1. YAZARLAR

  2. Kürşat Bumin

  3. Bir sayıda 18 tam sayfa 'rezidans' reklamı!
Kürşat Bumin

Kürşat Bumin

Yazarın Tüm Yazıları >

Bir sayıda 18 tam sayfa 'rezidans' reklamı!

17 Mayıs 2011 Salı 00:10A+A-

Hürriyet'in önceki günkü pazar sayısını (İstanbul baskısı) önüme açıp üşenmeden saydım. Gazetenin ön ve arka sayfaları hariç 18 tam sayfası büyük kısmı henüz inşa edilmemiş "rezidans"(!) reklamlarına ayrılmıştı. Gazetenin 12 sayfalık "Emlak" ekinin 4 sayfasını saymıyorum bile...

Siz ne düşünürsünüz bilemem ama bu manzaranın "normal" olduğuna beni kimse ikna edemez. Görülmüş şey midir bu? Ülkenin en büyük (tekrarlayayım: terazide en ağır çeken) gazetesinin sayfalarının neredeyse yarısı "rezidans"(!) reklamlarına ayrılmış.

İnşaat işinin kârlı bir yatırım olduğunu söylüyorlar. Öyle olsa gerek çünkü bırakın İstanbul'un henüz yolu bile olmayan bölgelerine dikilenleri, inşaatçılar şehir merkezinde bile arsa sahiplerine yükselttikleri binaların % 50'sini veriyorlar. Yol geçmez bölgelerde yükselenlerin nasıl bir kâr oranıyla çalıştıklarını varın siz hesaplayın.

Bu "rezidans"(!) reklamları kafamı şu açıdan da kurcalıyor: Zavallı İstanbul her sarsıntıda ekranlara davet edilen bilim adamlarının da tekrarladıkları gibi büyük bir depremi beklemiyor mu? Binaları bu derece tehlike altında bulunan bir şehirde bir gazetenin 18 tam sayfasını bu güvenli "rezidans"(!) reklamlarının kaplaması bırakın diğer fasılları en başta "etik" açıdan bir problem oluşturmuyor mu?

Söz konusu reklamları alan gazeteye bir şey dediğim yok, gelen tam sayfaları geri çevirecek halleri yok herhalde. Reklamı yapılan "rezidanslar"ı (!) yükseltmekte olan inşaatçılara da sözüm yok, onlar da yaptıklarının tanıtımını yapmak istiyorlar. Ama doğrusu, deprem bekleyen İstanbul'un konut sektörünün halinin böyle bir manzara ile ifade ediliyor olmasının kabul edilemez bir durum olduğunu sanıyorum.

Karşımızda duran 18 tam sayfa reklam, ödeme gücü ortanın üstünde olanlara 100'erden 1800, -hadi diyelim- 1000'erden 18000 güvenli konut vaat ediyor. Bu projelerin hepsi ve arkasından gelecek benzerlerinin vaat ettikleri gerçekleşse bile İstanbul hâlâ deprem korkusu yüzünden diken üzerinde oturmayacak mı? Bu nedenle derim ki, bırakın 2'nci, 3'üncü ve 4'üncü İstanbul yaratmayı, her şeyden önce 1'inci İstanbul için neler yapmayı düşündüğümüzü konuşmalıyız.

1'inci İstanbul'un yakın gelecekteki "konut politikası" şöyle olacak herhalde: Ödeme ve şehrin çevresinde yaşama gücü olan nispeten varlıklı kesim depremi "güven" içinde beklerken, eski şehrin insanları ("Esir Şehrin İnsanları" mı desek yoksa) kaderlerine razı olacaklar...

Bana sorarsanız, bu "konut politikası"nı ayakta alkışlayacak olanlar sadece büyük inşaat şirketleri ve onları teşvik eden merkezi ve yerel yönetimler olacaktır, derim. "Sınıf farkının" deprem tehlikesi söz konusu olduğunda da nasıl bir sonuç doğurduğunu görüyorsunuz.

18 tam sayfa reklamdan birisi yeni sakinlerine sunacağı imkanları sıralıyor: Futbol sahası, basketbol ve voleybol sahası, tenis kortu, özel mangal alanları, koşu parkurları, dünya mutfağını sunan restoran ve cafeler vs.

Bir diğeri bunlara kütüphane, doğal göletler filan da eklemiş.

Soralım o zaman: Bir şehirde konutların "doğal göletler", "koşu parkurları", "futbol sahası", "özel mangal alanları" türünden hizmetler almaları "normal"dir? Yoksa şehirlilerin birkaç yüz metre uzaklıktaki metro istasyonunu kullanarak ulaştıkları kışın sıcak /yazın serin olabilecek biçimde inşa edilen konutlarında yaşayıp "projeler"in vaat ettikleri hizmetleri kamu eliyle alabilmeleri mi? Unutmayın "şehir"den ve "şehir hayatı"ndan söz ediyoruz...

Nerede görülmüş "şehir" içinde "futbol sahası"? Nerede görülmüş "şehir" içinde "özel mangal alanları"?

İçinde bunları barındıran özel "projeler" tabii ki olabilir. Ama "özel" kalmak ve şehirden uzaklaşmak şartıyla...

Eski şehrin insanlarına dönecek olursak: Söylediğim gibi, bugün uygulanan konut politikasının bu insanları kaderlerine terkettiği muhakkak. "Eski Şehir" artık her şeyi ile "sıkıcı" geldiğinden inşaatçılar gibi merkezi ve yerel yöneticiler de bu konuda gözlerini "yeni şehirler"e dikmişlerdir. On binlerce riskli binanın üste üste bindiği 15 milyon nüfusu çoktan geride bırakmış İstanbul ile ciddi olarak ilgilenen kalmamıştır sanki... Oysa İstanbul için bambaşka bir "konut politikası" öngörülebilirdi. Yolu yordamı sır olmayan yeni bir planlamayla "Eski Şehir"den eski binaların bir araya getirilmesiyle oluşturulacak arsalar üzerine inşa edilecek yeni yapılar sayesinde hem şehirli "özel mangal alanlı" projelerin peşine düşüp yerinden olmaz, hem de inşaatçılar para kazanabilirdi. İstanbulluları şehir dışına sürmek yerine her şeyden önce şehir içinde "arsa yaratacak" çözümler peşinde koşmak çok daha akılcı bir yöntem değil mi?

Bir gazetenin tek bir sayısında 18 tam sayfa "rezidans"(!) reklamıyla karşılaşınca insan sormadan edemiyor doğrusu: "Şehir-şehirleşme" denilen olguya, yani "Medine-medeniyet-medeni"ye bu kadar mı yabancı bir toplum olduk?

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT