1. YAZARLAR

  2. Mazhar Bağlı

  3. 'Seni mahkemelerde süründüreceğim'
Mazhar Bağlı

Mazhar Bağlı

Yazarın Tüm Yazıları >

'Seni mahkemelerde süründüreceğim'

23 Mayıs 2009 Cumartesi 02:47A+A-

İlk önce DTP'li milletvekilleri ile ilgili Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nin polis zoruyla ifadelerinin alınma isteği ve ardından da Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Kayıp Trilyon davasında Cumhurbaşkanı ile ilgili yargılama isteğinin hukuki boyutunu hukukçular tartışadursunlar bu iki olayın altını kazıdığımızda darbe projesinin Türkiye'de hiç bitmeyen bir ütopya olduğunu göstermektedir.

Darbe deyince hemen akla askerî operasyonlar gelmesin; çünkü var olan bir dizi kurum birbirinin yedeği ve destekçisi olarak bu fikri, yani darbeciliği kendi varlığının temel şartı olarak görmektedir.

DTP'li vekillerin durumuyla Sayın Cumhurbaşkanı'nın durumu arasında mantıksal olarak da siyasi sonuçları olarak da büyük bir farkın olduğunu sanmıyorum; ama DTP'lileri çok büyük bir yükten kurtaracak bir girişim olacağı çok açıktır. Çünkü onlar bu operasyonların hükümet tarafından yürütüldüğünü söylemeyecekler ve bu konuda da iktidar partisi ile hesaplaşma tadında bir meydan okumayı kendilerinin varlık sebebi haline getireceklerdir. Geçtiğimiz mart ayındaki seçim söylemini oluşturan propaganda dilinin merkezinde "inkâr ve imha politikaları" vardı, bu söylemi somutlaştırmada hayli sıkıntı yaşadılar ama artık bunun gerçekleşmiş olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilecekler. Olmayan durumları ağız kalabalığı ve silahlı gücün tehdidi ile söyleme zahmetinden kurtulmalarını sağlayacak yeteri kadar malzeme sunacaktır bu durum onlara. İşin esasında kime hangi malzemenin kim tarafından servis edildiğinin bilinmiyor olması değildir. Bunu kimin nasıl kime karşı kullandığıdır.

CUMHURİYET TARİHİNDE BİR İLK...

Bu her iki mahkeme kararlarının pratik ve hukukî bir sonucunun olacaklarını ve olması gerektiğini düşünenlerden asla değilim. DTP ile ilgili kararın siyasi bir dizi sonucu olacaktır elbette. Ama Sayın Gül ile ilgili olanın ise siyasi olanın ötesinde başka derin anlamları ve özlemleri de ihtiva eden bir boyutunun olduğu çok açıktır.

Her şeyden önce Sayın Gül'ün, belki de cumhuriyet tarihinde ilk kez bu kadar büyük bir halk desteği ve siyasi meşruiyet ile göreve gelmiş olması bazı kesimleri inanılmaz bir biçimde rahatsız etmiş ve etmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimini artık Genelkurmay binasının ışıklarının açık veya kapalılığı, Meclis'in aritmetiği, özde/sözde laikliğe bağlılık, e-muhtıralar değil halkın kendi iradesi belirleyecektir. Bu seçimi halk, kendi hür iradesi ile yapacaktır. Ve eldeki genel şartlara bakıldığında da bir daha Ahmet Necdet Sezer gibi, Süleyman Demirel gibi, Kenan Evren gibi birilerinin cumhurbaşkanı olması mümkün değildir. Görev süresi bittiği halde belki de sadece kendi ideolojik kaygısının kadrolarını devlete sızdırmak için görevinden ayrılmayan, koltuktan zorla kalkan birisi bir daha cumhurbaşkanı olamayacaktır. Darbecilere özel yollar ve yöntemler geliştiren bir cumhurbaşkanı olmayacaktır. Bu tür hesapların peşinde olanların normal yollardan cumhurbaşkanı olmasının tüm yolları kapatılmıştır ve bu da bir başka gerginlik ve öç alma dürtüsünü kışkırtmaktadır. Artık cumhurbaşkanını halk seçecektir.

Sayın Gül, ülkenin en öncelikli sorununu gündeme getirmekte ve hep iyimser olduğunu belirtmektedir, bu da bir başka gerginliğe neden olmaktadır. Kürt meselesinin çözümünde birçok bariyer aşılmıştır artık. En önemlisi, karşılıklı kindarlık bariyerini aşacak olan, birlikte konuşma ortamının sağlanmasıdır ve bu ortamı sağlayabilecek en önemli kişilerden birisidir. Onun bu güvenilirliğini birçok açıdan zedeleme operasyonları doğal olarak devam edecektir. Şeceresine yönelik tartışmaların da kim tarafından ve hangi gayrimüslim grupla bağlantılı olarak ortaya atıldığını da bu çerçeveden bağımsız düşünmemek gerekir. Muhalefet etme malzemesi oluşturma niyetinin de var olmadığı söylenemez.

Türkiye'deki darbecilerin her seferinde benzer senaryoları sahneleme acemiliğinden başka bir eksiklikleri yoktur. Her zaman kendilerine profesyonel yardımcılar bulmuşlardır. Çünkü yıllardır bu fikre uygun aktörler oluşturma faaliyeti devam etmektedir. Eğitim, beceri, güzel sanatlar ve diğer insani etkinliklerin tek bir karşılığı var, darbeci veya darbeye itiraz etmeyen yığınlar oluşturmaktır. Türkan Saylan'a gösterilen bu derin muhabbet ve cenaze töreninin iki gün tüm TV'lerde canlı yayında verilmesinin asıl anlamı gerçekte eğitime yaptığı katkı değil, düzene uygun kafalar yetiştirdiği içindir. Biliyoruz ki nice eğitim gönüllüleri var bu memlekette hem de tüm dünya çapında eğitim faaliyeti yürütmektedirler ve hiçbir zaman bu eğitim sevdalıları tarafından takdir edilmezler.

Darbecilerin ülkede sahneledikleri tanıdık senaryolarla yeniden karşılaşmaktayız, Hak ve Hakikat Partisi başkanının nutuklarından tutun YARSAV üyesi yargı mensuplarının aldıkları kararlara, bir bilen olarak Süleyman Demirel'in DP'ye başkan seçtirme çabalarına kadar, Abdüllatif Şener'in yeni parti kurma girişimlerine ve DTP'li vekilin çizdiği Kürdistan sınırlarına kadar her adım bu çerçevede yürütülmektedir. Aslında darbeciliğin en büyük handikabı da budur işte. Her şeyin mutlaka hesap edilmesi.

BUGÜNE KADAR KİM YARGILANDI Kİ?

Özetlemek gerekirse; son günlerde cumhuriyet mitingleri, Türkan Saylan'ın ölümünün okşadığı laik hissedişler, Hak ve Hakikat Partisi toplantı ve görüntüleri, YARSAV'cı yargı mensuplarının atraksiyonları, genelkurmay başkanının "bak çocuğum, bu gördüğün boş bir LAW silahı olup gereksiz mühimmat kategorisindendir, korkmayın" tarzı dinletileri ve gereğinden fazla halkla iç içe olma isteği, Dalan'ın bir taraftan Çin diğer taraftan da Amerika'da bulunan kimi lobileri darbeye ikna turları gerçekten de bu ülkede darbeciliğin sönmeyen kutsal bir ateş olduğunu göstermektedir. Geçenlerde Ahmet Altan yazmıştı; darbeciler çok sıkıştılar, son çırpınışlarını yaparken birkaç kuyruk darbesi ile sağa sola zarar vereceklerdir, bunlara hazırlıklı olalım diye, bence de öyle. Bunlar son hamlelerdir. Artık hukukun ve kamu yönetiminin standartlaştığı bir yola girmek üzereyiz. Bu yolu tıkamanın belki de en kestirme yolu meşru politik alanı kapatmak ve bu alanın dışındaki odakları güçlendirmektir.

Sincan'daki mahkeme kararının tamamen YARSAV mahareti ve etkinliğinin bir yansıması olduğu da ayrıca çok açıktır. YARSAV üyesi bir yargı mensubu, üçüncü kişilerle ilgili bir başka YARSAV üyesi yargı mensubu nezdinde bir şikâyette bulunuyor ve bir hukukî süreci başlatabiliyorsa bunun adil olacağı ile ilgili ciddi bir açmaz olduğunu ve bu durumun hukuk üzerinden devam eden bir darbe sürecidir. Hem bugüne kadar kim yargılanabildi ki Sayın Gül'ün de yargılanmasına bir emsal teşkil etmiş olsun? Kenan Evren hakkında soruşturma isteyen savcıya adeta dünyanın dar edildiğini bilmeyen mi var bu ülkede?

Bu ülkede insanlar birbirlerine sinirlenirken, "mahkemede hakkımı senden alacağım" demezler, "seni mahkemelerde sürüm sürüm süründüreceğim" derler, anlaşılan, devlet ve onun en güçlü aygıtı olan yargı da Sayın Cumhurbaşkanı'nın çizgiyi aştığını düşünmekte ve mahkemelerde süründürmek istemektedir. Ama bütün bunlara rağmen Berlin'de olduğu gibi bu ülkede de hakimlerin olduğuna inanmak istiyoruz artık.

ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT