1. YAZARLAR

  2. Mahmut Akpınar

  3. Uludere'de ne oldu?
Mahmut Akpınar

Mahmut Akpınar

Yazarın Tüm Yazıları >

Uludere'de ne oldu?

10 Ocak 2012 Salı 00:19A+A-

Ülkede 30 yıldır terörle mücadele adına bir tiyatro oynanıyor; yurdum insanı Türk'üyle, Kürt'üyle kirli bir savaşa malzeme yapılıyordu.

Karakollar basılıyor, Mehmetçikler ölüyor, Anadolu'nun her yerine al bayraklar dağılıyor ve birilerinin arzu ettiği şekilde gerilim ortamı oluşuyordu. "Terörle mücadele" denerek Kürt köyleri basılıyor, köyler boşaltılıyor, insanların onurlarıyla, gururlarıyla oynanıyor ve bir bölgede güvenlik üretmesi gereken kurumlar eliyle insanlar "terörist" olmaya, "devlet düşmanı" olmaya zorlanıyordu. Zaman zaman bu tabloya isyan edenler, karanlık senaryolara direnenler oldu. Ama Eşref Bitlis'ten Kazım Çillioğlu'na, Rıdvan Özden'den Uğur Mumcu'ya kadar karanlığa ışık tutmaya çalışanların hepsi ortadan kaldırıldı. Örgüt de kendi içindeki karanlık noktalara itiraz edenleri infaz etti. Dışarıda planlanan, ama içeriden çanak tutulan, destek gören bir proje, kararlı bir şekilde bu günlere kadar getirildi.

Bazı kurumlar-kesimler terörü, "devlet ve toplum üzerinde hakimiyet kurma", "siyaset ve sivil hayat üzerinde inisiyatif sahibi olma" aracı olarak gördüler. Bu nedenle teröre öldürücü darbeyi vurmayı, yok etmeyi düşünmediler. Darbe öncesi dönemlerde (1960, 1971, 1980) olduğu gibi çatışmayı, huzursuzluğu, kamplaşmaları varlıklarının ve etkinliklerinin sigortası olarak gördüler. Silahı, kanı ve ölümleri demokrasiye, yönetime müdahale aracı olarak değerlendirdiler. Son oyun öncekilerden daha tehlikeliydi. Zira ayrılıkçı örgüt bir araç olmaktan çıkmış, ülkeyi tehdit eden, vatandaşı ayrıştıran, devletin varlığına, bekasına kasteden bir hal almıştı. Buna rağmen, (muhtemelen) dışarıdaki odaklar adına hareket eden kurum(lar) içindeki birileri örgüte alan açmaya, Mehmetçik'in-vatandaşın kanını feda etmeye devam ettiler...

YENİ DÖNEMİN ZAAFLARI

2011 yılında, ilk defa sivil otorite terörle mücadelede etkili hale geldi; inisiyatif almaya başladı. İlk defa asker kişiler hükümetin emrinde, onların çizdiği rotada ve diğer güçlerle işbirliği içinde terörün üzerine gitmeye başladılar. 30 yıldır ilk defa terörle mücadelede böylesine bir kararlılık ve koordinasyon ortaya konuldu ve sonuçları alınmaya başlandı. Örgüt, sınırlarımız içinde var olduğu yıllardır bilinen, ama dokunulmayan kampları son 3-4 ay içinde terk etmek zorunda kaldı. Örgütün kalıcı gördüğü ve klimalı-donanımlı çok katlı mağaralarla, binalarla, sosyal tesislerle, konferans salonlarıyla donattığı Kazan Vadisi gibi, Cehennem Deresi gibi kamplara girildi; cephanelikleri ele geçirildi. Otuz yıldır ilk defa mülki amir-asker-polis-jandarma ortak iradesiyle örgütün üzerine gidildi. Bu kısa, ama kararlı dönemde örgüt 700'e yakın kayıp verdi ve feleği şaştı. Aynı zaman diliminde şehirleri teslim almış, devlete paralel yapılanmış KCK denilen yapının üzerine gidildi. Örgüt, kırsalda ve kentlerde köşeye sıkıştı; çok zor durumda kaldı. İlk defa güvenlik birimleri çabalarının sonucunu almaya başladılar. Vatandaş ilk defa terörün bitirilebileceğine inandı. Kürtler son 3-4 yılda örgütün, "az kaldı, yakında devleti kuruyoruz; bize teslim olmaktan başka şansınız yok!" tehditlerinin ve söylemlerinin altının boş olduğunu gördü. Örgütün şerrinden çekinen, sessiz ama çoğunluk Kürtler ilk defa örgüte karşı sesini yükseltmeye, dik durmaya başladılar. Örgütten kaçışlar, dağdan inmeler, teslim olmalar; yani çözülmeler başlamıştı ki Uludere faciası oldu.

Uludere'de yaşanan, hatadan, yanılgıdan öte çok planlı bir projeye benziyor. Olaydan haftalar önce Fehman Hüseyin'in oradan geçeceğine dair istihbaratlar geliyor ve güvenlik birimlerinde bir iştah oluşturuluyor. Uzun süredir müsaade edilmeyen güzergâhtan kaçakçılık yapılması için köylülere göz yumuluyor. Bazı kurumlar ısrarla inkâr etmesine rağmen olayın olduğu gün, 28 Aralık'ta içinde Fehman Hüseyin'in olduğu bir grubun sınırdan geçeceği yönünde bilgiler geçiyor. Sabah kaçağa gitmiş köylüler 3-4 kişilik küçük gruplar halinde geriye dönerken, birileri telefon ediyor ve "asker çevirdi bekleyin, gelmeyin!" diyor. Köylüler sınırda birikmeye başlıyorlar ve sayı 39 oluyor. 18.00 civarında kalabalık kaçakçı grubu tespit ediliyor ve ilgili birimlerle bu bilgi paylaşılıyor. Aydınlatma fişeği ve top atışı yapılıyor; ama kalabalık dağılmıyor. Terör grupları bu tür durumlarda hemen dağılır, toplu halde kalmazlar. Bu durum grubun kaçakçı olabileceği ihtimalini fazlasıyla artırıyor. Bölgeye yönlendirilen İHA'lar tam 3 saat 20 dakika grubun üzerinde duruyor; karargâhlara bilgi geçiyor. Ama bütün bunlara rağmen birileri vurulması için ısrar ediyor ve hava unsurları 4 saattir bir arada duran köylüleri vuruyor. Sonuç 35 ölü, 2 yaralı. Şifre, kurtulan diğer iki kişide saklı. O iki kişinin Fehman Hüseyin'e ait cep telefonu veya telsizi yanlarında getirerek grubun içinde uzun süre durdukları ve güvenlik birimlerini yanıltmayı amaçladıkları söyleniyor.

Uludere'de ne oldu? Dağlıca'da görmezden gelinen istihbarat Uludere'de (yanlış) görüldü. Teröristleri görmeyen İHA köylüleri gördü. Daha önce teröristleri kaçakçı sanan, karakolların basılmasına, şehitler verilmesine göz yuman, ülkenin ayağa kalkmasına neden olan birileri bu defa köylüleri "terörist" sanarak sivil vatandaşların ölmesine ve bir bölgede tansiyonun yükselmesine neden oldular. Uludere'de terörle mücadeleye darbe vuruldu, örgüte alan açıldı, Türkiye kendi vatandaşını vuran bir devlet konumuna sokuldu. Örgütü, terörü Türkiye'nin üzerinde bir kamçı olarak kullanan (dış ve iç) güçler onu bırakmak istemediler. Hükümet krizi yönetmekte yavaş kaldı.

Uludere vakası planlaması birkaç güne sığacak ve sadece içerideki Brütüslerin yapabileceği bir olay değil. İşin içinde örgütü ve kurumları senkronize yönlendirebilen bir irade var. Ayrılıkçı siyasi grupların ve onlara yan çıkan bazı yazar-çizer takımının tavırları vakanın sonrasının da planlandığını ortaya koyuyor...

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT