1. YAZARLAR

  2. Abdulbari Atwan

  3. Batı Yanlısı Ülkelerde Reforma Gerek Yok!
Abdulbari Atwan

Abdulbari Atwan

Yazarın Tüm Yazıları >

Batı Yanlısı Ülkelerde Reforma Gerek Yok!

30 Haziran 2009 Salı 19:32A+A-

İran'a büyük ilgi gösteren Batı medyası, seçim düzenlemeyen ama rejimleri Batı yanlısı olan Arap ülkelerini eleştirmiyor. Diğer yandan, Arap aydınlar halktan kopuk olduğu için Arap ülkelerinde benzer eylemler göremiyoruz

İran seçimleri ve ardından yaşanan protesto gösterileri bütün Ortadoğu’yu sarstı ve dünyayı iki haftadan uzun süre meşgul etti. Gazetelerin manşetlerini ve haber bültenlerinin ilk sırasını işgal eden bu olaylar, aynı zamanda ‘alternatif medyanın’ etkinliğini, bütün denetleme ve sınırlama engellerini aşarak sınırlar ötesinde oynadığı rolü gözler önüne seren bir depremdi.

Olayların tozunun dinmesinin ardından, epey önemli bir soru ortaya çıktı. Niçin yüz binlerce İranlı’nın sokaklara indiğini görüyoruz da, Arap diktatörlerinin daha zalim ve yolsuzluğa fazlasıyla bulaşmış olmasına, İran ‘diktatörlüğünün’ onların yanında uysal kalmasına rağmen, aynı şeyi yapan Arap göstericilerini göremiyoruz?

Entelektüeller rejimin vitrini

Bir başka deyişle, niçin seçimlere ‘hile karıştırılması’ ve ihlallerin yaşanması gerekçesiyle İran’da ‘kadife devrim’ görüyoruz da, hilelerin sıradanlaştığı veya seçim kültürünün bilinmemesi, partiler bir yana siyasi çoğulculuğa karşı çıkılması gibi basit nedenlerden ötürü hilenin bile yapılmadığı Arap ülkelerinde bir benzerini görmüyoruz? Bu durumun nedenlerini şu noktalarla özetlemeye çalışacağım:
Öncelikle, bütün gösterilerin ve ‘kadife protesto’ların Gürcistan, Ukrayna ve son olarak İran gibi rejimleri Batı’ya ve Amerikan projelerine karşı olan veya bunlarla uyumlu olmayan ülkelerde yaşanması dikkat çekici. Amerikan yörüngesinde dönen ülkelerse, ne kadar baskı, zulüm ve yolsuzluk yaşansa da bu tür devrimlerden korunmuş durumda.

İkincisi, Arap ülkelerindeki ‘kadife orta sınıf’ halkın kaygılarından kopuk. Hatta yoksul ezilmişlere büyüklük taslıyor, çoğunluğunun iş adamları olması gibi basit bir nedenden ötürü entrikacı rejimlerle işbirliği yapıyor. Servetlerini yolsuzluklarla oluşturdular, iktidarın vitrini gibi çalıştılar ve rejimlere vekaleten anlaşmalar imzaladılar.

Üçüncüsü, bu sınıfın temel çekirdeği olan iş adamlarıyla ordunun bazı komutanları ve ileri gelen subayları arasında şeytani bir koalisyon söz konusu. Bu olgu neredeyse bütün Arap ülkelerinde görülüyor. Türkiye’de nadiren, daha az bir oranda da Pakistan’da mevcut.

Dördüncüsü, Arap entelektüellerinin çoğunluğu ya iktidarın, ya da iktidarla işbirliği yapan iş adamlarının yörüngesinde. Dolayısıyla, seçkinler yolsuzluğa ve kamu malının çalınmasına karşı denetleyici ve harekete geçirici bir güç olma hedefinin yanı sıra, kaynakların adil dağıtımında vatandaşların temel haklarını, sivil özgürlükleri, bağımsız yargıyı ve erkler ayırımını savunmaktan saptı.

Beşincisi, orta sınıf ambargo, savaş ve mezhepçi milisler sebebiyle Irak gibi bazı etkili Arap ülkelerini tüketti. Hatta bu sınıftan bazıları rejimlerin zulmünden sakınmak için siyasetten uzaklaştı. Altıncısı, çoğu Arap hükümeti siyasi parti kurulmasına karşı. Parti kurulmasına izin verilse de, rejime bağlılığı garanti eden taciz edici şartlar dayatılıyor. Aynı şey sendikaların yanı sıra uluslararası ve mesleki federasyonlar için de söylenebilir.

Mısır’da parlamento ve başkanlık seçimleri hileye sahne oldu. Güvenlik güçlerinin vatandaşları gündüz vakti dövmesini ve sandığa ulaşımı engellemesini izledik. Fakat bu seçimler sırasında ABD ve Britanya televizyonlarından kapsamlı ilgi gösterilmedi; baskının kurbanlarının görüntüleri Facebook, Youtube ve Twitter gibi alternatif medya araçlarında yer almadı. Bazı blog yazarlarının piste girmeye çalıştığı, yerel medyanın ve dünya medyasının kararttığı gerçekleri dile getirdiği doğru. Ancak bu kişilerin tutuklanıp işkence gördüğü, bir kısmının hâlâ demir parmaklıklar arkasında olduğu da bir gerçek.

Hamas’a değinmiyoruz bile...

Batı medyasının Arap ülkelerindeki gösterilere ilgisi, Lübnan’daki ‘Sedir Devrimi’yle sınırlı. Zira bu devrim Hizbullah liderliğindeki muhalefete karşı başlatılmıştı. Başka karşıt gösterilere ilgi gösterilmedi. İşgal altındaki Filistin’de Hamas’ın kazandığı ve herkesin demokratik olduğunu düşündüğü, fakat ABD’nin ve yandaşlarının Hamas’ın bayrağının renginin İran’daki reformcu hareketin renkleriyle örtüşmesine rağmen sonuçlarını tanımayı reddettiği seçimlerden bahsetmiyoruz bile.

Ilımlı Arap ülkeleri medyası da, politika-larını savunup yolsuzluklarının üzerini kapattıkları ülkelerdeki şartları toz pembe görerek, sadece İran’da reforma istekli olması da özellikle dikkat çekiciydi. İran’dan birçok ders alınabilir. En belirginleriyse, iktidarın ve protestocuların sergilediği uygar davranıştı. Tahrip eylemleri asgari düzeydeydi. Arap rejimlerinin ve halklarının bu dersleri almasını umut etsek de bundan şüphe duyuyoruz. Zira Arap halkları ölü gibi. Arap baskı organlarının literatürlerinde ‘medeni davranmak’ diye bir kavram yok.

(Londra’da Arapça yayımlanan Kuds ül Arabi gazetesi, genel yayın yönetmeni, 29 Haziran 2009)

RADİKAL

YAZIYA YORUM KAT