomik bütün alanlarda etkisini uzun yıllar devam ettiren darbe süreci bugün de Türkiye'nin en önemli sorunudur. Silahlı Bürokrasi tarafından bütün bir ülkeyi ablukaya altına almak, toplumsal kesimleri resmi ideolojinin elinde rehin tutmak, insanlık onuruna, akıl ve mantık ilkelerine deli gömleği giydirmek üzere devlet çeteleri tarafından organize edilen 28 Şubat darbe süreci insanlık tarihine kara bir leke olarak geçmiştir.

28 Şubat darbe süreci; Kemalizm, laiklik, çağdaşlık, batılılaşma gibi değerleri halka zorla benimsetmek, siyasetin işleyişini silahla hizaya sokmak için andıç, brifing, psikolojik savaş ve en nihayet darbe gibi ülke halkının hiç de yabancısı olmadığı insanlık dışı araçların kullanılmasından başka bir şey değildir.

Bugün de bu darbe sürecini devam ettirmek hatta daha zorbaca yöntemleri devreye sokmak isteyenler mevcuttur. Darbe süreçlerinin baş aktörleri olan askeri zevat  "Sarıkız, Ayışığı, Yakamoz,, Eldiven, Kafes" ve en son ifşa olan "Balyoz" cunta faaliyetleri, bunlara ilaveten, Susurluk, Yüksekova, JİTEM, Şemdinli, Atabeyler, Sauna, Ergenekon ve daha bilinmeyenleriyle onlarca çete üretti. Bütün bunlarda rol alan yüzlerce darbeci, cuntacı, çeteciler hep TSK içinden çıktı. Bunların binlerce faili meçhul cinayet ve halka yönelik onlarca kitlesel katliam işledikleri, insanları diri diri asit kuyularına attıkları, alçakça işkenceler yaptıkları iddianamelerde yer aldı. Siyaset başta olmak üzere, askerlikten başka her şeyle ilgilenip, askeri alanları ve askeri araçları lüks yaşantıları için kullanırken, esas görevlerini yapmak, zorla askere aldıkları halkın çocuklarını korumak hususunda acze düşen kimi TSK generalleri, darbe planlarıyla, halka yönelik provokasyon, psikolojik harp çabalarıyla bizzat halkın güvenliğinden sorumlu oldukları halkın güvenliğini tehdit eder hale gelmişlerdir.

Artık toplumun daha geniş kesimleri tarafından da daha net olarak anlaşılmıştır ki; 28 Şubat post-modern darbe sürecini planlayıp icra eden askeri cunta ile yakın geçmişte darbe sürecini devam ettirmek için Cumhuriyet gazetesi bombalamalarını, Danıştay saldırısını, Hrant Dink cinayetini, Rahip Santaro ve Malatya'daki misyonerlere karşı işlenen cinayetleri, Cumhuriyet mitinglerini planlayıp icra eden cunta aynı cuntadır. Halka karşı darbe yapmak, seçilmiş hükümeti silahlı operasyonlarla düşürmek, başta bankalar olmak üzere kamu malını hortumlamak, ulusalcı propagandalarla İslam karşıtı ve tek tip eğitimi zorunlu hale getirmek şeklinde tezahür eden 28 Şubat darbe sürecini Batı Çalışma Grubu, Atabeyler, Ergenekon gibi çeteler, ADD ve ÇYDD gibi çete müsveddeleri şevkle, tutkuyla devam ettirmek için yanıp tutuşuyorlar.

TSK'nın general kadrosunun tamamen görevden uzaklaştırılmadıkça, subay kadrosunun geri kalanı da hukuk ve insan hakları eksenli bir rehabilitasyondan geçirilip bu yeni konsepte uyum sağlayamayanlar tasfiye edilmedikçe, ayrıca, TSK'nın eğitim sistemi insan hakları ve hukuk eksenli köklü bir değişime uğratılmadıkça bu ülke halklarının bu subay kadrosundan daha çok çekeceği vardır. Kemalist, pozitivist, dogmatik eğitimle insanı insanın kurdu haline getiren, insani değerleri çürütüp yok eden seküler çark işlemeye devam edecek, başka insanların haklarını ihlal etmeyi kendisi için hak sayan, kendisini ülkenin, devletin ve toplumun efendisi, ülke halklarını ise köle ve güdülmesi gereken cahil sürüsü olarak gören zihniyete sahip ruhi bozukluk taşıyan psikopat tipler yetişmeye ve ülke halklarını "tehdit" ve "iç düşman" ilan edip tahakküm etmeye devam edeceklerdir.

Kafes ve Balyoz misali cunta planlarıyla, kendi halkının çocuklarını bir müzede toplayıp bomba patlatarak topluca katletmeyi, kendi askerlerini katletmeyi, kendi uçağını düşürmeyi ve kimi büyük camilerde bomba patlatarak katliam yapmayı ve böylece kaos çıkararak darbeye zemin hazırlamayı, darbe sonrasında yüz binlerce insanı tutuklayıp toplama kamplarına kapatmayı planlayacak ve darbecilerin en sadık stratejik ortakları "İsrail'in Filistin halkına yaptığı gibi şiddet kullanılarak, Müslüman halka karşı kesin, süratli ve sert tedbirler alınması" çağrısı yapacak kadar gözü dönmüş katiller, terörist ruhlu faşistler neden hep TSK içinden bu kadar yoğun olarak çıkıyorlar?

Özetle 28 Şubat'tan bu yana İslami olana dair her türlü değer ve sembol toplumun zihninden ve yaşantısından daha da uzaklaştırılmaya çalışılmış, ekonomide, eğitimde, kamu kurumlarında, siyasi ve sosyal hayatta toplum üzerinde baskı ve korku havası oluşturularak insanların inançlarını ifade etme ve yaşama tercihlerine de darbe vurulmuştur. 28 Şubat'ın 13. Yılında tüm bu despotluklar halen sürdürülmekte ve insanların özgür iradelerine konulan ipotekler de hiç gevşetilmeden devam ettirilmektedir.

Hatırlatmak gerekirse; 28 Şubatla medya andıçlanmış, Medyada hak ve özgürlüklerden yana olan kalemler sindirilmiştir. Yargı bu süreçte brifinglerle hukukun ve demokrasinin koruyucusu olmaktan çıkıp, talimatların ve yönlendirmelerin etkisi altında kalarak hukuksuzluklar zincirini başlatmıştır. Partiler ve İslami kesimin dernek ve vakıfları kapatılmıştır. Onbinlerce üretken iffetli gencimize üniversite kapılarının kapanmasına, İmam Hatip Liselerinin önü kapatılarak ülke çocuklarının arasında ayrımcılık yapılmasına, binlerce vatandaşın fişlenmesine zemin oluşturan 28 Şubatları unutmamayı, bu süreci iyi okumayı bir sorumluluk addediyoruz.

O dönem halkın inançları üzerinden tankları geçirmeye cüret eden zihniyet kendini egemen vehmediyordu. Postmodern darbe süreci olarak tarihe geçen pervasız süreç ülkenin üzerine bir karabulut gibi çökmüştü. Bir vurgun dönemi başladı 28 şubatta. Bankaları boşalttılar, halkın malını mülkünü hortumladılar, çağdaşlık mavalıyla kitleleri kandırmak isterken aç gözlülüklerini gidermek için her pisliği büyük bir iştahla midelerine indirdiler. Ahlakın, haysiyetin timsali başörtülü kızlarımızı coplamaktan, mahkemelerde yargılamaktan, hapislere atmaktan çekinmediler. Masum insanlara komplolar tertip ettiler, iftiralar, karalamalar, yalan haberler her günkü sıradan davranışları oldu. Arkalarında talan edilmiş bir ülke, hakları gasp edilmiş bir toplum bıraktılar.

Bilinmelidir ki 28 Şubat, İslama ve Müslümanlara açılmış bir savaştır. Baskı ve zulüm yoluyla müslümanlar sindirilmeye çalışılmıştır. Ve yine bilmeliyiz ki, hak ve özgürlüklerimize sahip çıkıp zulmedenlere itiraz etmedikçe, haksızlıkların, keyfiliklerin hesabını sorup, bedeli neyse ödemeyi göze alan mücadeleler vermedikçe hak ve özgürlüklerimizi elde edemeyiz. Susarak ve zulme rıza gösteren zilleti kanıksayarak zulmedenleri geriletemeyiz. Bu sebeple ısrarla ve korkusuzca haklarımızı gündemleştirip, adaletin ikamesi için çaba sarf etmeliyiz.

Adaletten yana herkesin zihninde kara bir leke olarak hatırlanacak böyle önemli bir tarihin yıldönümünde darbe rejimine de, İslam'ı bireysel ve toplumsal hayattan silme zorbalıklarına da karşı çıkıyoruz! Bizler buradan darbecilerin karanlık uygulamalarına, hukuksuzluklarına, ideolojik eğitimlerine ve baskılarına asla teslim olmayacağımızı, vahyin aydınlığında ve Resullerin örnekliğinde ömrümüzün son anına kadar direnmeyi hayat tarzı haline getireceğimizi ilan ediyoruz. Tevhid, adalet ve özgürlük taleplerimizden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. 28 Şubat'ı bin yıl sürdürmeye çalışanlar, karşılarında binlerce yıl sürecek İslami bir direnişi bulacaklardır.

Haber: Gökhan ERGÖÇÜN