1. YAZARLAR

  2. Sibel Eraslan

  3. Bak arkadaşım! Dışarıda kar yağıyor...
Sibel Eraslan

Sibel Eraslan

Yazarın Tüm Yazıları >

Bak arkadaşım! Dışarıda kar yağıyor...

21 Ocak 2010 Perşembe 00:29A+A-

Gök, kendini hatırlattı... Su, buz kesti. Maharetli melekler iş başında. Dışarıda kar var. Aramızdan kaç kişi hayret etti buna? Şaşırmak mı dediniz?

İonesco’nun “gergedan”ları sarmışken dört bir yanı, hayret etmek belki ahirete kaldı...
“Bir gergedanla bir gazetecinin arasındaki yedi farkı bulunuz” diyor zorlu bulmaca, işin içinden çıkamıyorum. Hastayım bahanesine sığınarak, yedi fark yerine ortak noktamızı söyleyeyim diye geçiyor içimden: Gergedan da gazeteci de birazdan öleceğini bilemiyor. Ve bulmaca bitiyor... Bak arkadaşım, dışarıda kar yağıyor!
Hastanelerde grev var. Epey uzaklardaki bir hastaneye gideceğiz bugün. Erkenden uyanıyorum. Şehrin dışlarına doğru giderken, ciddi bir merkez kaç kuvvetiyle kopuyorsunuz ana akım gündemden... İnsanın içini “hava bu kadar sert miydi” diye bir tedirginlik kaplıyor. Sıcağı, soğuğu, yakını, uzağı daha bir fark eder hale geliyorsunuz. Suni gündemle gerçek gündemin arasındaki devasa farkı, fark etmek gibi bir şey bu... Hastaneler ve doktorlar bugün grevde... Hastanenin kapısında ve içinde bir dolu hasta, hasta yakını, acil sedyeleri, çocuklar, bebekler, nineler... Doktorlar, eczacılar, barolar, yargıçlar, genç subaylar ve genç siviller rahatsız. Rahatsız olmadığı farz edilen yoksullara, konvers marka ayakkabı giyemeyen orta yaşlılara, işsizlere, yetimlere, hasta ve düşkünlereyse, sivil dikta diyoruz zaten... Yurtdışında sınırlar kalkarken, yurtiçinde yeni sınırlar, hudut kapıları peydah oluyor.
Hastaysanız şayet, ne “Ağca’nın salıverilişi”, ne “sivil dikta mı sivil demokrasi mi” tartışmaları enterese ediyor sizi... Belediyenin üst geçitlerin üzerine yazdırdığı “European Capital of Culture”da ( Avrupa Kültür Başkenti’nde) olduğunuzu da, fark edemiyorsunuz... Fakirseniz, işsizseniz, dar gelirliyseniz, yenikseniz, derdiniz gamınız varsa, hastaysanız, hiçbir açılış, hiçbir konfeti yağmuru, ellerini değdiremiyor size... Kar var, soğuk var, Hipokrat yemini etmiş doktorların tam gün çalışmamak için yaptıkları eylem var, sosyal güvencesi olmayan binlerce insanın yüzüne kapanmış sağlık ocakları var, ağrı var, sızı var, acil bulunmasa da yüksek ateş var... Zenginle yoksulun arasında giderek boyunu yükselten duyarsızlık duvarları var. Kaldı mı eskiden olduğu gibi zengine kolayca kızabilmenin rahatlığı? Adam eski arkadaşın, kız kızabilirsen? Zaten “Mücahit”ten “Müteahhit”e sadece birkaç harflik bir değişim var. Nereden çıktı bu “kanaat ekonomisi” lafı, benim tanıdığım Mustafa Kutlu bir edebiyatçıdır, “Huzursuz Bacak” hikayesiyle bizi durduk yerde huzursuz ediyor. Oysa bak eski arkadaşlarımıza, bilmez idik ne güzel de öğrettiler; zenginlik, başarı, kariyer (haşa) yeni dinin şartlarından imiş... Bak arkadaşım, dışarıda kar yağıyor!
Bir röntgen cihazı veya insanı delerek içinden geçen x ışınları gibi garip bir duru görü imkanı, sağlıyor bazen hastalık hali... İçine gömüldüğümüz gündemin ne kadar da fasit ve küçük bir çember olduğunu keşfediyorsunuz... İnsanı ıskalayan, aslında, hayatı ve gerçeği de ıskalıyor. Sitkom gazeteciliğine dönüşmüş, kavga odalarından yükselen tüm şu bağırtıların, aslında ne kadar da hayattan kopuk olduğuna, biraz da hayret ederek bakıyorsunuz... Vıcık vıcık bir yağcılık, vıcık vıcık bir kumpasçılık, aman bu polemikte benim de bir tuzum olsun kaçırmayalım’cılık, herkes bana baksın’cılık, korur gibi yapıp kodum mu oturturum’culuk, aradan sıyrılıp boyuna posuna bakmadan tüy sıklet çakıcılık, ikinci sınıf paparazi olduğu halde siyaset manifaturacılığına kalkışmacılık, Zâti Sungur’un pabucunu dama attıracak kadar şapkadan her seferinde duruma uygun yüz çıkarmacılık. Çok değil, gazetelerde yazıp çizenler zaten “beş-elli” kişiyiz ve işin garibi, herkes birbirinin ne olduğunu gayet iyi biliyor. Herkesin ücreti, herkesin adamlığı ortada.
“Mataramda” bu kadar çok “tuzlu su” olduğu sürece, dostumun da çok olmayacağını elbette biliyorum. Bak arkadaşım, dışarıda kar yağıyor! Zincirlikuyu’daki meşhur söz, sadece ölüler diyarında oturanlar için mi söylenmiş: “Tüm nefisler ölümü tadacaktır”...
“Cesur ve onurlu diyecekler,
Halbuki suskun ve kederliyim,
Korsanlardan kaptığım gürlek nara, işime yaramıyor”
Allah’ın vaad ettiği saat yaklaşıyor!
Biri beyaz diğeri siyah iki çalışkan fare, hayatının tüm gece ve gündüzlerini, hiç aksatmadan iştahla yemeye devam ediyor...
Bak arkadaşım dışarıda kar yağıyor!

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT