1. YAZARLAR

  2. Hasan Cemal

  3. ''Atatürk zamanında tek bir çatlak ses yoktu!''
Hasan Cemal

Hasan Cemal

Yazarın Tüm Yazıları >

''Atatürk zamanında tek bir çatlak ses yoktu!''

02 Eylül 2008 Salı 10:03A+A-

Televizyonda komutanların devir teslim törenlerini izliyorum geçen hafta.

Kara Kuvvetleri Komutanlığını devralan Orgeneral Koşaner’in, Genelkurmay Başkanlığından emekli olarak ayrılan

Orgeneral Büyükanıt’ın, yeni Başkan Orgeneral Başbuğ’un konuşmaları...
İlginç görüntüler.

Komutanların tam karşısında pürdikkat iki kişi oturuyor:

Cumhurbaşkanı Gül.

Başbakan Erdoğan.

Acaba ne düşünüyorlar?..

Ya da Gül’le Erdoğan’a yönelik saygı ifade eden hitap tarzları komutanların ağzından çıkarken gerçek duyguları ne olabilirdi bu ikilinin?..

Bakıyorum, bir yıl öncesine göre ağızlar alışmış artık, “Sayın Cumhurbaşkanım” klişesi sık sık kulağıma çalınıyor.
Bir yıl önce GATA’daki töreni anımsıyorum. O tarihte yalnızca “Sayın Cumhurbaşkanı” denilmiş, m harfi nedense unutulmuştu.

Tam bu sırada bir kaç kare geçiyor ekrandan, Cumhurbaşkanı Gül zumlanıyor, yani kameramanın bizim mesleğe özgü hınzırlığı...

Hayıflanıyorum:

Keşke kafaların içini okuyan makinalar icat edilmiş olsaydı.

Abdullah Gül’ün Çankaya yolunu kesmek için 27 Nisan Muhtırası’nı Türk siyasetine çakanlar, yoksa aynı komutanlar değil miydi?

Laiklik uyarıları yapılıyor.

Bu kez Erdoğan zumlanıyor.

Anayasa Mahkemesi’nin ‘laikliğe karşı eylemlerin odağı’ ilan ettiği partinin lideri ve de Başbakan... Yüz çizgilerinde en ufak bir kıpırtı yok, İngilizce deyişle tam poker-face... Şimdi Erdoğan’ın kafasından neler geçiyor acaba?
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’a gözüm ilişiyor. Yeri bayağı yanlarda, emeklilerin arasına doğru kaydırılmış. Neden acaba, Yüksek Mahkeme’nin AKP hakkındaki laiklik karşıtı odak kararına tek başına karşı çıktığı için mi?..

Bilemiyorum.

Cumhurbaşkanı ile Başbakan eşleri de devir teslim törenlerinde yok.

Çünkü onlar yasaklı!

‘Türbanlı’ oldukları için Genelkurmay tarafından çağrılı değiller.

Bütün bunlar çok mu normal?..

Hiç sanmıyorum.

Özürlü bir demokrasi bizimki.

Ayıplı bir demokrasi.

Bazı açılardan da gülünç!

Rejimin taşlarını yerli yerine oturtmak istiyorsak, sivil-asker ilişkileri demokrasilerde neyse, bizde de öyle olmak zorunda.

Bu böyle gitmez çünkü.

Bunun değişmesi için sivilin kararlı olması, askerin de siville işbirliği içinde gereğini yapması lazım.
Komutanların konuşmalarını dinlerken kısa notlar alıyorum. Geçen yıllara göre belki biraz daha dengeli, daha yumuşak, dozu düşük, Orgeneral Başbuğ’un konuşmasındaki bazı doğrular dikkat çekici ama... İçerik olarak fazla bir değişiklik yok.

Malum kırmızı çizgiler yine...

Bir kere komutanlar her şeyden önce ‘siyasetin daniskası‘nı yapıyorlar. Bu konuda hiçbir şey umurlarında değil.
Komutanlar sanki devlet içinde devlet gibi, belki daha doğrusu bir siyasal parti gibi hareket eden bir kurumun liderleriymiş gibi kürsüye çıkmışlar, yakın gelecek vizyonunu özetliyorlar.
Bizim askerde bu var.

Ama demokrasilerde bu yok!

Komutanların konuşmalarında olan, ancak demokrasilerde olmayan başka şeyler de dikkatimi çekiyor.
Üniter devlet üzerinde konuşuyorlar. Onların gözünde tabu olan bir konu bu.

Oysa böyle bir tabu olamaz.

İsteyen üniter devleti de tartışır demokrasilerde, örneğin federasyon fikrini de savunabilir. Bu yüzden kimse de onu vatan haini veya iç düşman ilan edemez.

Bunun gibi Fransa da üniter devlet. Fakat, bu ‘üniter devlet’in okullarında Fransızca’nın dışındaki bazı diller de seçimlik ders olarak okutulur; bazı azınlık dillerinde eğitim de mümkündür.
Türkiye’de de olabilir bunlar.

İsteyen de savunabilir.

Geçelim bir başka konuya.

Laiklik anlayışı örneğin.        

Üniversitelerde türban yasağının kaldırılması, öyle anlaşılıyor ki, komutanların demokrasi lügatında yazmıyor.
Oysa laiklik anlayışı tek değil. Kiminin anlayışı otoriter, kimininki liberal... Bunların hepsine de demokrasi çerçevesinde yer var.

Komutanlar eğer gerçekten demokrasi diyorlarsa, bazı başka alanlarda da ‘kırmızı çizgileri’ni gözden geçirmeleri gerekir.

‘Ulusal birlik’, ‘ulusal değerler’ demokrasilerde ne demektir? ‘Farklılık’ların ulus-devlet içindeki, AB’nin ulus-üstü yapılarındaki yerleri nelerdir?

Komutanlar eğer içtenlikle demokrasi diyorlarsa, bütün bu açılardan kendi kafalarında mevcut bazı ‘ezberleri’ de mutlaka değiştirmeleri gerekiyor.

Kıbrıs sorunuydu, AB yasaları ve terördü, bu alanlarda da eleştirilecek çok şey dikkatimi çekiyor konuşmalarda.
Demokrasi diyor komutanlar da...

AB yolu diyor komutanlar da...

Ama öyle diyorlar ki, derken öylesine ‘kırmızı çizgiler’ çekiyor, öylesine önkoşullar öne sürüyorlar ki, ortada ne demokrasi kalıyor, ne de AB yolu...

Komutanları dinlerken, tatilde okuduğum düşündürücü bir kitaptan bir cümle aklıma takılıyor:  “Atatürk zamanında tek bir çatlak ses yoktu; herkes onun izindeydi.”(*)

MİLLİYET

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum