1. YAZARLAR

  2. Nabi Yağcı

  3. Putperest devletçilik ve nedeni
Nabi Yağcı

Nabi Yağcı

Yazarın Tüm Yazıları >

Putperest devletçilik ve nedeni

07 Ocak 2010 Perşembe 19:39A+A-

Günümüz Türkiyesi’nde olayların peşinde koşmaktan düşünmeye yeterli vakit ayıramıyoruz gibime geliyor. Ayrıntılar önemli oysa. Gündemimize en son düşen “Kozmik oda” bir yandan kendisi başlı başına bir vakıa olarak karşımızda fakat aynı zamanda bir metafor olarak da simgesel bir anlam yüklendi.

Demokrasi kültüründen söz edilebilir bir ülkede “saydam siyaset” normu, o toplumun sağcısından solcusuna kadar tersi düşünülemez ortak bir normdur. Tersi örnekler “skandal” sayılır. Oysa bizde aydınlarımız içinde dahi, vazgeçtim tepki göstermekten “darbe güzellemeleri” bile yapılabiliyor ve kimse bunu bir skandal olarak görmüyor. Suç kanıtlarının varlığı kuşkusuyla Kozmik odaya yargının girmesi “devlet sırrı” gerekçesiyle engellenmek istenebiliyor. Bu incelemeyi durdurmaya çalışan Genelkurmay’ın yargıya müdahalesi bir “skandal” olarak görülüp yaygın bir tepki görmüyor. Ana muhalefet bu konuda da bildik tavrını sürdürüyor.

Demokratik duyarlılık eşiğinin bu denli düşük olmasının bir nedeni olmalı diye düşünüyorum. Elbette birden fazla neden sayılabilir ama eğer elde sayısız veri toplanmış ve bu veriler aynı toplam içinde bir anlam taşır hale gelmiş ise bu toplama işlemi veya aynı anlama gelen kavramlaştırma çabasına girişmek gerek. Bunu ancak günlük siyaset bakış açısının dışından yapabiliriz. Günlük argümanlarla her şeyi açıklamak olanaklı olabilir ama şu “devlet sırrı” meselesi karşısında sivil kesimdeki pozisyon almalar, bu pozisyonun gerisinde yatan bize özgü bir zihniyet tarzını artık ele veriyor kanımca.

Bu zihniyete “Putperest devletçilik” denebilir. Kökleri ise “Hikmet-i Hükümet” anlayışına kadar geri gider. Yani devlet yönetimini “sır” üstüne oturtan zihniyet. Devlet ve kulları anlayışının doğal sonucu bu, elbette buradaki anlamıyla kulun devlete biat etmekten başka bir hakkı yoktur. Bu tema yazınımızda artık çokça işlendi fakat burada bir vurgu farkına işaret etmek istiyorum; belki de sır burada, bu vurgu farkında gizli.

Dün ulusalcı/milliyetçi pozisyonlar alacağına hiç ihtimal vermediğimiz insanların dahi bugün bu duruma gelmeleri ve bu pozisyonlarını artık açık bir militan savunma düzeyine yükseltmeleri üstünde derin ve ayrıntılarda düşünmek gerekiyor. Eleştirmek, suçlamak yeterli değil.

Toplumun değişimine “evet” diyebilenlerin ve hatta sosyalizm hedefi ile dahi evet diyenlerin devletin değişimine gelince zınk diye durduklarını görüyoruz. Toplum değişebilir ama devlet asla! Devlet tabu, devlet kutsal. Fakat bu tabu veya kutsallık bir sonuç, neden değil.

Peki, nedeni ne ola?

Batı merkezli toplumbilim çerçevesi içinde kalarak baktığımızda ancak iki kategoride milliyetçiliği ayırt edebiliyoruz. Aralarında aşılmaz duvarlar olmasa bile iki tür milliyetçilik yaygın olarak bilinen milliyetçi kategoriler: Etnik temelde milliyetçilik veya kültürel milliyetçilik. Kabalaştırma pahasına söylemek gerekirse örneğin Orta Avrupa milliyetçiliğine daha çok etnik kökenli milliyetçilik, Anglo-Sakson milliyetçiliğine daha çok kültürel milliyetçilik olarak bakabiliriz. Fakat kanımca her iki milliyetçi çizgi veya doktrin de “bizi” açıklamaya yetmiyor.

Elbette bu iki tür milliyetçiliğin unsurları bizde de var ama reflekslere bakarsak bunlar söylemde yer aldıkları ölçüde güçlü değiller. Çünkü Cumhuriyet tarihi boyunca bugüne dek ne etnik anlamda ne de kültürel anlamdaki milliyetçiliğin yerine bir başka şey koyacak ve bu nedenle “korku” yaratacak gerçek bir tehdit hiçbir zaman olmadı. Ama buna karşın bir korku var.

Bu korku devlet iradesinin ve otoritesinin şimdiye dek bilinenlerin ötesinde bilinemez bir “öteki” eline geçmesi veya öteki ile paylaşılması ihtimalinden duyulan korkudur. AK Parti korkusu büyük ölçüde buradan kaynaklanıyor. Yoksa hiç kimse bu partinin “şeriat yönetimi” getireceğine gerçekten inanıyor değil. Nihayet basından okuduğumuz kadarıyla İlhan Selçuk da bunu itiraf etti. Kozmik sırların bu sırları yaratanların dışında başkalarınca görülmesi ihtimalinin –bu başkası yargı bile olsa- yarattığı “dehşet” duygusu bu yüzdendir. Böylece hikmet-i hükümetin, harim-i ismetine yani “yabancıya yasak” olan sırrın kalbine girilmiş oluyor, isterse orada hiçbir sır olmasın. Putların da gerçekte bir sırrı yoktur.

Milliyetçilik, en genel anlamıyla etnik veya kültürel bir ana bağlaç temelinde toplumsal farklılıkların bir totalite (bütünlük) içinde eritilmesi ise bizdeki milliyetçilik “devlet” merkezli bir totalitedir. Bu nedenle kendini milliyetçi görmeyenler dahi pekâlâ milliyetçi pozisyonlarda olabiliyor, devleti kurtarmak için bayrak elde mitinglere koşabiliyorlar.

Putperest devletçiliğin nedeni, Batı toplumlarından farklı olarak kamusal bilincimize lök taşı gibi oturmuş olan “Devlet Milliyetçiliği”dir.

 

TARAF

YAZIYA YORUM KAT