1. YAZARLAR

  2. Adem Yavuz Arslan

  3. 28 Şubat senaryoları daha inandırıcıydı!
Adem Yavuz Arslan

Adem Yavuz Arslan

Yazarın Tüm Yazıları >

28 Şubat senaryoları daha inandırıcıydı!

02 Aralık 2009 Çarşamba 02:40A+A-

Pazartesi günü 'Hayali delil üretmek' başlığında son dönemde Erzincan'da meydana gelen 'tuhaf olayları' mercek altına almış ve bazı sorular sormuştuk.

Kaldığımız yerden devam edelim. Erzincan Jandarması'ndan bir binbaşı, bir üsteğmen ve bir başçavuşun tutuklanmasına neden olan olayların detayları ortaya çıktı.

Tek cümlelik özetle Albay Dursun Çiçek'in 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' uygulamaya konmuş. Plana göre bazı cemaatlerin evlerine bomba ve örgütsel doküman konacak, sonrasında da baskın yapılarak askeri mahkemede yargılanmaları sağlanacak.

Askerlerin tutuklanmasına neden olan ifadelerin detayları haber sayfamızda var. İddialar yenir yutulur cinsten değil. Bir başsavcı, bir ordu komutanı, bir alay komutanı ve emrindeki askerler organize bir şekilde delil uydurmakla itham ediliyor.

Gizli tanıkların anlattığına göre; jandarma irtibatlı olduğu iki sivile sahte tanıklık yapmaları yönünde baskı yapmış. Göl kıyısında bulunan bombaların emniyete ait olduğu yönünde tanıklık yapmaları istenmiş. Yine bir başka gizli tanığın ifadesine göre ki anlaşılan bir cemaat evinde kalıyor, bomba ve örgütsel doküman koyması için baskı görmüş. 800 milyar gibi bir meblağ önerilmiş, olmamış ailesi tehdit edilmiş.

İfadelerde yer alan bir bölüm var ki üzerinde ayrıca durmak lazım. Gizli tanıklardan birisi tutuklanan binbaşı ve üsteğmenin sözlerini aktarırken şunları söylüyor. Askerler sahte ifade vermesini istedikleri şahsa "Ergenekon davası Amerika'nın desteklediği Fethullah Gülen cemaatinin komplosudur. Polis de Amerikan destekli bir cemaatin hakim olduğu bir teşkilattır. Terörle mücadele edenler cezalandırılıyor" demişler. Bu görüşü bir yere not etmek ve altını çizmek lazım.

Dosyada sadece gizli tanık ifadeleri yok. Teknik veriler tanıkları doğruluyor.

Bu tablo karşısında ne denir? Birileri kendi vatandaşına komplo kurmaktan asla vazgeçmiyor. Senaryolar yazıyor. Dünle bugün arasındaki tek fark da 28 Şubat'ta yazılanların daha inandırıcı olmasıydı.

Nerede bu meslek örgütleri?

Şaka gibi ama değil. Basına yönelik en kapsamlı sansür girişimi bizzat hükümet eliyle yapılıyor. Ama gazetecilik meslek örgütleri, gazete yöneticileri, sivil toplum kuruluşları 'görmedik, duymadık, bilmiyoruz' demeye devam ediyor.

Anlamayanlara tekrar ve basitçe anlatalım. Tele kulak yaygarası bir paravandı. Perde arkasında derin kavgalar var. Böyle gürültülü dönemlerde ise arada yumruk yiyen ilgisiz kesimler de olur.

Yargıdaki dinleme kararları ile ilgili hükümet bir dizi düzenlemeye gidiyor. İzinsiz dinleme ile ilgili TCK 131, 132 ve 133'ün cezalarını iki kat artırıyor. Yani yasa dışı dinleme yapan cezasına katlanacak. Aslında az bile yapıyor. Mümkünse on kat artırsın.

Ama nasıl olduysa bu dinleme tartışmalarının arasına TCK 285 de girdi. 'Yayın yasağını ihlal' maddesi olarak bilinen bu kanun gazetecilerin başının belası. Öyle muallak bir madde ki hiçbir hukukçu 'yayın yasağı ihlali neyi kapsar' sorusuna cevap veremiyor. İddianameden bölüm alıp yazıyorsunuz hakkınızda dava açılıyor.

Zaten mevcut uygulama anti demokratikti. Yazdığınız her yazı yayın yasağı kapsamında görülebilir ve hakkınızda dava açılabilir. Genellikle de mahkûm olup 5 yıl süreyle adli denetime tabi tutuluyordunuz. Bu beş yıllık dönemde bir daha aynı suçu işlerseniz de cezaevini boyluyorsunuz. Bu bile tek başına sansür uygulaması sayılabilir.

Bu anti demokratik uygulama yetmedi şimdi de bu muğlak maddenin cezasını iki kat artırıyorlar. Alt ceza sınırı 2 yıla çekiliyor. Böylece bir gazeteci mahkûm olursa cezası ertelenemiyor, paraya çevrilemiyor. Bu da yetmedi herhangi bir şekilde internete düşen ya da size postayla gelen bir ses kaydı, görüntü ya da ihbar mektubunu yayınlarsanız da ceza alıyorsunuz.

Bu konuyu neredeyse 15 gün önce de yazdık. Şamil Tayyar dışında konuyla ilgili kimse yok. Bir de Cemil Çiçek aradı. 'Bu düzenlemeyi ben yapmadım. Benim projem gibi gösteriyorsunuz' dedi. Doğru. Biz de Cemil Çiçek yaptı demedik. Hükümet yapıyor.

Bizim gazeteci meslek örgütleri, gazete yöneticileri hâlâ tehlikeye uyanmadı. Eğer bu düzenleme çıkarsa bu ülkede kimse gazetecilik yapamaz.

Dünyanın her yerinde yerin altından bir orduya yetecek bomba çıkar, en vahşi katliam planları ele geçirilirse haberi yapılır. Hasan Cemal'in tabiriyle 'buz gibi haberdir.'

Ayrıca unutmamak lazım ki o haberler sayesinde kamuoyu gerçekte ne olduğunu öğreniyor. Gazeteciler susarsa Kafes'ten, Sarıkız'dan, Albay Çiçek'ten, suikast planlarından, darbe girişimlerinden kimin haberi olacaktı? Ergenekon medyanın gündeminde olmasa karartılmayacağının garantisini kim verebilir?

BUGÜN

YAZIYA YORUM KAT