1. YAZARLAR

  2. SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

  3. ‘Asgarî elfâz' ile ‘azâmî yalan söyleme san'atı', ve..
SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Yazarın Tüm Yazıları >

‘Asgarî elfâz' ile ‘azâmî yalan söyleme san'atı', ve..

09 Aralık 2022 Cuma 19:49A+A-

 (Grippal bir rahatsızlığın ateş hecmeleri arasında, bakalım, bu yazıyı tamamlayabilecek miyim?)

Ülke iki gündür bir yalan haberle çalkalanıyor.. Güya, 6 yaşında bir kız çocuğu 30 yaşlarında birisiyle evlendirilmiş..

Kur'an-ı MûbinHucûrât Sûresi'nde bize, 'Bir fâasıq size bir haber getirdiğinde, -onu hemen reddedin demiyor- tahkik etmeden kabullenmeyin..' diyor..

Bu haberi yayan gazetenin ve onun üzerine gerçekmiş gibi atlayanların kimler olduğunu bildiğimize göre, bu zehirli iddiaya, her bir Müslüman, ancak 'şeytanî bir tuzak' olarak bakmalıdır. Çünkü, bu 'alçakça' haber, inanç açısından halkın en bozuk kesimince desteklenen bir yayın organının şeytanlığı olduğuna göre, her Müslüman, o konuya daha baştan, 'müstekreh bir tuzak haber ve şeytanî bir tuzak' diye bakıp geçmelidir. (4-5 sene önce de hoca denilen bir kişinin böyle bir söz söylediği iddia edildiğinde, maalesef, o kişi, 'Ben kendi görüşümü değil, geçmişte böyle diyenler olmuştur diye bir bilgiyi aktarmıştım..' diye itiraf ettiği halde, niceleri, maalesef, geçmişteki ne idüğü belirsiz kitaplardan aktarmaları yapmaması gerektiğini bile idrak edemememişken, hâlâ 'çok bilgili, çok ihlâslı.' diye anılmıyor mu?)

'Efendim, 6 yaşındaki, bir kız çocuğu gelinlik fotoğrafı var..' diyenler, sadece bu ülkede değil, dünyanın birçok toplumlarında da, kız çocuklarına gelinlik elbiseler giydirildiği'ni bilmiyorlar mı?

150 yıl öncelerde, Şinasî'ye, 'gazetecilik nedir?' diye sorulduğunda, 'asgarî /en az elfâz (laflar) ile, 'azâmî /en çok yalan söyleme san'atıdır..' demiş imiş..

Elhakk, hâlâ da geçerli değil mi?

*

Sahi, sadece Meclis değil; başkaları da, 'Neyin Gazisi'?

-Kendi deyimiyle-, 'Bay Kemal', 'Meclis'in 'Gazi' olmadığına dair bir nutuk irad etti' diye; kenarından teğet geçmek yerine, ufkumuzu açmalı o sözler..

Gazi, 'gazve eden' demek.. Gazve de, İslâm uğrunda verilen askerî savaşanlar' için kullanılan terim..

Evet, ilk Meclis için 'Gazi' nispeten denilebilirdi..

Çünkü, Ankara'daki ilk Meclis teşkil olunurken, vilayetlerden gönderilecek temsilcilerin, 'dinî salâbet (hassasiyet ve metanet) sahibi kimselerden olmasına dikkat edilmesi' isteniyordu. Ama, Lozan'daki 'barış müzakereleri' sırasında, galip güçlerin, emperyalistlerin dayattığı haritaları Birinci Meclis'in kabul etmeyeceği anlaşılınca, Birinci Meclis'in feshedildiğini hatırlayalım.. Batum, Kıbrıs, Batı Trakya ve (Zaho, Erbil, Kerkük ve Süleymaniye'yi de içine alan) Musul eyaleti, işte o dayatmaların sonucunda, masa başında verildi.

Ondan sonraki Meclis'lerin, 'gazi' sıfatını üstlenebilecek bir nitelikte olup olmadığına gelince.. 'İslâm uğrunda verilen savaş' yerine, milletin inancına, kültürüne, medeniyetine, 13 asırlık inanç yapısına savaş verilmesine dair kanunları çıkardığı ortada iken, o Meclisler 'Gazi' miydi?

Ahmed Cevdet Paşa'nın bir hukuk âbidesi olan Mecelle-i Hukûk-i Osmanî'sini bir kenara atıp, İsviçre kanonik hukukundan aynen tercüme edilip, başına 'Türk' kelimesi eklenmekle, Türk Medenî Kanunu diye anılan kanunun 'Esbâb-ı Mûcibe Lâyihası'nda /gerekçesinde, 'memleketimizde mevcut ekalliyetler (gayrimüslim azlıklar) Lozan Muahedesi'nin, kendilerine kabul ettiği haklardan sarfınazar ettiklerini' bildirirken; 'milletimizi 13 asırdır kuşatan itiqadât-ı muzebzebeden (saçma-sapan inançlardan) kurtarmak için..' kabul ettirilen Kilise Kanunuİslam uğrunda verilen bir mücadele miydi ki, o kanunu ve benzerlerini kabul eden Meclis, 'Gazi' diye nitelensindi.

Bu 'gazi' sıfatı, özellikle savaşta yaralananlar için de kullanılıyordu.

(Haa, 15 Temmuz 2016'daki darbe ihanetine karşı direnişte de, kim, hangi inanç adına direnmişti, onun tespiti de ayrı bir konu..) Kezâ, 100 yıl öncelerde yığınla 'Gazi Paşa'larımız vardı.. 'Gazi Osman Paşa, Gazi Ahmed Muhtar Paşa, Gazi Edhem Paşa' vs..

Ama, sonra, o sıfatın, savaşta yaralanıp yaralanmadığı da ayrı bir konu olan bir kişiye verilmesi, halkın onu İslâm yolunda mücadele eden bir kimse olarak kabul etmesi için bir yanıltmaca, kandırmaca olduğu açıktı.

Ki, Kâzım Karabekir Paşa , bu konuda nasıl tongaya düşürüldüğünü çok sonraları çok açıklı bir şekilde anlatacaktı, hâtırâtında..

*

Evet, sözü 'Gazi Meclis' yakıştırmasından açmışken.. Şu konuya da değinelim:

Geçen akşam, 'Bütçe görüşmeleri' sırasında Meclis'te geç saatlerde bir tartışma yaşandı. CHP'nin İzmir m.vekillerinden birisinin, hırçın konuşması sırasında, birilerine 'o.... çocuğu' dediği iddia olundu. Derhal kayıtlara bakıldı, bu sözün 'Meclis'in saygınlığına asla yakışmadığı' gibi sözlerden sonra, o sözün kullanıldığı kanaatiyle, Meclis oturumlarından bir içtüzük hükümlerine göre ceza verilmesi söz konusu olunca, o m.vekili, 'Ben öyle demedim, eğer yalan söylüyorsam, 'o.... çocuğu' olayım..' dedim' demez mi!. 'Merd-i qıbtî, şecaat (yiğit hırsız, doğruluk) arzedeyim derken, sirqatin (çaldıklarını) söyler' sözünü hatırlatan bir durum..

Neyse ki, AK Parti Grup Başk. Vekillerinden M. Elitaş, 'Annesi için de söylemiş olsa bile, o çirkin söz o anne için de söylenmemeliydi..' diye, o m.vekilinin annesine bir leke gelmemesi için yerinde bir itirazda bulundu..

*

Hüzünlü bir ziyaret

7 Aralık günü, İstanbul- Bağcılar- Güneşli'deki 'Lokman Hekim Engelliler Okulu'nu ziyaret ettim, iki saati aşkın bir süre.. Başta müdür Nasuh Deveci olmak üzere bütün öğretmenlerin bu çocuklara nasıl bir anne-baba merhametiyle ve bir ilâhî emaneti korumak hassasiyetiyle baktıklarını bizzat müşahede ettim.. 4-5 kişilik sınıflarda, her sınıfta en azından iki öğretmenin, çoğu 'otistik' olan bu çocukların bir takım kabiliyetler kazanabilmesi için nasıl sabırla çaba harcadıklarını müşahede ettim.. Bir kısmı hiç konuşamıyor, bir kısmı, ne yaptığını bilmiyor, bir kısmı saldıracakmış gibi davranıyor, bazıları resim boyama yöntemiyle meşgul oluyorlar ve bazıları sosyalleşmede bir hayli mesafe almışlar.. Bazan gözyaşlarımı zor tuttum.

Çocuklar sabahleyin evlerinden alınıp getiriliyor, öğleden sonra götürülüyor. Öğle yemeği veriliyor.. Çocukların ailelerine de 3500 lira kadar bakım parası veriliyor.

Bilindiği gibi ailesinde bakıma muhtaç kimselere de ayrıca bakım parası veriliyor.. Tayyib Bey'in sadece bu uygulaması bile, ona edilen dualarla tâçlanıyordur. Lafla değil, icraatla, sosyal devlet; ezilen, korunmaya muhtaç insanlara el uzatılması, 20 yıl öncelere kadar hayal bile edilemezdi ve bu kadarını ekonomik açıdan güçlü devletler bile yapmıyorlar.. İstanbul'da böyle 40 kadar okul varmış..

Bu arada, okullarda, 'erkek ve hanımlar' için birer odanın 'mescid' olarak hazırlanması şeklindeki Bakanlık emrinin yerine getirildiğini de gördüm. Evet, isteyen ibadetini yapar.

*

STAR

YAZIYA YORUM KAT

1 Yorum