1. YAZARLAR

  2. Serdar Arseven

  3. Arınç: “Ya Sine-i Millet ya Sille-i Millet!..”
Serdar Arseven

Serdar Arseven

Yazarın Tüm Yazıları >

Arınç: “Ya Sine-i Millet ya Sille-i Millet!..”

10 Haziran 2008 Salı 03:23A+A-

Hitapla başlayalım:
Sayın Başbakan;
Bugünkü grup toplantısında ne söyleyeceksiniz bilmiyorum... Lâkin ne söylemeyeceğinizi çok iyi biliyorum.

Evet, siz...
Sayıları hayli azalmış bulunan “sağ duyulu”, “cesur” ve “sizi gerçekten seven” vekillerinizin “Anayasa Mahkemesi’ne savunma vermenin manası yok!.. İyisi mi savunma yapmayalım!” teklifine karşı çıkmıştınız...
Şimdi...
“Başörtüsünü” mahkûm eden hukuk katliamı niteliğindeki son karardan sonra...
Bizimle başlayıp “sağ duyulu” vekillerinizin katılımıyla büyüyen...
Ve geldiğimiz noktada, size “çok yakın” medya organları tarafından da dile getirilmeye başlanan “Savunma yapmayın!” fikrine sıcak bakmadığınızı... Ve böyle bir “çıkışı” dile getirmeyeceğinizi biliyorum!..
Varsın olsun... Tarihe not düşmek de önemli...
Anayasa Mahkemesi’nin “yapısı”nın ve “yetkileri”nin gözden geçirilmesi gerektiğini, üyelerden en az yarısının “Meclis” tarafından belirlenmesinin zaruret arz ettiğini vurgularken de yaptığımız buydu aslında...
Demiştik ki;
-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, öyle aklına estiğinde kapatma davası açamasın! Bir küçük memur hakkında bile amirinden izin almaksızın dava açılamazken, koca partilere “idam” davası açmayı zorlaştıran hiçbir hüküm yok. Başsavcılığa Meclis’ten “izin alma” mecburiyeti getirilsin!..
Ve demiştik ki;
-Dünyada böyle bir Anayasa Mahkemesi yok!.. O makama getirilmelerinde milletin zerrece söz sahibi olmadığı 11 üye, parmak hesabıyla bir de ‘Millet adına’ karar verecek, öyle mi!..Bu 11 üye, isterse partiyi, isterse Meclis’i “kapatma” hakkına sahip olacak!.. Hayır; AK Parti bir an evvel harekete geçip, üye sayısını arttırmalı...Bu üyelerden en az yarısını Meclis’in “atamasını” hükme bağlamalı!..Ve üyelerin görev sürelerini (mesela) yedi yılla sınırlandırmalı!..

Evet, bunları yazmıştık da...
Ne yazık ki;
AK Parti’nin ayakları yerde değildi o günlerde...
Orası;
AB’nin “yeterli güvence” olduğuna inanıyordu...
Aydın Doğan’la da pek iyi ilişkiler içindeydi!..
Bakın...
Şimdi geldi aklıma;
Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Sayın Abdullah Gül’ü ziyaret etmiştik, Ankara Haber Müdürümüz Fatih Akkaya’yla birlikte...
O gün...
Sayın Gül’ün gözlerinin içine bakarak şunları söylemiştik, noktası virgülüne:
“Bürokraside acayip kaynama var!..Yakında, bir 28 Şubat süreci ile karşı karşıya kalacağız!.. Şimdilerde, bir takım çevreleri rahatlatmak için gündeme getirdiğiniz Terörle Mücadele Kanunu gibi düzenlemeler, yarın milleti de sizi de vurmak için kullanılır!..”
“O gün” işaret ettiğimiz, “bugün”dü aslında...
Sayın Gül ise daha ileriye bakmaya çalışıyordu, önündeki taşı fark etmeksizin!..
Onu dinliyorduk, hayretler içinde;
-Türkiye, ara dönemleri çoktaaan geride bırakmış!..
-Biz, demode bakış açılarıyla geleceği tahmine çalışıyormuşuz!..
-AB yolundaki reformlar, Türkiye’nin 28 Şubat süreçlerini yaşamasını imkansız hale getirmiş!..
-Biraz rahat olmalıymışız!..
-Hukukun siyasallaştığı günler geride kalmış!..
Bunları anlattı uzun uzun...
İkna olmadık elbet...
Devletin başına geçenin, gerçeklerden iyice koptuğunun farkındaydık, ne yazık!..
Tıpkı Sayın Gül gibi Sayın Erdoğan da...
“AK Parti’ye kapatma davası açacaklar” diyen bazı dostlarını terslemişti, iyi bilirim...
Çok iyi bilirim; bunlardan biri o günlerde AK Parti vekiliydi...
Ve... Eşinin “Yargıda” bulunmasından dolayı bu tür “hazırlıklardan” haberdardı!..
İyi niyetle; AK Parti’nin “mezarının kazılmakta olduğunu” söyleyince Sayın Başbakan’a... Fena terslenmişti!..

Şimdi... Geçmişten ders alarak... Yapılması gerekene bakmak lazım...
Hatırlayın; Fazilet Partililer, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne intikal ettirdikleri davalarını geri çekmişlerdi...
O gün... Kameralar karşısına geçen Saadet Partisi Genel Başkanı Recai Kutan; AİHM’in gerek Refah gerekse Leyla Şahin davalarında verdiği yanlı kararlarla Müslüman toplumlar hakkında önyargılı olduğunu ve mahkemenin adaletine güvenilemeyeceğinin ortaya çıktığını vurgulamış...
Ve... Davayı geri çektiklerini açıklamıştı!..
O dava öyle...
Gelelim bu davaya...
Sayın Erdoğan, davasına bakmakta olan Mahkeme’nin adaletine güveniyorsa problem yok demektir!..
Güvenmiyorsa...
“Savunma”nın anlamı yok demektir!..
Bakın; o günlerde AK Partili olan Sayın Gül’ün “Köşk”e çıkmasını engellemek için hukuka kaç takla attırıldığından...
Anayasa Mahkemesi’nin bazı üyelerinin, “alacakları kararın yönünü” belli eden açıklamalarından vesaire bahsetmeye gerek yok...
Yalnızca “son olay”a bakın göreceksiniz manzarayı:
Şu, “Meclis iradesini hiçe sayan” kararın hangi tartışmaların ardından alındığı, neler konuşulduğu “pornoculuktan mahkum patronun gazetelerine” anlatıldı mı anlatılmadı mı?..
Başkan Haşim Kılıç’ın, “Aramızda mutabakata vardık, gerekçe yayınlanmadan değerlendirme yapmayacağız” demiş olmasına rağmen...
Bir üye veya üyelerden bir bölümü, kartel gazetelerine “içeride neler konuşulduğunu” servis yaptı mı yapmadı mı?..
“Yapmadı” deniyorsa eğer, hadi bakalım;
Anayasa Mahkemesi, “pornoculuktan mahkum patronun” gazetelerini yalancılıkla suçlasın!..
Nasıl suçlayacak ki;
O gazeteler, servis yapılmamışsa eğer, içeride konuşulanları, “çaycı”dan mı öğrendiler?..
Yoksa... Ha ha ha, yine o komik mesele; içeriye “böcek” mi yerleştirdiler?..
Hayır, böyle bir iddia yok!..
Öyleyse... Oy’un renginin belli edilmesi, bir başka ifadeyle ihsas-ı rey durumu var!..
O halde, AK Parti’ye düşen, “hakimi reddetmek...”
“Savunmayı” da geri çekmektir!..
Mevzuat ne derse desin; AK Parti “Hakimi reddettiğini” açıklayabilir...
Bir adım daha atarak; “Sine-i millete” dönebilir!..
Ve böylece AK Parti’yi bile kabullenemeyenleri “asla çözemeyecekleri” bir düğümle baş başa bırakabilir!..
Hiç unutmam:
Zamanında... Sayın Bülent Arınç’ın bir çağrısına yer vermiştik...
O günlerde bir Fazilet mensubu olarak, Erbakan Hoca ile çok yakın çalışma arkadaşlarını “Sine-i millet”e davet ediyordu Sayın Arınç...
Hem de; “Ya Sine-i millet, ya sille-i millet!..” diyerek...
Şimdi... Erbakan Hoca, malûm ev hapsi haksızlığına muhatap.
Gerekli adımları atma sorumluluğu da bir zamanlar kendisine “cesaret çağrısı” yapanlarda!..
Buyurun!..

 

Vakit gazetesi

YAZIYA YORUM KAT