1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. ‘Ben barbarların atlarını iyi bilirim’
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Ben barbarların atlarını iyi bilirim’

07 Eylül 2011 Çarşamba 15:37A+A-

Kudüs’te geçti benim çocukluğum. Akranlarımla Mescid-i Aksa’nın bahçesinde büyüdük biz. Ama bu nasıl olur, sen Kudüs’e hiç gitmedin ki diyeceksiniz biliyorum. Ama işte böyle oluyor. Yurtlarından sürülen, şehirleri yakılıp yıkılan, vatanlarındayken vatansız kılınan Filistinliler, kendi kaybettikleriyle ters orantılı bir şekilde, yeryüzüne yeni bir pasaport kazandırıyor: “Hepimiz Filistinliyiz” yazıyor dünya çocukları defterlerine bundan sonrasında... İsrail işgali, icra edildiği coğrafyaya has olmaktan çıkmış bir hadisedir...

İşgal; onu kırk yılı aşkın bir şekilde seyreden dünya için artık; varoluşsal manada tüm tartışmalara atıf sunacak haldedir... Arendt, bir zamanlar Hitler faşizminin yargılandığı mahkeme salonlarında, “kötülüğün sıradanlığı” ndan söz etmişti. Arendt’ten elli altmış yıl sonra, henüz yargılanmamış İsrail faşizmine baktığımızda ne diyeceğiz? İyilik ve kötülüğü bırakın bir kenara, mevcut İsrail siyaseti, “insan” diye bir şey tanıyor mu diye daha kolay ve aslında daha zor bir soru soralım: İsrail’e göre insan nedir? İnsan diye bir şey var mıdır?

Gazze’de ‘insan’ olmak

1- İsrail’in, 2007 yılından itibaren Gazze’ye uyguladığı “abluka”, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 1860 sayılı kararı gereğince, hukuk dışıdır.

2- İsrail’in uluslararası hukuku hiçe sayarak uyguladığı “abluka”, zannedildiği gibi sadece deniz üzerinden değil, şehre giriş çıkış yapılacak tüm kara ve hava yollarından devam etmektedir. Ablukadan önce Gazze’ye giriş çıkış yapan 4000 civarındaki hayati ürün, ablukayla birlikte 35’e inmiştir. En temel ihtiyaç maddelerinin bile giremediği ölüme mahkum edilmiş bir Gazzedir konuştuğumuz.

3- 27 Aralık 2008 günü başlayıp 22 gün süren Dökme Kurşun operasyonunda Gazze’nin içme suyu tesisleri başta olmak üzere, elektrik, haberleşme, tarım, hastane imkanları tamamen imha edilmiştir. 1500 kişinin öldürüldüğü ve binlerce yaralının tıbbi yardım alamadığı operasyon sırasında (Goldstone Raporuna göre), İsrail tarafından kimyasal silah kullanıldığı ifade edilmektedir.

4- Gazze’deki hastaneler ve ambulanslar bile, İsrail tarafından çiğnenen “insancıl hukuk”un hilafına imha edilmiştir.

5- 31 Mayıs 2010 günü, kısa adı İHH olan İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı’nın uluslararası ‘Özgür Gazze Hareketi’ ile koordinasyon içinde organize ettiği altı gemiden oluşan ve her çeşit inanç, milliyet ve cinsiyetten (yahudi ve hıristiyan aktivistlerin de olduğu) gönüllüleri bir araya getiren Özgürlük Konvoyu, uluslararası sularda, İsrail terör devletinin insan kıyımında uzmanlaşmış komando birliklerinin silahlı saldırısına uğramıştır. Mavi Marmara mürettebatından dokuz barış aktivisti hunharca katledilmiştir.

6- Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nin (UNHRC) 29 Eylül 2010 tarihli raporuna göre; Gazze ablukası gayrı meşrudur ve İsrail’in Mavi Marmara’da uyguladığı vahşet, uluslararası hukukun çiğnenmesi hükmündedir. Uluslararası Ceza Mahkemesi eski yargıçlarından Karl Hudson-Phillips, BM Savaş Suçları Savcısı Desmond de Silva ve insan hakları uzmanı Mary Shanthi Dairiam tarafından, 100’den fazla görgü tanığı dinlenerek, otopsi raporları ve gemi hasar keşfi eşliğinde hazırlanan raporun 57’nci Maddesi’nde, Mavi Marmara gemisinin İsrail için askeri tehdit oluşturmadığı belirtilmiştir.

Bir başarısızlık varsa

Birleşmiş Milletler’in hazırladığı ilk raporun hilafına çıkan Palmer Raporu, onun neşet ettiği “panel”in siyasi hedefleriyle ilgilidir. Panel, filo baskını sonrası bozulan Türk-İsrail diplomasisini müspet anlamda onarmaya ilişkin siyasal amaçlarla kurulmuştu. Görünen o ki; son rapor, ilişkileri düzelteceğine, seyrüsefer başlıklı kırmızı koridora yol açmıştır. Yazıyı hazırlarken görüştüğüm İHH yönetiminden Av. Gülden Sönmez, Gazze ablukasının kalkması ve Mavi Marmara’daki katliamın sorumlularının hukuk önüne çıkarak yargılanmaları taleplerinin devam ettiğini söyledi...

STAR

YAZIYA YORUM KAT