1. YAZARLAR

  2. Abdülkadir Selvi

  3. Balyozcularla ilgili süreç
Abdülkadir Selvi

Abdülkadir Selvi

Yazarın Tüm Yazıları >

Balyozcularla ilgili süreç

16 Şubat 2011 Çarşamba 14:22A+A-

Başbakan Erdoğan'dan önce gittim Meclis'e.

Seçimin ucunun gözükmesiyle birlikte siyasete cemre düştüğü için kulisler, aday adayları tarafından doldurulmuştu.

Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in, 'Siyasetin mahşer meydanı' dediği gibi bir manzara vardı.

Başbakan'ın giriş yapacağı protokol kapısını gören bir noktada dururken, Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol kalabalığı gösterip,'Hasat zamanı' dedi.

Adaylar Başbakan'a ulaşmanın, bizler ise Balyoz tutuklamalarıyla ilgili sürece ışık tutmanın peşindeydik.

O nedenle Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, uzaktan göründüğü anda etrafı sarıldı.

Vecdi Bey, Balyoz sanıklarının terfi edemeyeceğini, ancak açığa alınma işleminin de yapılmayacağını açıkladı.

Balyoz tutuklamalarına Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner'den bile sert tepki gösterdiği belirtilen bir isim Vecdi Gönül. O nedenle olsa gerek, açıklamasına şaşırmadım.

Asıl merak edilen, Cumartesi gecesi Dolmabahçe'de Genelkurmay Başkanı ile görüşmeden sonra Başbakan Erdoğan'ın ne diyeceğiydi?

Bu süreçten TSK'nın güçlenerek çıkacağını savundu Başbakan. Cuntalar kurmak, darbe planları yapmak asıl Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sorunu.

27 Mayıs'tan sonra gittiği Diyarbakır Askeri Havaalanında Üsteğmen Muzaffer Özdağ'ı generaller selam durarak karşılamıştı.

Başlarına zorla bir general bulup darbe yapan 27 Mayıs'ın çekirdek kadrosu üsteğmen ve albay arasındaki rütbelerdeydi. İstiklal Savaşı'nda cephelerinden gelen Rüştü Erdelhun'a, 'Ordusu kalmayan komutan' diyebilen Kurmay Yarbay Şükran Özkaya'ydı.

27 Mayıs'tan 28 Şubat'a kadar darbe süreçlerinde görev yapanlar, komutanlarının yakasına nasıl yapıştıklarını, verilen emirlerini nasıl dinlemediklerini üstün bir meziyet gibi anlatmıyorlar mı? O nedenle darbeler asıl Türk Silahlı Kuvvetleri'nin sorunudur.

28 Şubat süreci öncesinde, darbe heveslileri tarafından kendilerine engel olarak görüldüğü için Kara Kuvvetleri Komutanı Hüseyin Kıvrıkoğlu'na Kıbrıs'ta bir tatbikat sırasında kurşun sıktırılmadı mı?

28 Şubat sürecinde Sincan'da tanklar yürüdükten sonra Genelkurmay Başkanı'nın haberi olduğunu açıklayan, İzmet İyigün Paşa, 'Sincan'da tankları suç olduğunu bile bile yürüttüm'demedi mi?

28 Şubat sürecinde Çevik Bir, Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın yakasına yapışmadı mı?

Bir ordu kendi şehirlerini işgal eder, kendi tesislerini vurur mu deniliyor. Yapar. Hem de öyle yapar ki, bir de bunu oturup, anı diye yazar. 27 Mayısçı Şükran Özkaya'nın, 'Adım adım 27 Mayıs' kitabından aktarıyorum:

'İstanbul'un işgal planı üzerinde çalışma başladı. Şehirdeki işgal gereken hedeflerin durumunu saptama görevi 1.Tank Bölük Komutanı Hulusi Özköker'e verildi.'

27 Mayısçılardan Orhan Erkanlı ise İstanbul'un işgalinden sonra bir 'İstanbul hükümeti' kurmayı planlamıştı. İşte o satırlar: 'Ankara'nın hazır olup olmaması önemli değil, tankları Davutpaşa'dan getirerek, şehri işgal edemez miyiz? Gerekiyorsa İstanbul'da bize katılacak birliklerle beraber, İstanbul hükümetini kuramaz mıyız?'

O nedenle darbe, Ankara'dan önce İstanbul'da başlamıştı.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nde 30'u general ve amiral olmak üzere 111 muvazzaf subayın tutuklanmasını, orduyu idare edecek paşa kalmadı diye takdim edenler, 27 Mayıs'ta ordunun generallerinin yüzde 90'ının emekliye sevk edildiğini nedense hiç hatırlamazlar.

235'i general olmak üzere 7 bin 200 subay emekliye sevk edildi.

Emeklilik paraları da Amerikan Büyükelçiliği'nden temin edildi.

Başbakan Erdoğan'ın da söylediği gibi, Balyoz davasında, 'Akla-kara' yargılama sonucunda belli olacak.

Başbakan Erdoğan'ın, 'Bu işleri hükümetle ilişkilendirenler, kusura bakmasınlar hezeyan içindedirler' sözlerini de not ettikten sonra AK Parti grubundan çıktık.

Kulisin çıkışında İçişleri Bakanı Beşir Atalay'la karşılaştık. Grup salonundaki kalabalığı işaret edip, 'Oturacak yer bulamadık' dedi. Dolmabahçe görüşmesine ilişkin haftasonu kanal 7'de Mehmet Acet'in, 'Başkent Kulisi' proğramında verdiği mesajları hatırlatınca, 'Bir güvenlik konusu olduğunda gece gündüz demeden Başbakan'la görüşmem nasıl normalse, Milli Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı'nın görüşmesi de normal' diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, 'Darbede tankın karşısına ilk ben çıkarım' sözünü çok önemsemiş olmalıyım ki, Balyoz Darbe Planı'yla ilgili tutuklamaları nasıl yorumlayacağını öğrenmek için CHP Grubu'nun yolunu tuttum.

Deniz Baykal grubun tam ortasında, kendi ekibiyle birlikte oturuyordu. Kılıçdaroğlu salonuna girdiğinde, herkes ayağa kalktı, Baykalcılar hariç. Ayrıca 'Başbakan Kemal' diye slogan atan partili de yalnız kalınca daha fazla uzatmadı. Kılıçdaroğlu ise kürsüye çıkınca kafadan bu olaya daldı. Ne savunma ne savunma. Sanki Balyozcuların hepsi demokrasi kahramanı. Adı üstünde darbe sanıkları. 27 Mayıs'ta tankların üzerine çıkan CHP'liler, bayrak sallayıp, kutlama yapmıştı. Kemal Bey, tankın üstüne çıkmaktan onu mu kastediyor acaba?

Çünkü Soner Yalçın'a destek vereyim derken, 'Nerede bu örgüt gidip üye olacağım...' dedi. Baykal Ergenekon'un avukatıydı, bu da gide gide üyesi olup çıktı.

Balyoz tutukluları iki gruba ayrılıyor. Darbe planlarının içinde yer aldığından kuşku duyulmayanlar var. Tüm ve Kor seviyesinde olanların bir kısmı bu kapsamda görülüyor. Ancak bir de plan seminerinin yapıldığı sırada teğmen, üsteğmen, yüzbaşı rütbesinde olanlar var. Bugün en fazlası tuğgeneral rütbesinde. Bunların ise görevleri gereği orada bulundukları belirtiliyor. Darbe planı yapanlarla görevi gereği orada bulunanlar ayrılacak. Bu ayrımı da dosyaya sahip olan, Balyoz darbe soruşturmasını yürüten hakimler yapacak.

YENİ ŞAFAK

YAZIYA YORUM KAT