1. YAZARLAR

  2. Mustafa Ünal

  3. Belgede ikinci perde
Mustafa Ünal

Mustafa Ünal

Yazarın Tüm Yazıları >

Belgede ikinci perde

21 Haziran 2009 Pazar 04:36A+A-

Dokuz gündür en üst perdeden tartışıyoruz, Başbakan Erdoğan ilk günden olayın üstüne gitti, muhalefet partileri 'Acele edilsin' dedi, Genelkurmay Başkanı Başbuğ 'Derhal soruşturun' dedi, buna rağmen 'Belgede son durum nedir?' sorusuna hâlâ net cevap vermekte zorlanıyoruz.

Bir arpa boy alamadık. Bir imzanın sahte mi, yoksa gerçek mi olduğunu tespit etmek çok mu zor? Bunun için haftalar, aylar mı gerekiyor? Sanmıyorum. O halde... İnsanın aklına başka şeyler geliyor. Soğutma ve gündemden düşürme gibi. Ve nihai amaç olarak örtbas etmek gibi... Bu kuşku zihinlere düştü. Öncelikle şüphelerin bertaraf edilmesi lazım. Kim mi yapacak? Genelkurmay elbette.

Türkiye'yi ayağa kaldıran bir konu, ne soğur ne unutulur ne de örtbas edilebilir. Çabalar beyhude.

Darbe belgesinin faili Albay Dursun Çiçek çağrılı olmasına rağmen sivil savcılara ifade vermedi. Sadece askerî savcıya ifade vererek konuyu açıklığa kavuşturmak mümkün mü? Kesinlikle değil. Oradan çıkacak sonucun inandırıcı olmayacağını anlamak için derinliğine araştırma yapmaya gerek yok, sokağa kulak vermek yeterli.

Dün 28 Şubat'taki ünlü Sarumsak Davası'nın Askerî Hakimi Mesut Kurşun'un açıklamalarını okudum, 'toplumda oluşan şüphelere katıldığını' söylemiş. Dava sırasında yaşadıklarından hareketle 'Askerî hakim ve savcıların verdiği kararlarda bağımsız ve tarafsız olduğunu söylemek mümkün değil.' diyor. Başka söze ne hacet...

Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ farkında mı bilmiyorum, tartışmanın uzamasından en çok asker zarar görüyor. Tartışmayı da ancak sorumluların bir an önce belirlenip cezalandırılması bitirir. Başbuğ darbe belgesine en sert tavrı koyanlardan... 'Sorumluları bulunacak ve cezasız kalmayacak.' dedi.

Kuşkuları artıran soru işaretlerini sonlandırmak için süreci hızlandırması gerekmez mi?

Belgenin düzmece, imzanın sahte olma ihtimali çok düşük. İmzayı soruşturan askerî savcılığın ön inceleme raporu İstanbul'a ulaştı. İlk tespit Albay Dursun Çiçek'in imzasına çok benzediği yönünde... Bu arada Çiçek'in imzasını değiştirdiği ileri sürüldü. Bu bile çok şey anlatmıyor mu?

Dün Zaman'da Çiçek'in 2002 tarihli imzası yayınlandı. Çukurova Üniversitesi'ne başvuru sırasında atmış. Belgenin altındaki imzanın aynısı... Bu konuda bir kanaat söylemek için illa kriminoloji uzmanı olmaya gerek yok. İki imzayı çıplak gözle karşılaştırarak bir kanaate varmak mümkün.

Aslında aynı şey içeriği için de geçerli. Eğer bu topraklarda yaşıyorsanız askerî belgeler konusunda uzman olmadan da pekala değerlendirme yapabilirsiniz. Böyle bir belge 2009 Türkiye'sinde yadırgansa da pekâlâ yeni hale ayak uyduramayanların eski alışkanlıkları denebilir.

İmza tartışması ve belgenin gerçekliği geride kalmalı. Cevap bekleyen yeni sorulara geçilmeli artık. Albay Çiçek bu eylem planını tek başına hazırlamadığına göre işin içinde başka kimler var? Eylem planı gerekli işlemlerden geçerek resmî belgeye dönüştü mü? Eğer öyleyse kim veya kimler işin içinde?

Başbuğ talimat vermediğine göre... Sorumlular daha alt düzeylerde olmalı. Nereye kadar uzanıyor? Karargâh'ta komutandan habersiz çalışma yapılması da çok rahatsız edici bir durum. Eylem planının bu yönüyle aslında Başbuğ'u da hedef aldığı söylenebilir.

Cevabı aranan en can alıcı soru ise planın uygulamaya konulup konulmadığına ilişkin... Planın işaretleri yok değil. Köpürtülen mayın tartışmalarını, manşetlere taşınan okullarda mescit haberlerini belgeye bağlayanların sayısı hiç de az değil. Bu yasadışı eylem planının uygulanmakta olduğunu haber veren başka emareler de var. Sıra onlara geliyor.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT