1. YAZARLAR

  2. Yavuz Bahadıroğlu

  3. Aile-öğretmen-sokak
Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Yazarın Tüm Yazıları >

Aile-öğretmen-sokak

22 Eylül 2010 Çarşamba 00:08A+A-

Her anne-baba, çocuklarını elbette “iyi” yetiştirmek ister, ne var ki kendileri “iyileşme”ye pek yanaşmazlar. Bu yüzden çocuklarının “iyi” yetişmesini başkalarına (genellikle de öğretmenlere) “ihale” ederler.

...

Çocuğun “iyi” yetişmesi için elbette öğretmenin “iyi eğitim” vermesi şarttır, ancak bu tek başına sorunu çözmez. Aile, mahalle ve okulun işbirliği içinde olması lâzım...

“Mahalle” kavramı çoktan öldüğü için geriye aile ve okul işbirliği kalıyor. Yazık ki bu noktada da büyük bir kopuş var: Öğretmenler yoğun, aileler ise çok meşgul. Tüm geceleri televizyon kemiriyor!

Kendilerini “bilgi” açısından donanımlı hale getirmemiş anne-babalar, çocuklarının muhtemel sorularından kaçıp televizyona sığınıyorlar. Çünkü bilgisizliklerinin ortaya çıkmasından korkuyorlar.

Biraz da bu yüzden anne-babalar çocuklarıyla iletişim kurmuyor, ilgi bağı oluşturmuyorlar. Çocuklarımız giderek yalnızlaşıyor. İçlerinde koca bir boşluk büyüyor!

Oluşan boşluğu varlıksız aileler çocuğa bağırıp çığırarak, varlıklı aileler ise özel okullarda okutup marka elbiseler giydirerek doldurmaya çalışıyorlar.

Oysa anne-babanın görevi, çocuğa “iyi marka” elbiseler giydirip cebine bol miktarda “harçlık” koyarak okula uğurlamaktan ibaret değil.

Saksının (ortamın) çok değerli, çok pahalı olmasının içindeki çiçeğe bir faydası yoktur! Doğru zamanda doğru şeyler yapmazsanız, çiçeğiniz (çocuğunuz) kuruyup gidecektir...

Çocuklarla iletişim kurmanın en iyi yolu, sorularına cevap verebilecek bir kapasiteye ulaşmaktır. Bu da “bilgi” ile mümkündür.

Bilgiye giden yol ise kitaptan geçer.

İlk âyetin “Oku!..” emriyle başlaması ve devamında kalemin övülmesi boşuna değildir. Kitap okumadan çocuk okunamaz!

Budist her Japon yılda 25 kitap okurken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Müslüman beş vatandaşı yılda yalnızca bir kitap okuyor...

Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzde 99’u Müslüman olan vatandaşları, okumaya günde yalnızca 3 saniye ayırırken, televizyon izlemeye 5 saat ayırıyorlar!..

Yani kendimizi gönüllü olarak cehalete muhkûm ettik; bu durumda çocuklarımızın hayata ve derslerine ilişkin sorularını nasıl cevaplandırabiliriz?

Tek çare kalıyor, kaçmak!..

Anne gündüz temizliğe, gece mutfağa, baba ise gündüz işine, gece televizyona kaçıyor. Bu durumda çocuğun sorduğu her soru, “Git babana sor”, “Şimdi televizyon seyrediyorum, sonra gel” geçiştirmesinde, cevapsız kalıyor...

Çocuk biraz üstelese, anne-baba otoritesi azarlamaya başlıyor:

“Canım ya, yorgun argın eve gelmişiz, iki satır film seyredip dinleneceğiz, başıma ekşidin!..”

“İşim var dedim, anlamıyor musun çocuğum?..”

Böyle anne-babalarımız çok...

Bir de çocuklarıyla her akşam muhabbet eden, okulda öğrendiklerini her akşam denetleyen, aklında yanlış kalanlarla, temelde yanlış olanları düzelten, çocuğun sorularını sabırla cevaplandıran anne-babalar var...

Çocuklarına önerdikleri “ders çalışma”yı kendi nefislerinde yaşıyorlar, çocuklarını öğrenmeye teşvik ederken, kendileri de öğrenme çabası içine giriyorlar; aydınlanıyorlar ve çocuklarına yansıyorlar...

Pahalı saksının çiçeğe faydası olmaması gibi, paralı ortamın ve eğitimin çocuğa fayda sağlamayacağını biliyorlar.

Ortam gerçekten çok bozuk: Ancak her şeyi yapısal bozukluğa, ya da sisteme ihale edip kenara çekilemeyiz...

Anne ve baba olarak çocuklarımızdan öncelikle biz sorumluyuz. Çocuklarımızın geleceği en çok bizi ilgilendirmeli: Zira küçük yaşta çocuğa verdiğimiz terbiyenin sonuçlarına onlarla birlikte en çok biz katlanacağız.

Yani devletin, milletin, okulun, öğretmenin, çevrenin, medyanın, hatta dünyanın sorumluluğu bizden sonra geliyor.

Biz sağlam durabilirsek, çocuklarımız beyin ve yürek olarak sağlam olur!

Kendimizi yetiştirmeyi benimsemedikçe, çocuklarımıza ulaşamayız. Yetişmemiz için yüksek okullardan mezun olmamız şart değil: Yüksek okul mezunu öyle çok “cahil” tanıyorum ki... Önemli olan Kur’an-ı Kerim’in “Oku” emrini ihya etmek üzere bir karar verip doğru kitaplara yönelmektir.

Bir şey icad etmek için değil, kendi mucidinizi (Allah) idrak edip çocuklarımıza o çerçevede intikal (ulaşma) için bilgiye ihtiyacınız var.

Tabiî hiçbir kitap bizim yerimize çocuklarımızı yetiştirmez, ancak bu doğrultuda bazı ipuçları verirler, nirengi noktalarda bizi geliştirirler.

Size çocuklarınızla muhabbetinizi geliştirecek donanıma ulaşmakta faydalı olacağını düşündüğüm birkaç kitabımı önermek istiyorum:

“Resimli Osmanlı Tarihi, Tarihimizden Yaşanmış Öyküler, Eşim, Çocuğum ve Ben, Hayatı Aşkla Yaşamak, Yaşam Bir Avuç Gül Bir Tutam Diken”, “Hayata Dilekçe”, “Biz Osmanlıyız ve “Kayıtdışı Tarihimiz” (0212 444 24 14).

Yeri geldiğinde çocuklarınıza tarihten ve hayattan örnekler verebilmeniz için bu kitaplar yardımcı olacaktır.

Böylece çocuklarınızın soruları ve sorunlarından kaçmak zorunda kalmayacaksınız.

Bu konuları içeren daha pek çok iyi kitap var. Mutlaka seçici olun ve doğru kitaplar tercih edin. Yeni ders yılı çocuklarımıza, anne-babalara, öğretmenlere ve tüm milli eğitim camiasına hayırlı olsun.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT