Baklava sever misiniz?..
İrticadan çok daha önemli ve tehlikeli bir gelişmenin yavaştan yavaşa gündeme yerleştiğini görüyoruz...
Uludağ Üniversitesi Çocuk Cerrahisi Ana Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hasan Doğruyol’un söz konusu tehlikeleri deşeleyen kitabı üzerinden felaketi ve gafletimizi kendi üslup zeminimizde ele almıştık. Devamında fayda gördüğümüz için bu kez Pazar’ı da beklemeden yine kafaları karıştıralım dedik...
Sağlıklı yaşamak istiyorsanız, sabahları birkaç dilim kızarmış ekmeğinizi sızma zeytinyağına daldırıp süzdükten sonra, bir diş sarımsağı dilimlerin yağlı yüzüne sürterek yedireceksiniz. Sonra bir çimdik tuz ile kırmızı biberi üzerine serptirip yağlarını da dudaklarınızdan akıta akıta kemal-i afiyetle midenize indireceksiniz... Hayat, zeytin dalının altında güzeldir...
Flash televizyonunun sabah haberlerinde Yılmaz bey karşısına aldığı muhatabıyla Tarım Bakanlığı’nın son günlerde sirkülasyona soktuğu ‘kıyamet yönetmeliği’ üzerinde konuşurlarken bir ara zeytinyağına gelirler. Kemal Özer idi sanırız muhatabı uzman kişi, ‘zeytinyağını nerede bulacaksınız ki’ ile, memleketimizin genel ahlak düzeyi hakkında milletçe utanılacak bir noktayı yerleştiriverdi programa...
‘Peki ya fındık yağı’ denilince de, Osmanlı ecdadımızla birlikte Atatürk’ün de kemiklerinin sızladığını hissettim... Fındık yağı ile ayçiçek yağının aynı fiyattan satıldığı bir yerde, durup düşünmek gerekiyormuş... İddia vahim.
Bizler üç-beş-on sene öncelerinde beş litrelik fındık yağını elli liralarda alıyor idik. Şimdilerde onsekiz-yirmi lira civarında satılıyor. Fındık ile birlikte fındıkçının da GDO’suyla oynanmış zahir.
•
Şimdi gelelim Prof. Hasan Doğruyol’un “Gıdalardaki Katkı Maddeleri ve Zararları” isimli kitabına...
“Gen mühendisliği teknikleri......” gibi büyük uluslar arası sağlık bilimleri firmaları tarafından kullanılmaktadır. Bu teknoloji bitki, hayvan, insan ve bakteri gibi canlıların genetik şifrelerini ayırmak veya değiştirmek esasına dayanır. Adı geçen firmalar bu yolla elde ettikleri ürünlerin patentlerini alır ve elde ettikleri genetik mahsul tohum ve diğer ürünleri satarak menfaat sağlar. Bu firmaların gerçekleştirdikleri adımlar sayesinde, tarımın verimlilik ve sürekliliğinin sağlanacağını, yeryüzünden açlığın kalkacağını, belli hastalıkların temizleneceğini ve genel sağlığın düzeleceğini iddia ederler. Aslında durum hiç de öyle değildir. İşin aslı, bu firmalar siyasi güçleri ve lobi faaliyetlerini kullanarak dünya genelinde tohum, gıda, lif ve tıbbi ürünlerde baskınlık sağlama ve monopoli olma düşüncelerindedirler (...).
“Gen mühendisleri büyük bir hızla genetik materyalleri kesip biçip birbirine eklemekle, aralarına parçalar sokmakla, yeni kombinasyonlar yapmakla, yeni düzenlemeler yapmakla, yeni şifreler oluşturmakla ve yeni programlar uydurmakla meşguldürler. Hayvan hatta insandan aldıkları genleri rastgele seçerek bitkilerin, balıkların ve diğer hayvanların kromozomlarının içine sokarak bundan önce hiç görülmemiş, hayal bile edilmemiş gen yapıları bir yerlerden devşirilmiş yeni yaratıklar oluşmasına fırsat hazırlamaktadırlar.”
“Herhangi bir düzenleyici engele takılmayan, etiketleme sorumluluğu yüklenmeye veya bilimsel bir protokole uyma ihtiyacı duymayan bu mühendisler, oluşmasına vesile oldukları bu yeni gıda ve ürünlerle açıkça çevre ve insan sağlığını tehdit etmek bir yana, dünya üzerindeki milyonlarca çiftçi ve köylünün de sosyoekonomik durumunu tehdit etmektedirler...”
“Teknolojinin, yeni, güvensiz, emniyetsiz ve tehlikelerle dolu olduğu önde gelen bilim adamlarınca tekrarlana durduğu halde, Amerika Birleşik Devletleri öncülüğünde bu teknoloji ürünleri hızla yayılmakta ve geleneksel gıdalarla eşdeğer oldukları yalanına dayanarak hiçbir özel etiketlenme ihtiyacına ve emniyet testine gerek duyulmadan piyasalara arz edilmektedir...” (Sh. 149)
Hasan Doğruyol hocanın, kalendermeşreplerin ‘boşver’ deyip geçecekleri kıyamet alametleriyle ilgili bu kitabının can alıcı birkaç satırını yukarıya aldık...
Reçellerde, çarşı pazar helvalarında Amerikan veya Türk, renkli-renksiz tüm gazozlarda; süt, yoğurt, yumurta, peynir ile tavuk, inek ve koyun etlerinde, koçan mısır ve mısır danelerinden üretilen glikoz şurubunda gen mühendisliğinin eseri bulunduğundan, kıyametimizin yaklaşıyor oluşu aşikâr.
Biz söyleyelim, siz inanmayın...
Gen mühendislerinin canlıların dişilik genlerinden bir kavurmalık östrogen parçasını gıda maddelerinin çekirdeğine aşılamaları sonucu elde edilen ürünleri yiyenler, hiç şüphesiz “üçüncü cinsleşmeye” yönelirler... Niye her bölgenin meyvesinde sebzesinde lezzetler farklıdır? Niye anzer balı pahalı?..
Bursa’nın merhametli milli pazarındaki beş liralık baklavayı koy bir yana, markalı sütler, peynirler ile yumurta ve tavuklar ne derece sağlıklı?..
Eskilerin ibne dedikleri, dönemlerinin baş belası “üçüncü cinsler”, milli ve manevi değerlere saygı serenadıyla inleyip çınlatılan ülkemizde başlarımızın tacı... Niye, sebebi ne?..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT