1. YAZARLAR

  2. Mehmet Baransu

  3. Balyoz ve gerçekler (10)
Mehmet Baransu

Mehmet Baransu

Yazarın Tüm Yazıları >

Balyoz ve gerçekler (10)

05 Nisan 2012 Perşembe 17:13A+A-

 

Balyoz ve gerçekler yazı dizimizin bundan önceki son üç bölümünde, “sahte” olduğu iddia edilen belgelerle, gerçek olduğu belirtilen belgeleri karşılaştırmıştım. Ortaya ilginç bir sonuç çıkmış ve gerçek olduğu Çetin Doğan ve avukatları tarafından belirtilen belgelerin içeriğinin “sahte” olduğu iddia edilenlerle aynı ve benzer olduğu, içerik olarak da daha fazla suç unsuru taşıdığı ortaya çıkmıştı. Karşılaştırmaya bir gün ara vererek, bugün ve yarın Balyozla ilgili farklı iki konuya değineceğim.

Davanın ilk açıldığı günden itibaren, Çetin Doğan ve avukatları katıldıkları televizyon programlarında, ardından yargılandıkları mahkemede, 2003 yılı mart ayında yapılan toplantının “olası bir senaryoyu konuştukları bir seminer” olduğunu vurgulamış, diğer belgelerin de “sahte” olduklarını iddia etmişlerdi.

Muhtemelen, herkesin olası senaryonun ne anlama geldiğini bilmediklerini düşünüyorlardı. Ya da bu terimi sadece askerlerin bildiğini zannediyorlardı.

Gelin, hep beraber “olası senaryo”nun ne anlama geldiğini irdeleyelim. Eğer olası senaryoyu kurgulayan reel yani gerçek bir kişilikse, üretilen senaryo kendisinin gerçek kişi olduğu durumunu etkilemez. Mesela, diyelim ki siz tüzel bir kişiliğin, 1. Ordu’nun olası bir senaryo hazırladığından bahsediyorsunuz. Bu durumda, 1. Ordu’nun kendisi, ürettiği senaryonun aksine kendi gerçek yapısını muhafaza eder. Zaten amaçlanan da budur. Olası bir senaryo karşısında gerçek bir kişilik olarak kendisinin nasıl davranabileceğini anlamak. Oysa, Balyoz Planı’nda bu söz konusu değil. Bu bizzat iddianamede belirtiliyor. 173. sayfada. Buna göre aralarında organik bir bağ olmamasına rağmen bazı Jandarma birlikleri, Birinci Ordu’ya bağlı Kolordu’nun emrine veriliyor. Ve bu görevlendirme seminerde konuşuluyor. Ayrıca, 1. Ordu Komutanlığı, gerçek yapısının aksine, Ankara ve Türkiye’nin diğer bölgeleriyle ilgili de planlama yapıyor.

Bu nokta önemli. Eğer siz gerçek bir kişilikseniz, senaryoyu uygulama adına bu gerçek kişiliğinizi kendi başınıza buyruk bir şekilde değiştiremezsiniz. Senaryo olasıdır, siz değil. Sadece bu bile Balyoz davasının Çetin Doğan ve ailesinin savunduğu şekilde sadece senaryoya dayanmadığını ispatlamaya yeter.

Ama madem bu konuya girdik, devam edelim. Yine, diyelim ki siz tüzel ve gerçek bir kişiliksiniz ve olası bir senaryo hazırlıyorsunuz. Bunun iki yöntemi vardır. Birinci yöntem şudur; senaryoyu soyut kavramlar üzerinden yaparsınız. Örneğin “olası bir irticai grup”, “aşırı sol grup” gibi. Bu durumda hem bahsettiğiniz grup olasıdır, hem de yapacakları şeyler. İkinci durumda, kanun dışılığı kanıtlanmışsa, olasılığınızı somut bir gruba dayandırabilirsiniz. Bu durumda örgüt veya yapılanma gerçek kişilik, yapacakları ise olasıdır. “Hizbullah Terör Örgütü şunu yaparsa” gibi... Ama şunu yapamazsınız; gerçek kişilerin ismini kanun dışılıkları ispatlanmadığı müddetçe olası bir senaryo içerisinde sanki suç örgütüymüş gibi kullanamazsınız. Örneğin; “AK Parti varsayalım ki şunu şunu yaparsa” gibi. Bu olası bir senaryo değil, düpedüz bir fişleme ve suçtur. Çünkü olası bir suçu işleyeceğini öngördüğünüz kişi gerçek bir kişiliktir ve böyle bir kişinin olası bir suçundan hele de bir darbe planı dâhilinde bahsedemezsiniz. Hâlbuki Balyoz davası kapsamında olan belgeler, bu tür gerçek isimlerle dolu.

Şimdi gelelim Çetin Doğan’ın iddialarına; diyor ki, “Biz seminerde sadece senaryo çalıştık o da olası bir senaryoydu”. Hâlbuki yasa dışılığı kanıtlanmamış olan AK Parti’yi, yani gerçek tüzel bir kişiliği, olası bir suç senaryosunda olası bir suçla ilişkilendirerek seminerde ele almışsınız. Bazı okul müdürlerinin tutuklanması isim verilerek görüşülmüş. Binlerce kişinin tutuklanacağı, listelerin dosyalarda olduğunu “seminerde” konuşmuşsunuz. Toplantıda buna benzer örneklerin sayısı binlerce.

Şimdi isterseniz o örneklerden sadece birini ele alalım. Çetin Doğan’ın seminer konuşmasından: “Milli birliğin ve beraberliğin oluşmasında evvela inandırıcı milli birliğin sağlayıcı bir hükümetin varlığı ile olur, dini öne çıkartan ümmet anlayışını öne çıkartan bir anlayışla milli birliğimiz hiçbir zaman sağlanmaz. ...Genelkurmay Başkanına, Kuvvet komutanına diyeceğim ki siz meclisi ve hükümeti uyarıcı bu gidişe dur deyici bir ültimatom verin gerekirse. Gerekirse çağırın bu işin sonu b..ktur işte sonunuz böyledir. Bu konuda gerekli tertip ve tedbirleri alın. Evvela ulusal birliğimizin evvela inandırıcı bir milli mutabakat, buraya öyle yazmışım. Milli Mutabakat Hükümeti kurulması sureti ile halkın tasvip edeceği tarafsız bağımsız daha tek. Edeceği bu kadar gaile içinde ülkeyi daha sonra bütün bu gailelerden sonra seçime götürecek bir hükümetin kurulması en önemli birinci... Bu tabi, bu öngördüğümüz senaryonun içerisinde öngördüğüm bir çözüm tarzı...”

Evet, Çetin Doğan seminerde aynen bunları söylüyor. Şimdi yukarıdaki olasılık tesbitlerimize göre bu konuşmayı analiz edelim. Konuşmadaki Genelkurmay Başkanı çok belli ki hâlihazırdaki genelkurmay başkanı. Yine konuşmadaki kuvvet komutanı da belli ki hâlihazırdaki kuvvet komutanı. Yani her iki isim de olası bir komutan değil. Gerçek kişiler. Peki, ne teklif ediliyor bu gerçek kişiliklere. Hükümete ültimatom verin. Diğer kişiler gerçek olduğuna göre ültimatom verilecek hükümet de haliyle hâlihazırdaki hükümet olmalı. Yani AK Parti. Sonra ne deniyor? “Gerekirse çağırın bu işin sonu b..tur” deniliyor. “Milli Mutabakat Hükümeti” denerek de darbeyle tehdit ediliyor.

Eğer olası tehlikeleri konuştuğunuz bir seminer yapsaydınız, bu durumu belirtmek isteseydiniz hükümetin adını koymazdınız. Çünkü daha önce ne demiştik, olası suç senaryolarında eğer suçu ispatlanmamışsa siz sadece soyut kavramlarla isimlendirme yapabilirsiniz. “Olası bir hükümet ülkede rejimi değiştirirse” gibi. Hâlbuki siz düpedüz görevdeki hükümetten bahsediyorsunuz. Sadece bu durum bile seminerde konuşulanın olası bir senaryo olmadığını ispatlamaya yeter de artar bile.

Yukarıda yazdığımız diğer olayı da detaylandıralım. Yine iddianamenin 173. sayfasına göre Jandarmaya bağlı bazı birliklerin, 1. Ordu’ya bağlı olan 15. Kolordu’nun emrinde görev yapması öngörülmüş. Bu durum da seminerde senaryo kapsamda görüşülmüş. Hâlbuki, normalde Jandarma ve 1. Ordu arasında organik bir bağ bulunmamakta. İddianameyi hazırlayan savcılar bu durumun altını özellikle çizmiş. Ama biz yine olasılık hesaplarına dönelim. 1. Ordu gibi ciddi askerî bir kurum, olası bir senaryo hazırlarken kendi gerçek yapılanmasında bir değişikliğin olamayacağını bilmiyor mu? Gerçek bir kişilik olası bir senaryo hazırlıyorsa olası olan senaryodur, kendisi değil. Yani siz gerçek askerî tüzel bir kişilik olarak olası bir senaryoda kendi gerçek imkânlarınızın nasıl etkin olacağını görmek istediğiniz için bu senaryoyu hazırlıyorsunuz. İşte bu da yine bu seminerde konuşulanın bir senaryo olmadığını kanıtlıyor.

Kaldı ki 1. Ordu Komutanlığı Askerî Savcılığı’nca hazırlatılan bilirkişi raporunda şu bilgi veriliyor: “Harp oyunu ve plan tatbikatı, gerçek veya gerçek olması muhtemel bir senaryo veya jenerik senaryoya dayanarak oynanır. Plan seminerinde ise senaryo kullanılmaz.”

Askerî bilirkişi, net bir şekilde, askerî kurallara, emirlere göre plan seminerinde, senaryo oynanamayacağını belirtiyor. Çetin Doğan ve ekibinin, plan semineri yaptığı belgelerle, yazışmalarla net ve kendileri de bunu itiraf ediyorlar. Şimdi şu soru akıllara takılıyor. Siz plan seminerinde senaryo kullanılmaması emrine ve kuralına rağmen nasıl senaryo görüştünüz?

Ayrıca aynı askerî bilirkişi raporunda, Doğan ve ekibinin seminer adı altında yaptıkları darbe toplantısında siyasetçilerin resimlerini, isimlerini kullandıklarını belirtiyor. Rapordaki bölüm şöyle: “Görüşülen alternatif harekât planlarının EGEMEN harekât planı ile ilgili olabileceği gibi seminerde yapılan bir takdimde bazı siyasetçilerin fotoğraflarının kullanılması ve silahlı kuvvetlerin yetki alanı dışına çıkan konuşmalara rastlanılması nedeniyle seminerde ‘BALYOZ Güvenlik Harekât Planı’nın ifşa olmayacak bir seviyede görüşülmüş olabileceği’ değerlendirilmektedir.”

Görüldüğü gibi yapılan olasılığın ele alındığı bir seminer değil, darbenin görüşüldüğü bir toplantı.

Askerî bilirkişinin bile seminer adı altında, darbe çalışması yapıldığını itiraf ettiği bu raporun geniş bir bölümünü ve Microsoft’un zaman çelişkisiyle ilgili bilgisini yarın sizlerle paylaşacağım.

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT