1. YAZARLAR

  2. Adem Palabıyık

  3. Uludere üzerine bir okuma
Adem Palabıyık

Adem Palabıyık

Yazarın Tüm Yazıları >

Uludere üzerine bir okuma

21 Ocak 2012 Cumartesi 07:19A+A-

Kısa süre önce Şırnak'ın Uludere ilçesinde yaşanan olaylara yeniden dönelim.

Olayın nasıl olduğu, 35 vatandaşımızın ölümünden sonra ancak aydınlanabildi, aslında tam da aydınlanmadı fakat en azından nasıl bir senaryo olduğu halkımız tarafından az da olsa anlaşılabilmiştir. Bir ihmal mi var yoksa art niyet mi söz konusu, bunların cevapları belli tetkiklerden sonra açıklanacaktır, bizim beklentimiz ise yapılacak olan açıklamaların daha fazla vakit kaybetmeden yapılmasıdır. Fakat tüm bunlar olurken, bölgede garip olaylar da cereyan etmiştir. Asıl şaşırtıcı olan da bunlardır zaten.

Belki de akla gelen ilk soru şudur: Hükümet neden olay yerine geç gitmiştir? Evet, bölge vatandaşlarından kim ile konuştuysam sorulan ilk soru şu olmuştu: Hükümet nerede? Neden gelip halimizi görmüyor? Bu haksız bir beklenti değil, tam tersine umutlar için gözlerin çevrildiği yer zaten hükümet olmalı. Fakat bilinmesi gereken bir sosyolojik gerçek var, o da kitle psikolojisi. Topluluğu oluşturan kişilerin topluluk içindeyken, topluluğu bir araya getiren etkenin de etkisiyle tek başına hiçbir zaman göstermeyecekleri davranışlar içine girebildikleri görülmektedir. Hatta bazen bu davranışların, o kişinin gerçek kişilik özelliklerine ve ruhsal yapılarına taban tabana zıt olduğu bile görülebilmektedir ve olay, ne kadar çok duygusal yük taşıyorsa bu etkilenmenin derecesi o kadar artmaktadır. Bu tür topluluk içinde olan bireylerin yargılama, değerlendirme, sonuca varma ve irade kullanma yetileri geçici olarak olağan bir biçimde işlememektedir. Fakat birlik ve beraberliğin bulunduğu yerde de, kitle hareketinin tutunabilmesi zordur. Örneğin Hıristiyanlığın, Yahudiler arasında yer bulamamasının da en büyük sebebi Yahudi cemaati arasındaki birlik duygusudur. Bunu dindar olan Kürtlerin, radikal Kürt hareketine karşı olan tutumunu açıklamak için de kullanabiliriz. Çünkü radikaller, şimdiki zamandan nefret ederler ve onu doğru yoldan çıkmış ve sakatlanmış olarak görürler. Şimdiki zamanda yollarına devam etmek için gerekirse acımasız ve gözü pek olurlar ve de nefsinden fedakârlık etme fikrine taraftardırlar. Radikaller için gelecek, tamamen yeni bir düzen değil, eski düzenin iyi onarılmış bir şekli olmalıdır. Ama birlik ve beraberlik duygusu, radikalizme karşı en büyük settir. Uludere'de, belki de en baştan şimdiye dek vuku bulan gerçeklik de budur.

BDP'NİN HESAP EDEMEDİĞİ GERÇEK

Aslında şu gerçek de var ki, bölge insanlarının bir şeyler bekledikleri tek organizasyon AK Parti, bu yüzden onların "hükümet gelsin" isteklerini de yanlış bulmamak lazım. Fakat AK Parti hükümetinin, Uludere'de bir hükmetme sıkıntısı yaşadığı da ileri sürülebilir. Hâlbuki olay yerine ilk giden AK Parti olsaydı, o zaman Kürt halkı "Demokratik Açılım"ın nereye geldiğini daha iyi anlayacaktı ve belki de "Demokratik Açılım"ın en iyi anlatılabileceği yerdi, Uludere. Ama bu fırsat kaçtı. Doğu ve Güneydoğu, sözlerle değil yapılanlarla ikna edilen bir sosyolojik gerçekliğe sahip, bu açıdan olabilecek olaylarda beklentilerin bu şekilde olacağının önceden tahmin edilmesi gerekir. Beklenti BDP'ye olsaydı, bu açık şekilde anlaşılırdı. Hemen her hamlesinde muhalefet ettikleri AK Parti'ye yönelen "gel" çağrısı, BDP'yi rahatsız etmiş durumda, halk için "bunlar eskiden böyle değillerdi" diyor BDP kendi kendine. Kendilerinin burada olması yeterli olmuyor artık, BDP'nin hesap edemediği gerçek de bu aslında. Bu açıdan ilk problem olarak Uludere olayını bu birliktelikte okumak gerekiyor.

İkinci problem ise CHP ile alakalı. Şunu belirtmek gerekir ki, nedeni bilinmese dahi, olay anından sonra hükümetin acil bir biçimde Uludere'ye gitmemesi eleştirilecek bir tutum. Çünkü bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilecek yapılar mevcut, aslında zaten böylesine bir durum şu an itibarıyla gerçekleştirildi. Bu konu üzerinde AK Parti'ye yüklenilmekte geç kalınmadı. Bunun içinde CHP de var. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Uludere'ye gittiği zaman BDP Milletvekili Hasip Kaplan tarafından karşılanıyor. Peki niçin? Çünkü BDP, kendisini Uludere'nin ev sahibi olarak görüyor. Geleneklerimiz içinde karşılama ev sahibine aittir, hatta gezi ev sahibiyle birlikte yapılır. BDP de, CHP için böylesine bir karşılama gerçekleştirdi. İlginç olan, CHP'nin buna hiç ses çıkarmaması, aslında CHP buna ses çıkarmayarak var olan durumu kabullenmiş gibi. Çünkü anamuhalefet konusunda uzman olan bir partinin, daha doğrusu AK Parti'yi en küçük açıkta köşeye sıkıştırmayı kendisine vazife edinmiş bir partinin, bunun farkında olamaması mümkün değil. Eğer, CHP bunun farkında değilse, o zaman CHP'nin, Doğu ve Güneydoğu ile alakalı olarak bildiği hiçbir şey yok demektir. Zaten yıllardır bu bölgelerde olamayan bir partinin, Uludere'ye giden bir genel başkanı uyarmaması ya da bu konuda bilgi vermemesi ve genel başkana da BDP'nin ev sahipliği yapması, Cumhuriyet Halk Partisi'nin bir "halk" partisi olmadığını ancak ve ancak bir ideoloji partisi olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Zaten seçimlerde "gerekirse desteklenir" sözü ya da Hakkâri'de Kılıçdaroğlu'nun konuşmasına BDP'lilerin katılması, BDP'nin, CHP'ye karşı tavrını ortaya çıkarmak için güzel örneklerdir. Bir diğer ilginç nokta ise CHP'nin, darp edilen kaymakam ile alakalı, hükümete yönelttiği eleştirinin benzerini, aynı üslupta kaymakama yapılanlara karşın dile getirememesi.

Üçüncü problem ise BDP'nin bölgede üstlendiği rolle alakalı. Çünkü BDP, olayın hemen ardından 3 günlük yas ilan ettiğini açıkladı. Aslında bu 3 günlük yas, BDP'nin son dönemlerde neredeyse tükettiği eylemlerinin yeniden başlangıcı olarak kullanılacak gibi; çünkü BDP, kendisini Kürt halkına yeniden hatırlatacak bir olay bekliyordu ve beklediği de oldu. Böylece BDP, yeniden "ev sahipliği" sıfatını yakalamayı başardı. Fakat bunu, normal yani demokratik yoldan değil, biraz da provokatif bir yoldan denemeye çalışıyor, lakin halk, BDP'ye göre daha soğukkanlı. İşte bu gerçeği BDP hazmedemiyor; çünkü BDP, kendisini izlediği politika gereği Kürt halkının tek temsilcisi olarak gören bir parti, işte bu yüzden devletin Uludere'deki varlığı, BDP'yi rahatsız etmektedir. Diğer bir rahatsızlık ise İslami derneklerin olay yerine gitmeleridir, İslami organizasyonların orada olması yöre halkının nabzının nasıl attığıyla da alakalı okunabilir. Aslında rahatsızlığın temelinde, BDP'nin bölgede artık tek aktör olarak kalamaması yatmaktadır. AK Parti'den önce bölgede istediği gibi davranmaya alışmış olan BDP ve öncesi partileri, şimdi bunun rahatsızlığını her fırsatta bu şekilde dile getirmektedirler, bazen bu dile getirme yapılan tatsız eylemlerle de gözler önüne serilmektedir. BDP'nin, kendisine yabancılaşmış bir Kürt halkı istemediği açık bir gerçek, ama hükümetin bölgedeki çalışmaları ile birlikte halk yüzünü AK Parti'ye dönme kararı alabilmiştir. Eğer bölgedeki korku telafi edilirse, hükümete olan bu güven oldukça artacaktır, BDP de bunun farkında. İşte bu yüzden, kendi lehlerine çevirebilecekleri bu olayla birlikte yeniden buralarda güç elde etme çabasındalar. En baştan beri belirttiğimiz gibi Hasip Kaplan'ın, bir ev sahibi gibi Kılıçdaroğlu'nu karşılamaya gitmesi, bunun en önemli göstergesidir. Muhtemelen AK Parti heyeti gitmiş olsaydı, karşılamada BDP'li vekiller değil, olay çıkarmaya çalışan provokatörler olacaktı ve Uludere Kaymakamı'na yapılanlar eğer yapılabilse hükümete karşı da yapılacaktı.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT

2 Yorum