1. YAZARLAR

  2. Mustafa Atav

  3. Bir Virgül Seksenüç, Bir Lokma Bir Hırkaya Tekabül Eder mi?
Mustafa Atav

Mustafa Atav

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir Virgül Seksenüç, Bir Lokma Bir Hırkaya Tekabül Eder mi?

20 Ağustos 2009 Perşembe 19:00A+A-

Allah, Devlete ve Millete zeval vermesin!

Allah, Devlet ve Millet…Birbirlerinin mütemmimi sanki üçü de(!)..

Herkesin bildiği gibi, aklımız ermeye başladığından bu yana duyduğumuz en “egemen”, en “siyasal”, en “otoriteryen”, en “kuralcı ve kralcı”, en ”buyurgan” dualardan biri bu…

Herhalde bu duanın kabulüyle olsa gerek; başımızda malum, birincisi Akepe mi, ikincisi Ak Parti mi, yoksa üçüncüsü Adalet ve Kalkınma Partisi mi, diye kendisini hangi nitelikleriyle tanımlayacağımız konusunda sıkıntıya düştüğümüz bir iktidar partisi var!

Birincisi, yani “akepe” harf dizilişi itibariyle hiçbir anlam taşımıyor ama telaffuz edildiğinde iktidarın hoşnut olmadığı bir şeyleri ihsas ettiriyor olmalı ki öyle diyenler edepsiz olmak durumuyla karşı karşıya bırakılıyor!

Demek ki harflerin her birinde gizem var! Arif olan anlıyor vesselam!

İkincisi de şekil “A” da görüldüğü gibi, yani iktidarın icraatlarından da anlaşılacağı üzre aslında öylesine bir iddia, bir yakıştırma, bir kabul! Kendisini, bütün aymazlıklarına rağmen “ak” görmek isteyenlerin, öyle göremeyenlere dayattığı bir açılım bu! Parti tüzüğünü, Türk Dil Kurumunun tarifini, dil kurallarını, falan/filanı boş verelim şimdilik!

Hele hele üçüncüsü “Adalet ve Kalkınma Partisi” açılımı, evlere şenlik!

Reel politik(!) denilen çerçeveden bakmaya kendimizi zorlasak bile ne adalet var, ne de kalkınma!

Adalet mekanizmasının nasıl işlediği herkesin malumu!..Mevcut iktidar, kendisini kuşatan küresel ve yerel güçlerin baskısından başını kaldıramadığını adeta itiraf edercesine, resmen zalimlere güç ve hayat veren kanunlara müdahale edemiyor. Bunun için, nasıl olacaksa artık, en azından söz verdiği konularla ilgili ortak kabulün oluşmasını bekleme moduna girmiş vaziyette…

Eh, ne yapalım, aynen biz de bekliyoruz!

Çünkü iyiye doğru gidişatın işaretleri varmış, öyle diyorlar!

Garip ve basit kaçmaz umarım, ben işin “kalkınma” tarafına takılacağım biraz!

Yani mevcut gündemlerin inadına “ne olacak ‘halk’ işte!” diye küçümsenen insanların asli gündemlerine değinmek, onlara işaret etmek gereğinin altını çizmek derdindeyim.

Eğer insanlar veya onların bir kısmı olarak çalışanlar bir araya geldiklerinde sair gündemlerin ötesinde, en başta ne kadar maaş aldıklarını, aldıkları maaşın “insan” gibi yaşamaya uygun olup olmadığı noktasını konuşuyorlarsa; her zam dönemi “Acaba ne kadar zam verecekler?” diye bekleyiş içerisindeyseler, yeterli zam alamadıklarında da mevcut iktidara veryansın ediyorlarsa, asıl gündem (bireysel) kalkınma, yani bu taraftan okunduğunda (bireysel) ekonomidir demek herhalde basit kaçmaz!

Ekonomik girdilerin hiyerarşik olarak yukarıdan aşağıya paylaşımına baktığımızda korkunç denilecek ölçüde bir haksızlığın icra-i faaliyet eylediğini görmemiz kaçınılmazdır. Hele hele haberlerin, bilginin çok hızlı seyr-ü sefer ettiği bu demde, kimin hangi imkânlara sahip olduğunu, kimin ne işler(!) karıştırdığını bilmemek imkânsız gibidir.

Din eşittir iktisat diye bir kabul var. Eğer bu kabul doğruysa demek ki ekonomi, bireysel ve sosyal refah ihmal edilebilir bir şey değildir. Bireysel refahı sadece iktidar ve iktidar yanlılarına reva görüp diğer insanlarla paylaşma derdinde olmayanların söylemlerine dikkat çekmek isterim. Her fırsatta ahirete bir şeyler götüremeyeceklerini, orada Başbakan, Bakan ayırımı yapmayacaklarını dile getirenler yabancımız değildir. Zımnen demeye çalıştıkları lokma, hırka meselesidir ama birileri develeri hamuduyla yutarken, bir başka birilerine “bir lokma, bir hırka” tavsiye etmek herhalde sosyal adaletle ve İslam inancıyla bağdaşır bir şey değildir.

Kaldı ki seçim-ler öncesinde, meydanlarda sosyal adalet, sosyal refah vaat eden kişiler şimdilerde iktidar durumunda, hem de dediğimiz gibi en İslamcı taraflarıyla(!)…

Sosyal adalet bağlamında söylem ve eylemlerinin tutarsızlığını, iktidarlarına başka güçlerin ortak oluşunu ve bu sebeple aciz olduklarını saklamanın türlü yolları var!

İnsanları, toplumu gündemlerle meşgul etmek!

Ama kabul edelim ki mevcut iktidarın kendisine oy verenleri, gerçekte onları ilgilendirmeyen gündemlerle meşgul edip, fukaralıklarını unutturmaya çalışmaları, krize rağmen “Efendim, kriz teğet geçmiştir!” demeleri hileden, göz bağcılıktan başka bir şey değildir.

Ve bilelim ki; zehirlenme, kanser olma pahasına tekstil, kundura atölyelerinde; ölüm pahasına tersanelerde; göçük altında kalıp ama hayatından olma , ama sakat kalma, ama pnömokonyoz hastalığıyla emekliliğini geçirme pahasına maden ocaklarında vb. yerlerde, üstelik bir çoğununun mesaisi insanı sosyal hayattan eden,bizatihi modern(beyaz) köle olarak çalışan/çalıştırılan insanın zihnine boca edilen Ergenekon dosyası, Kürt açılımı vs. çok da umurunda değildir.

Onun, evvel emirde umurunda olan, işçiyse her sözleşmede alınan kararlar; memur ve emekliyse ekabirun takımının, yani bakanlar kurulunun ama aslında Başbakanın vereceği rakamlardır. Verilen rakamlar memnun edici ise onlarda rehavete düşer ve sistem içi mücadeleden geri dururlar demeyelim sakın!

Mesele bu bağlamda haksızlığa, adaletsizliğe, soygunculuğa, talana, kayırmacılığa, rüşvete ve daha bir dolu yanlışa işaret etmektir ki hepsi ayrı bir bahis konusudur. Dolayısıyla rakamlar önemlidir; hem haksızlığın alanına göre miktarını belirlerler, hem de sosyal eşitliğin göstergesi olurlar.

Bu minvalde geç oldu ama hatırlatayım, işçi ve bağ-kur emeklisine yazıyla yüzde bir virgül seksenüç, rakamla %1,83 zam yapılmıştı. En azından emekli kesimine yapılacak zamda, ahirete sadece kefenle gideceklerini söyleyenlerin denge sağlaması gerekiyordu(!).Çalışan memura % 4,5,milletvekillerine, üst düzey bürokratlara, üst düzey yöneticilere yapılan zammı boş verelim(!) şimdi. o rakamlardan bahsetmek bizi aşar çünkü…

Evet, rakamlar önemli, önemli ama azlığından dolayı yakınmayalım, nasıl olsa kanaat sahibiyiz öyle değil mi?

Ama krize rağmen, tüketilen her şeye üreticinin doymazcasına zam yapmasına ve enflasyon miktarı diye verilen rakamların gerçek olmamasına rağmen, iktidar ve yandaşlarının doymak bilmeyen hırslarını paraya, menfaate tahvil etmelerine rağmen bir virgül seksenüç gerçekten komik mi komik!

İşte Ramazan geldi ve üreticiler Ramazanın yüzü suyu hürmetine olsa gerek ürettiklerine bir dolu zam yaptılar. Bir virgül seksenüçle(!) iftar sofralarına, sırtımızda ki bir hırka ile ancak bir lokma koyabiliriz. Ramazan Zühd ve takva ayı olduğuna göre sesimizi çıkarmayalım değil mi?

Ne yapalım basit mi basit ama böyle işte!

Hep Ergenekon dosyası, Kürt Dosyası filan konuşacak değiliz ya!

Hayatın bir de böyle bir yanı var, bakmayalım mı o tarafa?

İşin bu boyutundan bahsetmek zorumuza gidiyor ve biz dava adamlarını ilgilendirmiyor mu yoksa?

Ama bizi İslamcı(!) taraflarıyla cezbeden siyasiler, politikacılar ve yandaşları; yani eşi başörtülüler, alınlarında secde izi olanlar(!), ahiret/kefen ikilisini dillerinden düşürmeyenler bir lokma, bir hırka edebiyatını çoktan unuttular bile!

Lokmaların sayısı arttığı gibi hırkalar da envai çeşit!

Görmüyor musunuz etrafınızda?

 

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum