1. YAZARLAR

  2. Elif Çakır

  3. Bülbülüm altın kafeste!
Elif Çakır

Elif Çakır

Yazarın Tüm Yazıları >

Bülbülüm altın kafeste!

24 Kasım 2009 Salı 14:51A+A-

Devlet kaynaklı operasyon isimlerine oldum olası müptelayımdır. Gerek Emniyet’in bütün birimleri ve gerekse Genelkurmay, operasyon ismi üretme konusunda oldukça mahirler.

Fakat özellikle son dönemde Genelkurmay bir level daha öne geçmiş durumda.

En son ortaya çıkan “Kafes” operasyonu ismi de beni aldı götürdü.

Operasyonun güzelliğine bakar mısınız: “Kafes!”

Kafes üzerine söylenecek o kadar söz var ki... Hangi birisini öteden beriden toplayıp biraraya getireceğimi şaşırdım.

“Kafes” biraz da eski devirleri çağrıştırıyor. Mesela, kimileri ne zaman yeni devrin faziletlerinden söz açsa, eskiden kadınların kafes ardında tutulduğunu söylerlerdi.

Yeni devirle birlikte hepsinin kafesleri açılmış, ortalığa salıverilmişlerdi adeta.

Fakat bu “yeni devir”, kimilerini kafesten kurtarırken, eskisinden çok daha fazlasını “kafeslemeye” başlamış. Kaşının üstünde gözün var diyerek, tuttuğunu kafesleyerek ülkeyi büyük bir kafese döndürmüş.

Şimdi burada tam da meşhur atasözümüzün yeri geliyor: “Bülbülü altın kafese koymuşlar, ah vatanım!” demiş.

Türkiye, artık devasa bir “kafes” olmaktan kurtulma yolunda büyük bir azimle ilerliyor.

Fakat, ömrünü “kafeslemek”le geçirmiş olanlar da, huy canın altındadır deyimine uygun olarak bildiklerini yapmakla meşguller hâlâ. Oldukça karışık bir döneme şahit oluyoruz. Ortalık toz duman, at izleriyle it izleri birbirine karışmış durumda ama, gidiş hayra alamet görünüyor.

Devlet reorganize oluyor.

“Girilmez” levhası asılı odalarına girip, toz kaplamış dosyaları raflardan indiriyor, lüzumsuz dosyalar atılıyor, on yıllardır bekleyen ve bir sonuca ulaşamamış dosyalar yeniden ele alınıyor.

Ama her dosya ele alınırken, bağcıyı dövmek değil üzüm yemek maksadı güdülüyor.

Barış ve kardeşlik duyguları ülkenin geneline hâkim olmaya başlıyor.

Kemalist olmak dışında hiçbir düşünceye hayat hakkı tanımayan, onların “kendi vatanında” hissetmelerini istemeyen ceberut bir zümre, vatanın her tarafını sahiplenmişti.

Kafesteki bütün bülbüller “ah vatanım” diye inlerken, bunlar “kimmiş bu vatanın sahibi” diyerek dışarıda kalmış tek tük bülbüle tuzak kurma, pusu atma derdindeydiler.

Cumhuriyetin fazilet olduğunu söyleyip dururken, vatan sathını da tuzak ve pusularla donattılar.

Padişahlığa son vermekle böbürlenenler, “astığı astık kestiği kestik” diye onları okul kitaplarında mahkûm edenler, hiçbir padişahın yapamadığı büyük bir korku düzeni kurdular. Kapıyı çalan her polis, mahalleye gelen her jandarma, yüreklere korku saldı bu ülkede.

Fakat, keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Gün döndü, devran değişiyor.

Artık kafeslerdeki bütün bülbüller salıveriliyor sanki. Her biri vatanın bir köşesinde “kafeslenmiş” bülbüller, artık özgürlüklerine kavuşuyor ve vatanlarına sahip çıkmaya başlıyorlar. Türkiye yeniden “hepimizin vatanı” olma yolunda ilerliyor.

Ya da en azından böyle ümit ediyoruz.

Çünkü bir de şöyle bir durum var:

Devir değişti fakat sadece kafesleyenlerle kafeslenenler yer değiştirdi olursa...

Bunun sonu da bir hüsrana bağlanmasın.

Çünkü Türkiye’de her nedense, yetki verildiğinde önce babasını asma temayülü ağır basıyor. Zulüm gören, gücü eline geçirdiğinde öncekinden daha çok zulmediyor. Bu bir silsile halinde süregidiyor.

Türkiye için böyle bir “yeni devir” istemiyor hiç kimse...



Hak şerleri hayr eyler


“Hayr gördüklerinizde şer, şer gördüklerinizde hayr vardır.” Bazen bunu bilemeyiz. Kendi adıma bilemedim de nitekim. Başta şer gibi görünen bu hadisede şimdi “Allah söyletmiş, ne de güzel söyletmiş” kıvamına geldim.

Yavuz Semerci’nin “Size bir Dersim hikâyesi anlatayım” başlıklı kişisel hikâyesini anlattığı yazısı hepimizin yüreğini derinlerden sızlattı.

Birileri için zor da olsa kabullenmek gerekiyor ki, cumhuriyet dediğimiz devrim bu ülkenin insanlarının kanı üzerine kurulmuş.

Mademki Tunceli’nin adının Dersim olarak değiştirilmesi gündeme geldi, konuşuluyor.

Sabiha Gökçen havaalanın ismi de değişmeli.

Böylesi bir katliamda görev almış, bundan dolayı gurur duymuş birisinin adının bugün bir havaalanına verilmesi garip değil mi?

TARAF

YAZIYA YORUM KAT