1. YAZARLAR

  2. Lale Kemal

  3. Başbuğ seçim startı verdi, kozu Deniz Feneri...
Lale Kemal

Lale Kemal

Yazarın Tüm Yazıları >

Başbuğ seçim startı verdi, kozu Deniz Feneri...

17 Şubat 2010 Çarşamba 12:28A+A-

Bilmem farkında mısınız ama Türkiye’nin en güçlü ana muhalefet partisi rolünü, perde arkasında hep Silahlı Kuvvetler oynamıştır. Muhalefet partileri, genelde figüran rolünü üstlenmişlerdir. TSK, özellikle AK Parti’nin iktidara gelmesinden bu yana yapılan askerî reformlar karşısında önemli ölçüde mevzi kaybetmekle birlikte iktidarı siyasi otoritelerle paylaşma alışkanlığı sürdüğünden, enerjisinin bir bölümünü de iktidarı nasıl zayıflatabileceği stratejileri üzerine yoğunlaştırıyor. Normal ülkelerde silahlı kuvvetlerin, siyasi içerikli faaliyetleri tabii ki görev alanlarına asla girmez ve bu eylemler suç sayıldığından, işlendiğinde hukuken gereği yapılır. Biz, bu anlamda henüz normal bir ülke olmadığımız için Başbuğ’un, geçen hafta Habertürk’te yer alan açıklamalarını biraz da, seçim mevziine girdiğimiz mevcut ortama uygun okumakta yarar var. Orgeneral Başbuğ, bir yandan önümüzdeki genel seçimlerde bir MHP-CHP koalisyonuna destek verir görünürken, bu partilerin de TSK ile paslaşmaları olanca hızıyla sürüyor. MHP, ocak ayı başlarında tüzüğüne, TSK’nın yıpratılmasına izin verilmeyeceği mealinde bir ekleme yaparken, CHP de son olarak, askere sivil yargı yolunu açan yasa değişikliğinin, Anayasa Mahkemesi tarafından iptalini sağladı.

Aslında her iki parti de bu uygulamalarıyla, TSK üzerinden seçim hesapları yaparken TSK’yı nasıl yıprattıklarını bile görmek istemiyorlar. TSK zaten hiç görmüyor bu gerçeği.

Gelelim işin halk desteği boyutuna...

TSK komuta kademesi, her darbede halktan destek almaya özen gösterdi. Ama darbelere halk desteği azaldıkça TSK içindeki cuntalar, darbe planları yapma eğilimi içine girdiler.

Profesör Ümit Cizre, “Geniş kitlelerle empati bağı kurulamamasının sonucu olarak, 21. yüzyıl Türkiyesi’nde TSK mensubu bazı subay ve generaller sürekli bir darbe sendromu yaşamaktadırlar. Paradoksal olarak, darbelerin arkasında bir halk desteğinin olmayışı nedeniyle bu destek zora dayanarak yaratılmak istenmektedir,” diyor.*

A ve G Araştırma Şirketi sahibi Adil Gür, Taraf’ta Neşe Düzel ile 25 ocakta yaptığı söyleşide, “Ergenekon soruşturmasından önce, orduya güven yüzde 90 civarındaydı. Halkın orduya güveni, son darbe ve suikast iddialarıyla yüzde 63,4’e düştü,” diyordu.

Geçenlerde görüştüğüm bir Batılı diplomat da, Başbuğ’un Habertürk ile söyleşisinde verdiği mesajları değerlendirirken, ordunun itibarının ciddi şekilde sarsıldığını ve bu itibarı geri kazanmak için, “elimizde bilgiler var, halkla paylaşırız,” biçiminde popüler demeçler vermeye başladığına dikkat çekiyor.

Başbuğ, Habertürk’e yaptığı açıklamaların bir yerinde, “Bizim de sabrımızın bir sınırı var. Bildiklerimizi halkla paylaşmaya başlayacağız. Bizim de elimizde çok bilgi var,” diyerek, şantaj kokan ifadeler kullandı. Normal bir ülkede, askerde bir bilgi varsa bu siyasi otorite ile paylaşılıp, yargıya havale edilir.

Orgeneralin bu açıklaması karşısında siyasi otorite gereğini yapmazken, basında da, Başbuğ’un elinde var olduğunu söylediği dosyaların neler olabileceği üzerine tahminler yürütülmeye başlandı.

Ben de bir tahmin yürüteyim. Almanya’daki Deniz Feneri e.V. Derneği’nin karıştığı yolsuzluk olayının hükümet ile bağlantısı olduğu iddiaları, AK Parti’yi hedef alanlar tarafından uzunca bir süredir araştırılıyor. TSK’nın kozu bu dosya olabilir. Aman dikkat...

***

Seçim tarihi üzerine tahminler...


Hükümet, genel seçimlerin, planlandığı şekilde 2011 temmuzunda ya da belki aynı yılın mart ayında yapılacağında ısrarlı.

27 Nisan elektronik muhtırası benzeri dramatik olaylar yaşanmazsa eğer, genel seçimler planlandığı şekilde yapılacak. Olsa olsa seçim tarihi, mart değil de en fazla bu yılın kasım ya da aralık ayına çekilebilir. Ama AK Parti’yi yeniden kapatma gibi dramatik bir girişim olursa seçimlerin çok yakına çekilmesi kaçınılmaz olur.

Seçimler öncesi AK Parti hakkında yeniden bir kapatma davası açılması olasılığı ise zayıf gibi görünüyor. Zira, 27 Nisan muhtırasının hemen akabinde yapılan seçimlerde iktidar partisinin oylarını nasıl katladığını görenlerin aynı hatayı tekrarlamak istemeyecekleri varsayılıyor.

Sonuçta, demokratik reformlarda çok az ilerleme olsa da, bizlere acı veren sancılı süreçleri yaşamaya devam etsek de, çare sandıkta aranacak gibi görünüyor...

* Darbeli Demokrasiden Güvenliğin Demokratikleşmesine, Prof. Ümit Cizre, Star Açık Görüş, 14 Şubat 2010.

TARAF

YAZIYA YORUM KAT