Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yazarın Tüm Yazıları >

10 Kasım

10 Kasım 2009 Salı 02:11A+A-

“On kasım” olur da “10 Kasım” yazılmaz mı? Adettendir.. Mustafa Kemal’le ilgili aslında kimsenin fazla bir bilgisi yoktur..

Aslında resmi tarih açısından sorun yok.. Siz 1. İnönü Savaşı oldu mu, olmadı mı diye tartışadurun, Harp Tarihi Akademisi’nde 500 sayfalık 1. İnönü Savaşı’nın bütün detayları vardır..

Her 10 Kasım’da hep İnönü’yü düşünürüm.. Sahi 10 Kasım gecesi İnönü niçin Mustafa Kemal’in yanında değildir?. Ya da nerededir?. Sahi Mustafa Kemal vasiyetinde niçin İsmet Paşa’nın çocuklarına filan okul harçlığı verilmesini vasiyet eder? Mustafa Kemal gibi bir şahsın vasiyeti gerçekten bize açıklanan kadar mı?

“Saat 9’u beş geçe / Atam Dolmabahçe’de!” Sakın Mim Kemal Öke o sabahın gecesinde biraz nefes alsın diye Boğaz’a açılmış olmasınlar.. Ve daha gece yarısı olmadan Mustafa Kemal yatağına bitkin şekilde uzanmış olmasın ve kendinden bir daha haber alınmamış olması ihtimali yok mu?

Kemalistlerin Mustafa Kemal’e yaptığını, sanırım muarızları ona yapmamıştır..

Mustafa Kemal’in vasiyetini açıklayabilir misiniz? Ya da Latife hanımın mektuplarını, anılarını yayınlasanıza.. Nutuk’u tahrif edenler, Mustafa Kemal ve ailesine sansür uygulayanlar bunlar değil mi?

Güya CHP, Mustafa Kemal’in mirasını koruyor.. Hayır korumuyor, sadece mirasını ve siyasi rantını tüketiyor o kadar.. Nutuk’u sadeleştiriyoruz diye tahrif edenler de bunlardı. Ama Mustafa Kemal’i Kemalistlerin elinden kurtarmak mümkün olmadı..

Mustafa Kemal, Ergenekoncuların elinde, İlhan Selçuk, Balbay taifesinin Cumhuriyetçilerinin ve CHP’lilerin elinde toplumun milli değerlerine, inancına, kültürüne, kimliğine karşı daima tehdit olarak kullanılmaya çalışıldı.. ADD’ye, ÇYDD’ye baksanıza.. En Atatürkçü geçinen paşalar Ergenekoncu çıkmadılar mı? Batılıların “Bizim çocuklar” dediği darbeler hep Kemalizm adına yapılmadı mı?

Osman Nuri Çerman, 1960’larda “Türkün dini Kemalizm’dir” diye bir kampanya başlatmıştı.. Laik bir adamı, birinin Peygamberi ilan etmeye kalktı birileri.. Onun için ölümünün ardından Behçet Kemal Çağlar bir de “mevlid” yazdı ona.. Ellerinden gelse, Kur’an-ı Kerim’den ahkam ayetlerini çıkartıp yerine Nutuk’tan parçalar koyacaklardı..

İşe bakarsanız, Mustafa Kemal türbeleri yasakladı, Kemalistler ona türbe yaptılar. Hem de ne türbe.. Mehmet Doğan’ın deyişi ile “M. Kemal’in arzusu olmamasına rağmen, Anıtkabir’i inşa ederken bir putperest Yunan tapınağını kopyalamaktan da çekinmediler!”

“Kabe arabın olsun Çankaya bize yeter” diyen de vardı, “Anıtkabir Kabemiz” diyen de.. “Bu taş daha kutsaldır o Kabe’nin taşından” diyerek “ilah gibi bir heykel” diye Mustafa Kemal’in heykelini işaret eden de! (Bakınız, Cumhuriyetin 15. Yılı Şeref kitabı. CHP Yayını. Cumhuriyet Matbaası-İstanbul) Mehmet Doğan da zaten yazısının başlığını onun için olmuş olsa gerek “Tapınak mı, Türbe mi?” koymuş..

Mustafa Kemal Cumhuriyeti kurdu ama Kemalistler onu, ancak monarşilerde olan ve zaten tek adam rejimi olduğu için monarşi denildiği halde Mustafa Kemal’i “tek adam” ilan ettiler.. Birilerinin daha Cumhuriyetin 10. yılında Mustafa Kemal’e “Führer” diye kartvizit bastırdığını ve 10. Yıl albümüne Hitler’den mesaj alındığını biliyor muydunuz? Führer, biliyorsunuz, Almanca’da “ulu önder” demek.. Bununla kalsalar iyi, bizimkiler bir anda Almancı olup, Hitler gibi bıyık bıraktılar.. Geçen gün yazmıştım bunu bir vesile ile.. Aslında CHP, TSK ve ADD ile Cumhuriyet gazetesi ve İP’in elinden kurtulmadan Mustafa Kemal’e rahat yok!

Merak ediyorum, bugünkü tartışmalara adı karışanlar nasıl Anıtkabir’e çıkıp o defteri imzalayacaklar?.

Birileri bu konuyu vesile ederek ortalığı karıştırmak isteyecektir yine.. Kimileri de mangalda kül bırakmayacaktır. Kimileri için ise Anıtkabir artık bir ağlama duvarıdır.. 29 Ekim’le 10 Kasım arası bizim ulusalcılar sokağa çıkacaklardı.. 10 Kasım geldi, bir şey yok.. Akıllandılar mı, yoksa artık kimseye sözleri mi geçmiyor bilmiyorum.. “ ‘Atatürk Tanrı’dır, üşümez, acıkmaz, yorulmaz ve de eleştirilemez’ yaklaşımı genç kuşakları Atatürk’ten uzaklaştırdı. Bıktırdı” diyor Engin Ardıç yazısında.. 10 Kasım günü, okulda koşup güldükleri için ceza aldıklarını anlatıyor. 10 Kasım günü sinemaların, eğlence yerlerinin, meyhanelerin kapanmasını eleştiriyor.. “Sözde Atatürkçülük adına yapılan saçmalıklara ve rezilliklere de karşı çıkacağım” diyor haklı olarak, örnekler veriyor.

Güneş Dil teorisini hatırlayan var mı artık? Ya da gerçekten 6 okun tamamını savunanı sormuyorum, bir çırpıda bu “6 umde”yi sayacak kaç kişi var aramızda?. Kaç kişi Halkçılık ve Cumhuriyetçilik arasındaki farkın ayırdında, bana söyler misiniz? Hem de bu kadar çok “Atatürkçülük” yapılmasına rağmen.. Karga kovalamaktan başka akıllarda kalan ne var, ailesini bile bilmiyoruz Mustafa Kemal’in. Dede, amca, teyze, hala, kim bunlar? Nerede yaşıyorlar?. Ne haldeler?. Açık oy gizli tasnifi savunan var mı bugün?. İstiklal Mahkemeleri’ni savunan kaç kişi kaldı?. Kemalistler “Ulusalcı” kadroların elinde perişan oldular bugün..

Mustafa Kemal Trablus’tan gelip, Sofya’ya giderken uğradığı Bad Godesberg’de İbrahim İhsan’ın yanına niçin gitti? Kim bu İbrahim İhsan? Bunu, Trablus’ta İtalyan topçusunun açtığı bir ateş sonucu, bir şarapnel parçasının, girdikleri sipere çarpıp, fırlattığı kireç taşı Mustafa Kemal’in gözüne çarptığında onu tedavi eden Sadi Borak’a sormak gerekti. “Borak” bu soyadı niçin aldı biliyor musunuz?

İbrahim İhsan hakkında İngiliz arşivlerinde ne gibi bilgiler vardır, bakmak gerek..

Kurgulanmış bir resmi tarihin ne kadar gerçek olduğu ortada.. O zaman asıl kurgulanan siyasi gerçek neydi? Bunu düşünmek, araştırmak da size kalıyor.. Mustafa Kemal’i tabulaştırmak isteyenler bana kalırsa asıl bu gerçeği gizlemeye çalışıyorlar.. Onun için Mustafa Kemal’le ilgili bilgi ve belgelerin, Latife hanımın evraklarının açıklanmasına karşı çıkıyorlar.. “Çünkü o zaman tarihi yeniden yazmak gerekebilir” diye düşünüyorlar.. Sahi, Abdurrahim Tunçak evlatlık mıydı, ya da oğlu mu? Tunçak o serveti nasıl elde etti? Can Dündar’a sormak gerek. O konuştu son olarak.. O bir sır!

Herkes eline bir şecere alıp çıkınca işler daha da karışıyor. Her gün biri bir iddia ortaya atıyor. Mustafa Kemal’in ailesini arıyoruz! Atadan, Atatür. Murat Bardakçı akrabalık ilişkisi ile ilgili şu soyisimleri veriyor: Söğütlügil, Orcay, Kanıpak, Anul, Özdamar, Evyapan, Altay, Apaydın, Gülenç, Erbatur, Yorgancı, Tosun ve Eke. Dr. Ali Güler’in “Karamanlı Sarı Paşa”sında anlatılanlar ne olacak şimdi? Aslında kim ne söylerse söylesin; yeter ki söylesin. Gerçeği bu söylenenlerden damıtacağız..

Mesela artık Şemsi Efendi’nin kim olduğunu, o mektebin nasıl bir mektep olduğunu biliyoruz..

Devletin Mustafa Kemal üzerindeki ipoteği kalksa, onun mirasını koruduğunu söyleyen CHP bu gerçeklerin açıklanmasını engellemese gerçekle yüzleşeceğiz.. Bir 10 Kasım’da daha bir ulus kendi tarihine ilişkin gerçekleri arıyor.. Ve her on kasım bu talebimizi dillendirmek için artık yeni bir vesile oluşturacaktır..

Bardakçı diyor ki; “Bu sene Atatürk’ün doğumunun 128., hayata veda etmesinin 71., Cumhuriyet’in ilânının da 86. yıldönümü... Başka türlü ifade edeyim: Atatürk’ün doğumunun üzerinden 128, vefatından buyana da 71 sene geçmiş. Şimdi kendi kendimize bir soru soralım ve cevabını bulmaya çalışalım: Aradan geçen bu uzun seneler zarfında Atatürk’ün tam bir şeceresi, yani soyağacı çıkartılıp yayınlandı mı? Yani hem anne hem baba tarafından ailesinin nerelere uzandığı, dedelerinin, amcalarının, halalarının, dayılarının kimler olduğu, bu aile büyüklerinin soylarının devam edip etmediği, Atatürk’ün şu anda hayatta bir akrabasının yahut akrabalarının bulunup bulunmadığı hususlarında konuyu tam olmasa bile tama yakın şekilde ele alan bir çalışma yapıldı mı? Merak edip aradığınız takdirde bulamazsınız, zira böyle bir çalışma her nedense yapılmamıştır ve yoktur!”

Selam ve dua ile.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT

4 Yorum
  • Rota.Sakarya / 10 Kasım 2009 13:03

    Sn.DİLİPAK;SİZİN YAZDIKLARINIZ,BİLDİKLERİNİZİN BELKİ BİNDE BİRİ.SORUYU SORUP CEVABINI VERMİYORSUNUZ...

    Ama sizde haklısınız."Fincancı katırları ürkebilir".Yıllar önceki kitapların devamı gelmedi.

    İbrahim İhsan ve Şemsi Efendiye gelince;(asıl adı Şimon Zwi=Sevi)Sabetaycıların Kapancılar koluna mensup olup,1851 yılında Selanik’te,Abdi Efendi ve Rabiâ Hanım’dan doğmuş;1917 de İstanbul'da ölmüştür.

    Kapancı olduğu halde,Üsküdar Bülbülderesi’nde Selanikli-Sabetaycılar mezarlığında,Karakaşlar bölümüne defnedilir.Cemaatten Makbule Hanımla evlenir,Ma’rife Ve Yektâ adlı iki kızı olur.Yekta,Şemsi Efendi’nin akrabası ve okulunda yetiştirdiği İbrahim İhsan’la evlenir ancak bu evlilik bir gecede sona erer.

    Sabetaycılar,eğitime çok önem vermişlerdir.Bu alandaki asıl atılımları,kendi kurdukları Terakki ve Feyziye mektepleriyle olmuştur.Her iki mektep grubunun temelleri Atatürk’ün Selânik’teki öğretmeni Şemsi Efendi=Şimon Zwi tarafından atılmıştır.

    Şemsi Efendi;Selanik rüşdiyesini bitirir.Bunun yanısıra hususi olarak,önce Arapça ve Farsça dersler alır.Ayrıca,İbranice ve Selanik’teki Alliance İsraélite okulunda da Fransızca öğrenir.

    Rüşdiyeyi bitirdikten sonra eğitime ve öğretmenliğe merak saran Şemsi Efendi daha genç yaşında,okula gitme imkanı bulamayan Sabetaycı çocuklara özel öğretmenlik yapar.

    Hedefi Selânik’te Sabetaycı Cemaate yönelik Avrupaî tarzda eğitim veren okul açmak olan Şemsi Efendi;burada yabancı bir okulda Türkçe öğretmenliğine başlar.1872’de ilk özel okul açma iznini alır.

    Çarşamba tekkesi karşısında tek katlı bir binada ilk okulunu açar.Sadece Sabetaycı Cemaat çocuklarına Avrupai tarzda eğitim veren bu okul,Sabetaycıların Terakki ve Feyziyye mekteplerinin nüvesini oluşturacaktır.

    Önce kısa süre mahalle mektebine giden M.Kemal'de sonra babası tarafından bu okula getirilir.Mustafa Kemalin ilk ciddi öğrenimi buradadır.Şemsi Efendi bu yüzden Atatürk'ün Hocası ünvanını alır.

    Yanıtla (0) (0)
  • Rota.Sakarya / 10 Kasım 2009 13:02

    1879 yılında Selanikte Terakki mektebi kurulur.

    Kabbala mistisizminden etkilenen Şemsi Efendi,Karakaşlarla Kapancılar grubunu yeniden birleştirme çabalarına girer.

    Hatta bu amaçla,kendisi Kapancı olmasına karşın,Karakaşlar grubu ile anlaşarak 1884’te onlara ilk Feyziye mektebini kurar.

    Ilgaz Zorlu’ya göre Şemsi Efendi; aynı zamanda en büyük Sabetaycı Kabbalistlerden ve Kabbala üstadlarından biriydi.Hatta,kendi mektebinde Sabetaycılık eğitimi verdiği de bilinmektedir.

    Balkan Harbi sonrası Selanik Osmanlılar tarafından kaybedilince,Şemsi Efendi buradan göç etmek zorunda kalır.

    Önce,İzmir’e yerleşmek isteyen Şemsi Efendi İstanbul’a gelmek zorunda kalır.İstanbul’da Fatih Kız Lisesine Fransızca öğretmeni olarak tayin edilir.

    Ancak bir süre sonra sağlığı bozulmaya başlar.1917 yılında İstanbul’da vefat eder.

    93 harbi sonrasından başlayarak,Balkanları terk edip İstanbul ve başka şehirlere göç eden Sabetaycılar,Selanik ve çevresinde kurdukları müesseseleri de geldikleri yerlere taşırlar.

    Feyziye ve Terakki mektepleri sadece İstanbul’da değil İzmir,Bursa,Manisa ve İzmit gibi merkezlerde de kurulur.Sabetaycılar İstanbul’da özellikle Nişantaşı,Şişli,Teşvikiye de toplanmıştır.
    *** *** ***
    Sayın Dilipak;\"BİR 10 KASIM’DA DAHA BİR ULUS,KENDİ TARİHİNE AİT GERÇEKLERİ ARIYOR...\" diyerek;
    (Kurgulanmış bir resmi tarihin ne kadar gerçek olduğu ortada.O zaman asıl kurgulanan siyasi gerçek neydi?Bunu düşünmek,araştırmak da size kalıyor.

    Mustafa Kemal’i tabulaştırmak isteyenler bana kalırsa asıl bu gerçeği gizlemeye çalışıyorlar.

    Onun için Mustafa Kemal’le ilgili bilgi- belgelerin,Latife hanımın evraklarının açıklanmasına karşı çıkıyorlar.\"Çünkü o zaman tarihi yeniden yazmak gerekebilir\" diye düşünüyorlar.)demiş.

    Ayrıca,(Devletin Mustafa Kemal üzerindeki ipoteği kalksa,onun mirasını koruduğunu söyleyen CHP bu gerçeklerin açıklanmasını engellemese gerçekle yüzleşeceğiz.)DİYORSUNUZ.Sonuna kadar haklısınız.Ama görev BİZE DEĞİL,siz yazarların

    Yanıtla (0) (0)
  • Rota.Sakarya / 10 Kasım 2009 13:00

    Sn.DİLİPAK "MURAT BARDAKÇI'NIN ATATÜRK'ÜN ŞECERESİNDEN BAHSETTİĞİNİ SÖYLÜYOR...

    Acaba Bardakçı'nın elinde,babası merhum İlhan Bardakçı'dan kalan hiç bir belge yok mu? O da cesaret edlp bu tabu konulara derinlemesine neden girmiyor?

    Bu şecere konusunda NTV Tarih Dergisinindeki yazı üzerine,Habertürk TV deki programda "Atatürk'ün baba tarafının şeceresi yoktur" demişti.

    Gerçekten dergide,Atatürk'ün;1924 yılında Bayındırlık Bakanı olan kuzeni Süleyman Sırrı Bey ile birlikte hazırladığı soyağacı,sadece ana tarafına aittir.

    Böyle bir işe başlayan insan,baba tarafını da araştırıp çıkarmaz mı? Atatürk'ün Ali Rıza beyin ünlü fotoğrafı için,"bu bizim peder değil" demiştir.

    GELELİM "İBRAHİM İHSAN KİMDİR" MESELESİNE...
    Sn.Dilipak;siz bu soruyu en az 10 ayrı yazınızda böyle birer kılçık şeklinde sordunuz.Ama bir türlü,tam ve yalın gerçek nedir yazmadınız.

    Ben bu seride biraz önce,İbrahim İhsan'ı Şemsi Efendinin okulunda yetiştirip,kızı Yekta ile evlendirdiğini yazdım.Ancak bir gün süren bu evliliğin hemen bittiğini,hakkındaki siyasi suçlamalardan dolayı Selanik’i terkettiğini Veli adlı bir oğlu olduğunu yazamadım.

    Benim bulabildiklerim bu kadar.Siz bir himmet etseniz de,İ.İhsan'ın Atatürk'le bağını,onu neden ziyaret ettiğini,neleri konuştuklarını bir yazsanız iyi olmaz mı.Yoksa daha zamanı değil mi?

    Sn.Dilipak;"ATATÜRK ÖLDÜĞÜNDE,İNÖNÜ NEDEN YANINDA DEĞİLDİR?" diye soruyorsunuz.Vee...

    "Sahi Mustafa Kemal vasiyetinde niçin İsmet Paşa’nın çocuklarına filan okul harçlığı verilmesini vasiyet eder?" deyip,bir başka çetrefil konuyu gündeme getiriyorsunuz.

    Dokuz yıl önce rahmetli olmuş bir arkadaşım vardı.İstiklâl Harbine gerçekten katılan Sakaryalı Milisler,Halit Molla,Yahya Kaptan,Osman Kaptan gibi Gazilerle,Harb Malûlü Gaziler Derneğinde birlikte olmuştu.

    Onlardan dinleyip,sohbetlerimizde aktardığına göre Atatürk aslında,İnönü'nün son döneminde ortadan kaldırılmasını istemiş;kendisine de işin olduğu söylenmiş.Vasiyette çocuklarına pay bırakılmasının sebebi bu olmalı.

    Yanıtla (0) (0)
  • Rota.Sakarya / 10 Kasım 2009 12:58

    Sayın Dilipak'ın,Murat Bardakçı'dan naklen,"Atatürk'ün akrabalarının bilinmeyişi veya olmayışından bahsetmesi" üzerine Habervaktim'de bazı yorumculara cevaben aşağı daki yorumumu yazmıştım.

    "M.KEMAL'İN AKRABASININ NEDEN ARIYORSUNUZ" diyenlere...

    Ünlü Napolyon;"Bütün basarılarımı gençliğimde çektiğim açlık ve çilelere borçluyum" diyerek aslında bir itirafta bulunmaktadır.

    Çünkü ailesinin çok düşkün-fakir olduğu bilinir.Kendisine bu durum söylendiğinde kızarak "Benim ailem BEN'le başlar"der.

    Bizimkiler de bu yolda galiba!

    Bir başka sözünde "Düşmanınızla devamlı savaşırsanız,ona bildiğiniz bütün taktikleri öğretmiş olursunuz."diyor.
    Bizler de savunmayı bu yoldan öğrendik galiba.

    "Bütün devletler hazımsızlıktan ölür." sözü de sanırım bize göre!

    Son olarak "Savunma halindeki birlik yenilmeğe mahkûmdur." ve "İnsan üniformasının adamı olur." der.

    Bu söz ve görüşleri de günümüzdeki bazı olaylara uyar mı bilmem? Takdirlerinize sunuyorum...

    Yanıtla (0) (0)