1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Ayasofya’nın Asli Kimliğine Dönmesinin Anlamı Üzerine…
Ayasofya’nın Asli Kimliğine Dönmesinin Anlamı Üzerine…

Ayasofya’nın Asli Kimliğine Dönmesinin Anlamı Üzerine…

​​​​​​​Ayasofya’nın kiliseden camiye çevrilmesiyle ve bunun İslami hükmü üzerine açılan tartışmaların sadece anakronik olduğunu söyleyebiliriz. O tartışmalar 1453’te yapılması gereken ve yapılmış-geçmiş tartışmalardı.

13 Temmuz 2020 Pazartesi 11:41A+A-

Yasin Aktay'ın Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanan "Ayasofya, dünyamızın aynası…" başlıklı yazısı:

Ayasofya’ya cami statüsünün Cumhurbaşkanı Kararnamesi’yle iade edilmesiyle birlikte 86 yıldır İslam dünyasının üzerine çökmüş karanlık bulutlardan çok önemli birisi daha dağılmış oldu. İstanbul’un fethini müjdeleyen Peygamber Efendimiz (SAV) o fethi yapacak komutanın ne güzel ne iyi bir komutan, onun emrindeki ordunun ne güzel bir ordu olduğunu söylemişti. Doğrusu Cumhurbaşkanımız’ın kararnamesinin bende uyandırdığı duygular ilk anda dilimden “Ayasofya üzerindeki zincirleri kıran lider ne güzel lidermiş, onun arkasında sabrıyla, duasıyla ve desteğiyle duran bu millet ne güzel milletmiş” ifadelerini döktürdü.

Ayasofya’nın cami statüsünden mahrumiyeti aslında bu millete vurulmuş bir zincirdi. Bu millet adına birazcık istiklal duygusu taşıyan kimsenin razı olacağı bir muamele değildi Ayasofya’ya reva görülen bu muamele.

Kabul edelim ki I. Dünya Savaşı’nın sonunda ülkenin maruz kaldığı şartlarla birlikte değerlendirilmesi gereken bir durumdu bu. Bu durumun bariz özelliği Müslümanların dünya siyasetinde başsız ve temsilsiz kalmış olmasıdır. Koskoca İslam alemini temsil edecek bir tane bile devlet veya herhangi bir siyasi mekanizma kalmamıştı.

Osmanlı toprakları üzerinde kurulmuş olan devletlerin hiçbirinin İslam diye bir derdi yoktu. Zaten bu devletlerin hepsi İslam diye bir derde alan açmamak üzere işgalcilerle tasarlanmış ve kurdurulmuş devletlerdi. Türkiye de kendi isteğiyle hilafeti kaldırmak suretiyle İslam dünyasına liderlik ve bu dünyayı temsil iddiasından çekilmişti. Bu kararın kendisi bile aslında ülkenin siyasi ve ekonomik yararı açısından bakıldığında hiçbir rasyonaliteye sığdırılamayacak bir karardı.

Dünyada Türkiye’yi bir alemin lideri ve merkezi kılan konumundan istifa ederek küçülmeye razı olmanın, bir tercih değilse, nasıl bir mecburiyete dayanmış olabileceği sorusu bugün cevaplanmasa da olur. Sorunun kendisi yeterince cevabını içeriyor çünkü.

Ve Ayasofya tam da bu sorunun içinde yer alan muammayı oluşturuyor. Türk ve Müslüman aklının tutulmasını, iradesinin kilitlenmesini, etrafındaki duvarların yükselişini ifade eden bir durum. Müslümanlar için bir ağlama duvarı gibi diyeceğim, ama çok da uymayacak. Doğrusu Müslüman bilincinin sürekli geçmişe takılıp kalması ve tarihin olaylarından sürekli günümüze davalar taşıması ve bu davalardan günümüzün insanlarına sorumluluklar veya roller taşımasını hiç de sağlıklı bulmuyorum. Müslümanın tarih bilinci geçmişe değil geleceğe dönüktür. Kan davalarına ve intikam duygularına değil, geleceğin en pozitif şekliyle, bugünün aktörlerinin bugünkü eylemleriyle muhasebe edildiği bir düzlemde kurulması idaresine odaklıdır. Zira kimse kimsenin günahını veya sevabını yüklenmez.

Atalarımızın büyüklüğünden, yüceliğinden ve iyiliğinden bize ancak biz de aynı değerleri benimser, aynı duruşları sergilersek bir pay düşer bize. Aksi takdirde, hiç layık olmadığımız halde bir “ecdat” edebiyatına takılıp gitmemiz bizim bugünkü ayıplarımızı örtmez, kusurlarımızı gidermez, eksiklerimizi telafi etmez. Gidilecek mesafeleri şanlı ecdadımız değil, biz, bugün, sa’yimizle gideceğiz.

Bugün Ayasofya kararının basit bir kararnameden ibaret olmadığını görmemiz gerekiyor. Bu kararı mümkün kılan, sadece şanlı ecdat edebiyatına yaslanarak avuntuyla yetinmeyen bir bilinç ve irade olmuştur. Bu kararın arka planında Türkiye’nin bütün dünyada bu işin sorumluluğunu üstlenebilecek bir güce ve kararlığa sahip olması vardır.

O yüzden bu kararda basitçe bir Ayasofya’nın camiye çevrilmesi yoktur, aynı zamanda İslam dünyasının ahvalinin bir tercümesi de vardır. Karara imza atma şerefine kavuşan Cumhurbaşkanı’nın aynı gün yaptığı konuşmada “Ayasofya’nın dirilişi, Mescid-i Aksa’nın özgürlüğe kavuşmasının habercisidir” derken bunu çok iyi ifade ediyor.

Kudüs’ü daha önce dünyamızın aynası olarak nitelemiştik. Dünya hangi hallerde ise Kudüs de o haldedir veya tersi. Aslında aynı şeyi Ayasofya için de söylemek mümkündür. Ayasofya’nın durumu dünyamızın ahvalini yansıtmaktadır. Bugün Ayasofya’nın dirilişi o yüzden yine Sayın Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi “sadece Müslümanların değil, onlarla birlikte tüm mazlumların, mağdurların, ezilmişlerin, sömürülmüşlerin umut ateşinin yeniden alevlenişidir… Türk milleti, Müslümanlar ve tüm insanlık olarak dünyaya söyleyecek yeni sözlerimiz olduğunun ifadesidir”

Ayasofya’nın açılışını sadece AK Parti ve MHP camiasının değil, Türkiye’nin bütün toplumsal kesimlerinin büyük bir coşkuyla karşılamış olması aslında Sayın Cumhurbaşkanı’nın işini hem kolaylaştırmış hem de bu konunun Türkiye için ne kadar birleştirici bir unsur olduğunu da göstermiştir. Bazı milletvekilleri veya iltisaklı şahısların tutumları dışında CHP’nin genellikle olumlu olan resmi tutumu da konunun toplumsal karşılığının boyutlarını birebir yansıtıyor.

İslam dünyasında ise bu kararın nasıl bir coşkuyla karşılandığını ayrıca anlatmak gerekiyor. Bu konuda da bazı Arap devletlerine tabi medyaların tavırları beklendiği gibi olsa da bu adımın çok büyük bir coşkuyla karşılandığını söyleyebiliriz.

Bu arada Ayasofya’nın kiliseden camiye çevrilmesiyle ve bunun İslami hükmü üzerine açılan tartışmaların sadece anakronik olduğunu söyleyebiliriz.

O tartışmalar 1453’te yapılması gereken ve yapılmış-geçmiş tartışmalardı.

Bugün onu kiliseden camiye çeviren bir karar verilmedi.

Şimdi sözkonusu olan, halimizin bir ifadesi ve halimize etkisi olan şekilde üzerine vurulmuş zincirlerin kaldırılmasıdır. 567 yıldır cami olan bir yapıyı restore etme meselesidir. Diğer tartışma elbette ayrıca yapılmaz değil. Ancak bir anakronizme dalmadan o tartışmanın bile yapılamayacağını da söyleyelim.

Neticede tarihimizde kalarak bu tartışmayı yapmamız gerekiyor ve yine bilmemiz gerekiyor.

“Ayasofya’nın dirilişi şehitlerimizin ve gazilerimizin emanetlerine gerekirse canımız pahasına sahip çıkma kararlılığımızın remzidir.”

Hayırlı olsun. Elhamdülillah

 

Etiketler : ,

HABERE YORUM KAT