1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. 15 Temmuz: Hatıra mı, hatırlatma mı?
15 Temmuz: Hatıra mı, hatırlatma mı?

15 Temmuz: Hatıra mı, hatırlatma mı?

Mısırlı Dr. Atiye Adlan, 15 Temmuz darbe girişimi ve direnişinin yıldönümü dolayısıyla kaleme aldığı yazısında darbe girişiminin ve halk direnişinin içerdiği mesajlara dikkati çekiyor.

14 Temmuz 2021 Çarşamba 12:01A+A-

Analiz: Dr. Atiye Adlan

15 Temmuz: Hatıra mı, hatırlatma mı?

Askeri darbeler sadece darbenin bir biçimidir. Ancak daha açık ve daha katıdır. Onun dışındakiler daha korkunç ve daha zalimane olabilir. 15 Temmuz 2016 darbesi o kadar küstahtı ki tüm tiksinti ve iğrenme hislerini harekete geçirdi. Ama bariz ve açıktı. Bu nedenle halk ona karşı çıkmaktan ve direnmekten tereddüt etmedi. Lider onları çağırdığında özgür insanlar, geri kalmadı, kalabalık bir şekilde ölümden ve cani katillerden korkmadan ve göğüslerini gere gere sokaklara döküldü. Fakat darbelerin diğer biçimlerine gelince; onların başka bir özelliği var. Yılanın derisinden daha yumuşak ama kafalarında aniden öldürücü zehir ve şiddetli ölümü taşırlar. Şairin dediği gibi:

“Yılanların derisi ve derisinin yumuşaklığı her ne kadar hoş görünse de dokunulduğu zaman değişme durumunda dişlerinde zehir ve ölüm var”.

Türkiye tarihinin en büyük ve en tehlikeli darbesi, şimdi hızla kontrolü ele geçirmeye çalışan darbedir. Bu darbe, Türkiye halkının içinde pusuya yatmış olan, her türlü aldatma ve hile yöntemlerini kullanan, feraset sahibi kişilerin görmediği, zeki kişilerin ulaşmadığı, neredeyse büyük güçlerin koltukları için rekabet düzeyine Türkiye’yi götürdüğü bir darbe olmakla birlikte kalkınma projesine suikast düzenlemek için siyasetin atına binen korkunç bir ejderhadır. Kutuplaşmak için birbiriyle çelişen, birbirinin karşıtı olanları bir araya getirmeyi sağlayan ve kışkırtmak için de vasıta olarak kitle toplumunu alan bu şüpheli hareket, boş (karikatür), proje ve vizyon olarak adlandırmaktan utanmadığı yanılsamalardır.

Alevlenmeden, yalan ve kusurları ortaya çıkmadan veya kendi zayıflığı nedeniyle zaman faktörü ile düşmeden önce planını uygulamak için zamanla yarışan bir devrimle karşı karşıyayız.  Onlar, insanların çok az önem verdiği dosyalar aracılığıyla siyasi baskı ve medya propagandası uyguluyor.  Bu dosyalardan bazıları insani dosyalardır. Bilinen ve müşahede edilen bir durumdur ki Türkiye, insan boyutunu dikkate alma, özellikle Müslümanlar olmak üzere güçsüzlerin sorunlarına ihtimam gösterme konusunda tüm dünya ülkelerinin önündedir. Zaten beş asır veya daha fazla dünyaya adaletle hükmeden bir topluma yakışan da budur. Ancak bunların hiçbiri seçmeni ilgilendirmiyor. Bu dosya raydan çıkmış ekonomik durumla irtibatlıysa ve eğer sıradan vatandaşlara pahalılığın, enflasyonun ve paranın değer kaybının nedeni işte güçsüzlere yönelik bu insani tavırdır denildiyse siyasi iktidar büyük bir sıkıntıya düşmüş (demektir.) Zira ne ilkelerinden vazgeçebilir ne de insanların öfkelerini engelleyecek bir araca sahiptir.

İkinci dosya, Türkiye halkının kültür ve medeniyetini diriltme dosyasıdır. Hiç şüphesiz ülkenin yeniden ihyası projesini temsil etmesi açısından bu gayet hassas ve karmaşık bir dosyadır. Bu durum, büyüyüp gelişen bütün ulusların gelişiminde de harekete geçirici bir güç ve kalıcı bir emniyet valfini temsil etmesi açısından böyledir.  Ve şimdi bu dosya, takıntıların ve korkuların rahatsız edici süreciyle ve halka özgürlüklerinin tehlikede olduğu ve laikliklerinin uçurumun eşiğinde olduğu mesajını ileterek sıkıştırılıyor. Öyle ki onları bu mesajın yanlışlığına ikna etmek külfetli,  kimlik projesinden döndürmek ise daha da meşakkatli olacaktır. Kulelerindeki kemancılar (holiganlar) toplum içindeki bu diyalektik sahneyi eğlendiriyorlar. Onlar bir şey kaybetmezler, belki kazançlarını gayr-ı meşru şekilde katlıyorlar. Öyle ki kendilerini alternatif olarak öne atıyorlar. Hâlbuki onlardan birine bir keçi sürüsü teslim edilse ya resiflerde kaybeder ya da kurtlara hediye eder!

Üçüncü dosyaya gelirsek; o da dış ilişkiler dosyasıdır. Çoğu zaman halk avcılarının (demagogların),  cehennemi küresel güçlerle nasıl mücadele edileceğini pek anlamaması, jeopolitik sınırlar ile coğrafi sınırları ayırt edememesi, halkın genelini yalnızca ekmek davası ve geçim derdinden başka bir şeyin ilgilendirmemesi ve siyasi kararların bağımsızlığına önem verme konusunu çok az kişi dışında kimsenin umursamaması, bütün bunlar bu işin takipçilerinin (aldatanların) insanlara adeta içinde duvarları güllerle süslenmiş saray gibi vatanlarının olduğu hayali bir cennet satmayı çok kolaylaşıyor. (Öyle bir cennet ki) Başkalarıyla hiçbir sorunu olmayan (sıfır problem) bir çevrede... "Ortadoğu’dan bize ne? Komşu ülkelerden bize ne? Şunlar bunlar bizi ne ilgilendirir?" demenin artık kabul görür hale geldiği bir ortam… Bu kemancıları (alaycıları) halkların bilinci pek ilgilendirmiyor. Eğer bunlar devleti yönetmiş olsalardı küresel güçlere itaat edeceklerdi. Ve o gün bu sistem ne onlara ne de halklarına merhamet etmeyecekti. Ve yine o gün millet kaybettiklerini telafi edecek fırsatı bulamayacaktı. Çünkü darbe politik yapının kökünü hedef almış olacaktı. O vakit herkes pişman olacaktı ancak iş işten geçmiş olacaktı.

Zalim askeri darbenin karşısında duran halkın bizzat kendisi aynı şekilde medya kılığına bürünen siyasi darbeler karşısında da durması gerekir. Halklar tarihin derinliklerine uzanan köklü kimlikleriyle ve vatanseverlikleriyle kalkınmanın önünde duran her türlü girişimi bertaraf etmeye muktedirdirler. Bu da hilelere başkaldırma, bozgunculuğu reddetme ile ve yıkıcı ve geriletici çağrılara tenezzül etmeme ile olur.

Bu bilinçli hareket noktası ile yola çıkarak 15 Temmuz bir hâtıra ve hatırlatma vesilesi olur, zaferle kutladığımız ve şehitlere dua ettiğimiz  şerefli bir anma, aynı zamanda bilinci taze tutmak ve hangi surette gelirse gelsin bütün askeri darbelerin önünde durmak için gayretleri harekete geçiren bir hatırlatma olur. Ebrâr şehitlere selam olsun. Türkiye onurlu ve hür bir şekilde, güçlü bir kale olarak yaşasın…

 

HABERE YORUM KAT

6 Yorum