1. YAZARLAR

  2. Leyla İpekçi

  3. ‘Böyle karanlık bir dönem yaşamadık’çılar
Leyla İpekçi

Leyla İpekçi

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Böyle karanlık bir dönem yaşamadık’çılar

20 Kasım 2009 Cuma 13:37A+A-

Cuntacıların yeni ortaya çıkan bilmem kaçıncı eylem planına göre kaynağı AKP ve yandaş gruplara aitmiş izlenimi verilen web sitelerinde gayrımüslim vatandaşlar ve temsilciler hedef gösterilecekmiş.

Velev ki belge sahte olsun. Cumhuriyet tarihimizdeki katliamlarla suikastlar bu tür ‘miş gibiler’in servis edilmesiyle dolu değil mi? Altı-yedi Eylül olaylarını tetikleyen böyle bir yalan haber değil miydi? Ya Maraşları, Dersimleri? Sivasları?

Gazetelerdeki dezenformasyon ve sansasyonel haberlerle iktidar partisine kapatma davası açıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Yalan gazete kupürlerinin hukuksal kanıt yerine geçtiği bu ülkede yeraltından çıkan ağır silahlar ise kimi hukukçular tarafından kanıt olarak dahi kabul edilmiyor.

Rahipler, Danıştay üyeleri, Hrant Dinkler katlediliyor ve mağdur edilenlere suç isnat ediliyor bu ülkenin mahkemelerinde. Sünni halk, Hıristiyanlara karşıymış gibi gösteriliyor. Kimileri de sahiden karşı hale geliyor bu şekilde.

Bugüne dek sorumluları ortaya çıkmayan katliamlarda hep aynı meşruiyet gerekçesi oluşturulmamış gibi.

Mağdurların masumiyet hakkı hiçe sayılırken, kanıtlarla ortaya çıktığı halde, Danıştay saldırısı halen ısrarla ‘dinci terör’ olarak yaftalanabiliyor yine bizzat yargı bağımsızlığı diye naralar atan kimi hukukçular tarafından.

Ermeni patriğine, Nobelli yazara, Alevi lidere, Başbakana düzenlenecek suikast planları, gayrımüslim vatandaşlara yönelik bombalamalar, tehditler, kundaklama planları ortaya çıkıyor. Onlarca denizci subay tutuklanıyor.

Ama baro üyeleri bu tür faaliyetlerin içyüzü ortaya çıksın ve suçlular yargılansın diye hak talep etmiyorlar bu ülkede.
Barışın olmasını, kanın artık dökülmemesini savunacakları yerde kimi baro başkanları Alevi, Kürt ve Ermeni açılımlarından “ihanet açılımları” diye bahsedebiliyor.

Ne e-muhtıraları sorguluyorlar, ne sorumluları bir türlü ortaya çıkmayan katliamları, ne de darbe girişimcilerini...


Lahika’nın Harekât Planı’na göre, TSK karşıtı faaliyetlerde yer alan sivil toplum kuruluşlarının iç yapısı ve yöneticileri hakkında toplumdaki saygınlıklarını yok edecek bilgiler kamuoyuna yansıtılacakmış.

Sivil toplum kuruluşları yöneticilerinin yabancı ülkelerde özel olarak eğitildikleri, Türkiye düşmanlarından para aldıkları filan söylenecekmiş.

Bizler zaten sorumlular ortaya çıkarılıp yargılansın dediğimiz için bu planın eyleme konmuş haline maruz kalmıyor muyduk ne zamandır? Hep bu yaftalamalara dayanarak hedef gösterilmiyor muyduk?

Bugün birileri sanık olarak cezaevinde sorgu günlerini bekleyedursun, diğerleri halen kanlı eylem planlarını güncellemekle ve medyaya süslü kelimelerle servis etmekle meşgul.

Darbe planlarının periyodik olarak hayata geçirilmeye çalışıldığı, yalan haberlerin durmaksızın servis edildiği, medyanın ısrarla bu haberlerin arkasında durduğu ülkemizde ironik olarak, kanlı geçmişle yüzleşme ise kendiliğinden başladı çoktandır.

Dersim katliamı, bizzat CHP’nin devletçi zihinaltıyla gündeme oturdu. Kürt açılımı tartışmaları bizzat, Kürtleri görünür kıldı, barışı imkân dahiline getirdi. Devlet ve ordu içindeki çeteler, kendi kendilerini ele vermeye başladılar. Diyarbakır cezaevindeki işkenceler ilk kez konuşulur oldu. Acı ve yasın ortak dilini konuşmaya başladık.


Öte yandan, en saygın yazar çizer arkadaşlar, tarihteki bu ilk aydınlanma ve yüzleşme adımlarımızı hiçe sayarak, gözümüzün içine baka baka “bu memleket daha önce hiç bu kadar karanlık bir dönem yaşamadı” diyorlar.

Periyodik olarak, bilinçaltımıza servis ediyorlar bu sözleri. Ne kadar fişleme, ne kadar lahika, kanlı eylem planı, ne kadar suikast ortaya çıkarılırsa çıkarılsın, önemli değil onlar için.

Barış istemek bile bir ayrıntı. Bunlardan hiç bahsetmeksizin “karanlığa batıyoruz” diye feryat ediyorlar.


Bugün giderek yarılan toplumsal ayrışmamızı iyice kamçılıyor, şehit annelerinin acısından siyasi hamaset üretiyor, Onur Öymen’in zihinaltını dışavuran sözlerini geçiştiriyorlar.

Kalpsizlikleriyle hayata değemedikleri için hepimizi de yaşamasız bırakıyorlar. Toplumsal ayrışmayı derinleştirme sorumluluğunu ise hiç ama hiç taşımadan.

Gerçeklerin üzerini bu şekilde örtmekle o kadar uğraşıyorlar ki, cuntacıların eylem planlarına karşı önerecek sivil bir eylem planları dahi yok.

Hakikat, onların inkârcılıklarına bırakılamayacak kadar hak talep ediyor ne zamandır. İşitiyor musunuz? Yoksa emperyalizm, işbirlikçiler, cemaat gibi bahaneler üreterek katliamları, darbe ve iç savaşları devam ettirecek meşru sözcüleri mi alkışlıyorsunuz?

TARAF

YAZIYA YORUM KAT