1. HABERLER

  2. İSLAM DÜŞÜNCESİ

  3. Sünnet İslamı Olursa Kuran İslamı da Olur
Sünnet İslamı Olursa Kuran İslamı da Olur

Sünnet İslamı Olursa Kuran İslamı da Olur

Kur'an-ı Kerim ve Sünnet bütünlüğünden koparılmış olarak hadislerin her birini bağımsız bir norm/kaide gibi görerek anlamaya ve tek başına ondan hüküm çıkarmaya çalışmak, İbn Uyeyne'nin dediği gibi insanı saptırır.

27 Eylül 2015 Pazar 19:07A+A-

Faruk Beşer / Yeni Şafak

Sünnetin doğru anlaşılması meselesine geldik. Bu konu elbette gazete sütunlarında anlatılabilecek bir mesele değildir, ama biz ilgili olanlar için genel prensiplerden söz edebiliriz. Önce Sünnetin Kuranı Kerim'in vahiy kontrolünde peygamberce uygulanması olduğunu bir kez daha söyleyelim. Peygamber vahyin muhatabıdır. Onun Allah'ın elçisi olma vasfıyla bütün söyledikleri ya doğrudan vahiydir, Kuranı Kerim böyledir. Ya da dolaylı vahiydir, Sünnet de böyledir. Ve sünnet onun hem sözleri, hem fiilleri, hem de onaylarıdır. İslam ise Kuran'dan Sünnet örneğiyle anlaşılandır. Daha önce de dediğimiz gibi Kuran İslam'ın canı ve ruhu ise Sünnet de eti kemiğidir.

Hadisleri anlamada birinci mesele Kuran-Sünnet bütünlüğüdür

Madem ki, Sünnet Kuranı Kerim'in uygulanmasıdır, o halde o Kuran'dan bağımsız bir kaynak, ya da onun alternatifi değildir. Ondan bağımsız olarak anlaşılamaz. Onunla birlikte ve onu anlamak için okunur ve anlaşılır. Bu sebeple bendeniz öyle sanıyorum ki, Hadis tekniğini ve Hadis ilimlerini öğrenmek ve öğretmek için Hadis dersleri olabilir, ama dini öğrenmek ve öğretmek için Kuranı Kerim'den bağımsız Hadis dersleri olmamalıdır. Kuranı Kerim'le ilişkisini kurmadan İslam'ın Hadisler üzerinden anlatılması doğruluğu tartışılabilir bir meseledir. Bu yolla bir 'Hadis İslamı'nın oluşturulması, doğal olarak 'Kuran İslam'ını gündeme getirecek ve o takdirde 'Kuran İslamı' diyenler haklı olarak, 'bizim İslamımız sizin İslamınızı döver' diyeceklerdir. Vakıa, diyorlar.

Takvimlerde ya da bazı internet sitelerinde 'günün ayeti, günün hadisi' ya da 'bir ayet, bir hadis' gibi müsenna sunumlar da doğru olmamalıdır. Vakti zamanında teberrüken ve yangınlara, musibetlere karşı bazı merkezi camilerde 'Buhari Şerif' okumaları, işin gayesinden uzaklaştırıldığını gösterir. Camilerde mihrabın iki yanına, aynı büyüklükte 'Allah, Muhammed' levhalarının yazılması da bizce problemlidir. Kültürel İslam'ı İslam zannetme dışında bunun savunulacak bir yönü yoktur.

Büyük muhaddisler ve özellikle Buhari, verdiği Hadisleri Kuran-Sünnet bütünlüğünü gözeterek, onları Kuranı Kerim'in bir açıklaması olmak üzere verirler.

İkinci mesele Sünnetin kendi içindeki bütünlüğüdür.

Bir Hadisin nerede, ne zaman, kime, ne söylediği bilinmeden Hadisi anlamak mümkün olmadığı gibi, bir Hadisin sözünü ettiği konuda hangi Hadislerin varit olduğu, bunların içerdikleri konuların farklılığı ve hepsinin birden ne demek istediği Kuranı Kerim ışığında bilinmeden bir Hadisin tek başına doğru anlaşılması mümkün olamaz. İşin ciddiyetini anlatmak için Hadis üstatlarının, belki biraz mübalağa içeren şu sözlerini duymuş olmakta yarar vardır:

Hadis Hafızı Yahya bin Maîn (v. 233 H.): “Biz bir Hadisin otuz veçhini (farklı rivayetini) bulup yazmadan kendimizi o Hadisi anlamış saymazdık… Bir Hadisi, farklı yollardan elli kez yazmalısın, çünkü bu işin çok büyük afetleri vardır”. Ebu Hâtim bunu altmış veçhini, İbrahim bin Saîd el-Cevherî, yüz veçhini diyerek anlatır.

Abdullah bin Mübarek (v. 181 H.): “Hadisin sahih olduğunun anlaşılması, ancak benzerlerinin bir araya getirilmesiyle mümkün olabilir”.

Ahmed bin Hanbel (v. 241 H.): “Bir Hadisin bütün rivayetlerini toplayamazsan onu anlayamazsın”.

Süfyan bin Uyeyne (v. 198 H.): “Hadisler fakih olmayanları saptırır”. Hadisçi İbn Vehb diyor ki, “eğer Allah beni Leys bin Sa'd ve İmam Malik sayesinde kurtarmış olmasaydı ben sapıp gitmiştim”. Nasıl yani, diye sordular, “O kadar çok Hadis topladım ki, şaşırıp kaldım. Ama onları Malik ve Leys'e arz edince şunu al şunu bırak, diye beni uyardılar”.

Hattabî meşhur şerhinin mukaddimesinde der ki, “Hadisin sahih olduğunu tespitten sonra onun doğru anlaşılması için çalışmak da bir vaciptir. Çünkü bu ilmin semeresi budur. Üstünde bina olmadıkça temeller harap bir evden ibaret kalır”.

Durum böyle iken mesela birisinin çıkıp Müslim'deki sahih bir Hadise göre Hz. Peygamber Medine'de hiçbir sebep yokken öğlenle ikindiyi, akşamla yatsıyı cemederek kıldı. O halde biz de bunu yapabiliriz demesinin ne anlama geldiğini artık kavrayabiliriz.

Kuranı Kerim ve Sünnet bütünlüğünden koparılmış olarak hadislerin her birini bağımsız bir norm/kaide gibi görerek anlamaya ve tek başına ondan hüküm çıkarmaya çalışmak, İbn Uyeyne'nin dediği gibi insanı saptırır. Oysa Hadis şarihlerinin bile çoğu böyledir; Hadisler sırayla açıklanır ve 'bu Hadisten çıkan hükümler' diye bir başlık atılarak bir dizi hüküm sıralanır. Müteakip Hadiste de aynı şey yapılır ve bir öncekilerle çelişen hükümler ortaya çıkabilir. Merhum Davutoğlu'nun Müslim şerhine bakanlar bunu çok açık görebilirler. Allahualem, bu zelleden kurtulabilen şarihlerin başında İbn Hacer el-Askalanî gelir.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum