“Akbaba” kafesi...
Halil Berktay’ın ‘lekesiz ilkah’ başlıklı yazısı, ‘hatamızı-eksiğimizi itiraftan kaçınma’ anlamında hemen hemen hepimizi kapsayan genel bir özeleştiri...
Final bölümünden bir parçayı aktarıp, konunun üzerine gidelim..
‘1920’lerden 80’ler ve 90’lara, bu kuruluş mitolojisini kimimiz içselleştirdik, kimimiz hayatta kalmak için inanmış gibi yaptık, kimimiz yalanın büyüklüğünü ve derinliğini tam anlayamadık’...
İlk zamanlarda kendisini bir o tarafa bir bu tarafa koyan ve arada bir orta bölümde yer alan mitoloji yandaşlarının arasında yaşayan Halil Berktay, devamla,
‘Kemalizmin ‘sınıf temelini’ tartıştık, milli burjuva mı, küçük burjuva mı, bürokrat mı diye. Hayalimizde ‘kompradorların’ karşısına diktiğimiz o ‘milli burjuvazi’nin, ilk birikimini etnik temizliklerle gerçekleştiren bir Türk-Müslüman burjuvazi olduğunu anlamadık’... diyor. Doğru tarafı çok da, eksiği ya da yanılgısı yok değil...
•
İttihat ve Terakki dönemini yaşayanımız kalmadı. 20’li yılların ne Sakarya’sından ne Dumlupınar’ından ve ne de İzmir İktisat Kongresi’nden canlı şahitliğimiz mevcut... Amma hatırı sayılır bir vatandaş kitlesi, bizim nesil olarak, halen yaşamaktadır, 6-7 Eylül günlerinden bakiye...
Çeşitli sebeplerden ötürü milli burjuvazinin inşa sürecinde meydana gelen yavaşlamayı endişeyle takip edenlerin, İttihat ve Terakki’nin yarım kalan birikim politikasını tamamlayıcı fonksiyon yükledikleri 6-7 Eylül operasyonuyla Müslüman Türklere fon aktarıldığı bilinen bir vakıa...
Müslüman denildiğinde akla gelen figür, Yusuf Ziya Ortaç’ın Akbaba’sındaki kara kalem çalışmalarında sergilenen ‘keçeleşmiş kara sakal ve kıl basmış kulaklarıyla ayağında takunya’ korkunç bir hilkat garibesi...
Milli burjuvazi kapsamında yer alan özgün Müslüman Türkler ise, azınlık mezarlıklarına defnedilmeyen, ilk birikimleri için İttihat ve Terakki’nin elinden tuttuğu Müslümanlar ve onların 1920’leri takip ederek 6-7 Eylül sonrasına sarkan ardılları...
Akbaba’nın kara kalem çalışmalarında yer alan Müslümanlarla ‘Milli İktisat’ın elinden tutarak Zincirlikuyu’da parsel sahibi kıldığı Müslüman Türk’lerin sınıf yapıları birbirlerinden ters yönde çok farklı...
•
Bu arada bir tıraş hikayesini anlatalım sizlere...
Karagümrük’te rastgele hesabıyla bir berbere uğrayıvermiştik, geçmiş günlerin birinde... Koltukta oturuyoruz. Çift koltuk değnekli ortopedik özürlü bir vatandaş içeri girerek berber ile espri yüklü birkaç kelam sohbetin hitamında selamlaşarak ayrılıp gitti...
Berber takımı biraz çenebazdır ya, başladı bu kişinin geçmişini anlatmaya... 6-7 Eylül operasyonunun kendisine tanıdığı karambol fırsatından istifadeyle bir Rum evine giriyor ve genç madamın yükde hafif nesi varsa torbaladıktan sonra, kadıncağızın uçkur nahiyesinden icabına da bakmayı ihmal etmiyor...
Milli iktisat politikasının lehdar sınıfını oluşturan Aferist Müslümanlar gibi bir Müslüman olmayan bu kahraman, bir süre sonra kafası dumanlı bir kıyaklık anında pencereden zemine diklemesine iniyor... Bu inişin sonunda da piyasadan satın aldığı koltuk değnekleri, 6-7 Eylül kahramanlığının onur belgesi olarak kendisinde kalıyor...
•
Bizim burada demek istediğimiz, birikim transferi konusunda akla gelen Müslüman figürünün, şeflik yıllarının Akbaba’sında kafese tıkılmış takunyalıdan farklılık arzettiğidir...
Hatırlamak ister misiniz lütfen, Kafesçiler tarafından Turgut Özal ve arkadaşlarına yapıştırılan ‘takunyalılar’ etiketini...
Kuruluş felsefesi, sınıflara ayırdığı Müslümanların bir kısmını ilk birikim sürecinde desteklerken, diğer sınıfa da, Akbaba’da aşağılayıp şöyle yüklenir:
Mürteciiii...
•
İttihat ve Terakki’nin zorbalıkla açtığı ‘milli iktisat’ yolunda servetin Hristiyan azınlıklardan ‘Müslüman Türk’lere! transfer politikası, erken Cumhuriyet’te de ‘aferist blok’un yararına devam ettirilmiş ve tamamlayıcı son hamle 6-7 Eylül ile gerçekleştirilmişti...
Dersim’de olsun, Mustafa Muğlalı paşa operasyonuyla olsun kökü kazınmak istenen sınıf mensupları da, öldüklerinde Hristiyan mezarlığına defnedilmeyenlerden oluşmakta idiyse de, Şişli’den kaldırılıp Zincirlikuyu’da toprağa tevdi edilenlere nisbet farklı bir yapıdadır...
Kurucu felsefe hiçbir zaman Zincirlikuyu sakinlerinin anasını ağlatmaya teşebbüs etmemiş, Onur Öymen’in üslup kazasında açığa çıkardığı gibi, bu felsefe, özel amaçla Dersim analarına programladığı ana ağlatma hedefinden milim şaşmamıştır...
Günümüzün ateşli gündemini teşkil eden Kafes planları, Anadolu sermayesinin kendi bilek gücüyle tamamlamaya çalıştığı birikim hareketiyle parçalanan Akbaba kafesinin rövanş hareketidir...
Zavallılık...
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT