1. YAZARLAR

  2. Asım Yenihaber

  3. Adımız andımız...
Asım Yenihaber

Asım Yenihaber

Yazarın Tüm Yazıları >

Adımız andımız...

08 Aralık 2010 Çarşamba 09:24A+A-

Milli Eğitim Şurası’nda ilköğretim çocuklarına sabah duası yerine okutulan “and”dan vaz geçilmesi teklif edilmiş...

Bakanlık bunu fırsat bilmeliydi.

Fakat fırsatı tepmiş! Bir gün bu “and” çöp sepetine atılacak! Çünkü bu andın çocuklarımızın kimliği ile, kişiliği ile bir ilgisi yok. Aksine, kimliğini, kişiliğini bulmasına engel.

1933’den beri çocuklarımıza musallat edilen bu andın mucidi Dr. Reşit Galip’miş. Zamanın Maarif Vekili. Şimdi çocuklar ne “maarif”i biliyor ne de “vekil”i!

“Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.”

Türk olmak, Arap olmak veya İngiliz olmak bir ahlâk gerektirir mi? Bütün Türkler dürüst müdür? Bütün Arapların yalancı olduğu ne kadar doğru ise, bu da o kadar doğru olabilir. Ya Türklerin çalışkanlığı? Geçelim efendim geçelim!

Böyle koro halinde söyleterek bir ahlâk telkininde bulunulmak, bir maneviyat aşısı yapılmak istenilmiş olabilir mi?

Eğer bir maneviyat telkini sözkonusu ise, ilahi olana, aşkın olana bir atıf lâzım. Bu anlamda andın başlangıçta son haline göre masum olduğunu söyleyebiliriz.

Eğer bugünlerde bir ilköğretim kurumunun önünden and okunduğu sırada geçerseniz, çocuklarımıza okutulan ‘and’ın bu kadar kısa olmadığını fark edersiniz.

Çünkü 1972’de yani 12 Mart muhtırasından sonra “and”a ilave yapılmış:

“Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim.

Ne mutlu Türküm diyene”

İşte maneviyat telkininin adı konulmuş: Çocuklar Atatürk’e and içiyorlar!

1997’de bir daha gözden geçirilmiş and. Bazı değişiklikler yapılmış. Neden?

28 şubat cuntası öyle istediği için! İşte andın son hali:

“Türküm, doğruyum, çalışkanım.

İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir.

Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir.

Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim.

Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.

Ne Mutlu Türküm Diyene!”

“Yasa” olmuş “ilke”! Yasanın, kanunun TBMM tarafından yapılabileceği düşünülmüş olmalı. İlkenin öyle bir mecburiyeti yok!

1933’de, yani icad edildiği zaman metinde yer alan bir kelime çok kısa süre sonra değiştirilmiş: Budun! Şimdi onun yerine millet deniliyor!

“And” ezeli ve ebedi olana, değişmez olana hitaben yapılır. Bütün yeminler onun adınadır!

Bu and değişene, fani olana yönelik. And değişiyor, adına and içilenin adı değişiyor.

1933’de “Gazi Mustafa Kemal” vardı. Adı geçmiyordu ama, onun adına and içiliyordu. Sonra kanunla bu ad değişti. 1935’de, Mustafa tamamen atıldı. Kemal “Kamal” yapıldı ve arkasına da “Atatürk” ilave edildi!

Şimdi söyleyin bakalım: Adımız ne, andımız ne?

YENİ AKİT

YAZIYA YORUM KAT