1. YAZARLAR

  2. Adem Yavuz Arslan

  3. Başbuğ'dan "önleyici vuruş" taktiği
Adem Yavuz Arslan

Adem Yavuz Arslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Başbuğ'dan "önleyici vuruş" taktiği

18 Aralık 2009 Cuma 17:27A+A-

Dün sabah Org. İlker Başbuğ'un açıklamasını görenler savaşa girdiğimizi düşünmüş olabilir.

Ordunun komutanı arazi kıyafetlerini giymiş, ardına komutanlarını almış ve savaş gemisine çıkmış. Üslubu sert, yüzü asık.

Bu yüzden Hatay sınırında Suriye'yi tehdit eden Atilla Ateş Paşa'yı hatırlattı denebilir. Fakat bu kez ne ortada bir terör örgütü ne de düşman bir devlet vardı. Bu özelliği nedeniyle de biraz da Bush'un literatüre kattığı Preemptive Strike (önleyici vuruş) politikasını çağrıştırdı. Varsayımlar üzerine hareket ederek her şeyi meşru sayan bir düşüncenin izdüşümleri vardı denebilir.

Başbuğ çok sert konuştu ama Ankara gün boyu 'mesajın kime olduğunu' tartıştı. Çünkü hem yargıya hem medyaya hem siyasilere hem de kimsenin net olarak tanımlayamadığı güç odaklarına yüklendi. Adeta tehdit etti. Kendisi 'herkes açıkça ne dediğimi anlamaktadır' dedi ama herkes farklı bir şey anladı.

Sırasıyla gidersek. Ortada tatbikat yok, rutin program yok ama Başbuğ, Trabzon'a çıkarma yapıyor. Ayaküstü bir açıklama değil. Uzun süre planlanmış.

Sembolik anlamları da var açıklamanın. Deniz Kuvvetleri son dönemde cunta iddialarıyla çok yıpranmıştı. Başbuğ bu hareketiyle astlarına sahip çıkmış görüntüsü verdi.

Net mesajlardan birisi de şu: Asker süren operasyonlardan çok rahatsız. Hele hele bunların haberleştirilmesinden iki kat rahatsız.

Satır aralarında yer alan 'artık haksız ve mesnetsiz suçlamalara TSK sessiz kalamaz" sözü önemli. Dün itibarıyla yeni bir döneme girildi denebilir.

Görünen o ki komuta kademesi Tokat olayına kuşkulu yaklaşılması ve Bingöl'de 33 askerin şehit edilmesinin sorgulanmasından çok rahatsız. Üstelik Başbuğ yargıya direktif gibi bir ifadeyle 'gizli tanıkları ve ihbar mektuplarını ciddiye almayın, bize danışın' dedi. Çatışma uyarısı yaptı ama herkes 'gerekirse çatışırız' olarak anladı.

'Rahatsızız' diyen Başbuğ'un unuttuğu bir şey var. Asıl bu üslup ülkeyi rahatsız ediyor.

Medyanın işi savaşmak değil haber yapmaktır. Başbuğ'un eleştirdiği haberlerin hangisi yanlıştı? Eğer Taraf ortaya çıkarmasa el bombasıyla öldürülen askerleri 'eğitim zayiatı' sanacaktık. Orduyu yıpratan bu haber mi yoksa bizatihi olayın kendisi mi?

Kafes Eylem Planı. Okurken bile insanı ürküten bu planlar daha birkaç aylık. Diyelim ki bu haber uydurma. Denizaltıya bombayı koyup gizli planları şifreleyen, Ergenekon sanıklarının bilgisayarına koyan basın mı? İlgili subayları da basın mı tutukladı? Kağıt parçası dediğiniz İrtica ile Mücadele Eylem Planı'nı basın mı uydurdu? Altına ıslak imzayı muhabir mi attı?

Resmen kabul ettiğiniz internet andıcı ve kara propaganda sitelerini de mi basın uydurdu? Örnek haberleri sıralarsak sayfalar tutar.

Sayın Başbuğ, bu üslupta basın toplantıları düzenlemek ordunun itibarını kurtarmadığı gibi kimseye de fayda sağlamaz. Ordunun görevi basını, yargıyı ya da siyasileri tehdit etmek değil kendine emanet edilen gencecik insanların sağ salim evine dönmesini sağlamaktır.

Bahçeli'nin uyarısı, MHP'nin yanlışı

MHP lideri Devlet Bahçeli'nin artık geleneksel hale gelen bir uygulaması var. Her yılın sonunda basınla bir araya gelip gündemi değerlendiriyor, her soruya cevap veriyor. Tüm siyasetçilerden beklenen örnek bir davranış.

Ama bu yılki toplantıda bir dizi tuhaflık da yok değildi. MHP gazeteciler arasında sınıf ayrımı olarak görülen bir uygulama yapıyordu ama parti yönetimi bu yıl bir yanlış daha yaparak akreditasyon uygulamasına geçti. Genelkurmay'ın 28 Şubat'tan bu yana uyguladığı ve çok eleştirilen uygulamanın benzerine başlayan MHP; Zaman, STV, Türkiye, TGRT, Taraf ve Vakit gazetelerine karşı yasak başlattı.

Anlaşılır bir tutum değil. Hangi gerekçe ile yaptıklarını da bilen yok.

Basın meslek örgütlerinin bu akreditasyon ayıbından ülkeyi kurtarması şart. Yoksa giderek yaygınlaşıp kanıksanır hale gelecek. Her kurum kendine göre 'iyi' ya da 'kötü' kriteri belirleyecek. Gazetecilik yapılamaz hale gelecek.

Bahçeli'nin verdiği mesajlara gelince. Haber sayfasında detayları verdik. Ama birkaç noktanın da altını ekstradan çizmek şart. Aslında MHP kendi çizgisinde tutarlı bir politika izliyor. Açılıma tümden karşı hatta 'ihanet projesi' olarak görüyor; PKK açılımı olarak tanımlıyor. Muhalefet partisinin iktidarı eleştirmesi, projelerini beğenmemesi normaldir. Ama PKK ile işbirliğini ima etmek biraz ağır kaçıyor.

Bahçeli'nin KCK ile ilgili uyarıları çok önemli. Haklı olduğu konuların başında da bu geliyor. Maalesef hükümet KCK'nın kendi yol haritasında ilerlediğini, hem DTP'yi hem Kandil'i bu yolda basamak yaptığını, merdiven siyaseti izleyip adım adım özerkliği fiiliyata geçirdiğini okumakta yetersiz kaldı. Bahçeli tehlikeyi net olarak ortaya koydu. Bahçeli'nin bir önemli uyarısı da sokak saldırılarıyla ilgili. Bugünkü karamsar tabloda umut verici durum ise MHP liderinin 'tabanımızı sokaktan uzak tutarız' mesajıydı. Çünkü bu dönemde en önemli konu sokağa hakim olmak.

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum