1. YAZARLAR

  2. Hüseyin Akın

  3. ÖSS çocukları
Hüseyin Akın

Hüseyin Akın

Yazarın Tüm Yazıları >

ÖSS çocukları

10 Nisan 2010 Cumartesi 06:38A+A-

İki aşamalı hale getirilen ÖSS sınavının birinci basamağı 11 Nisan Pazar günü yapılacak. Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı(YGS)'nı geçen öğrenciler Lisans Yerleştirme Sınavı (LGS) girmeyi hak kazanacaklar.

Sınav günü yaklaştıkça uzmanlar ardı ardına açıklamalarla öğrencilere tavsiyelerde bulunuyorlar. Tavsiyeleri okuyunca bu sınav meselesinin gerçekten öğrencileri yiyip bitiren bir problem olduğunu anlıyorsunuz.

Bir üniversiteye girmenin dışında hiçbir alternatifi olmayan ya da bütün seçeneklerini tüketmiş bir orta öğretim gençliğinin bu cendereye nasıl sıkışıp kaldığını ibretle izliyoruz. Evet, sadece izlemekle yetiniyoruz.

En güzel çağları sınav barikatlarını aşma mücadelesiyle geçen gençlerin bir şeyleri kazanırken aslında ne kadar çok şeyi kaybettiğini de gözardı ediyoruz. Sınava girecek olan öğrencilere uzman tavsiyelerine bakarsanız öğrencilerin sınava değil savaşa girdiğini zannedebilirsiniz. Şiddetli huzursuzluk, kalp atışlarının hızlanması, panikleme, afallama ve çuvallama gibi kaygı bozukluğu ifade eden durumlar bütün öğrencilerin potansiyel sorunu olarak kabul edilerek çözümler öneriliyor.

Tespitlere de teşhislere de diyeceğimiz yok. Lakin sınav gününü bir nevi ölüm kalım mücadelesine dönüştürecek abartılı tespit ve öneriler böyle bir sıkıntıyı hiç yaşmayanları bile endişeye sokabilir.

Sınav gününün diğer günlerden çok daha başka ve önemli gün olduğuna şartlandırılmış bir gencin bu abartılı bakış açısı kendisini boş yere heyecan yüklemekten başka bir şey değildir. Böyle bir heyecan ve meseleyi gereksiz büyütme durumu ise insanın elinin ayağına dolanmasından başka bir işe yaramaz.

Aslına bakarsanız ÖSS denilen müzmin telaş gençlere yüz metre koşusuyla sınırlı bir çaba dikte ediyor. Bu koşuya ayarlanmış kuşakların maratonculuğa ne niyetleri var ne de cesaretleri. En güzel çağlarını sadece ve sadece pratik sonuçlar almak için dershane destekli test çözerek tüketen kuşağın ne felsefi tecessüsünden ne de estetik beğenisinden emin olabilirsiniz artık. Zaten hiçbir lisede uzun zamandır ÖSS başarısının dışında başkaca bir başarıdan bahsedilmiyor. Tek dert, varsa yoksa üniversiteye yüksek oranda öğrenci sokabilmek.

Öğrencilerinin bedii zevklerinin gelişmediğinden şikâyetçi olan bir idareciye rastlayan var mı şu ana kadar? Bir hikâye ya da şiir yarışmasında derece alan herhangi bir öğrencinin bu başarısı herkesin görebileceği bir yerde afişe edilmiş midir hiç?

Daha doğrusu beş şıktan birini işaretlemek üzere yetişen cümle kurma yorgunu öğrencilerin okuma-yazma problemini ciddiye alarak üst düzeyde bir okuma-yazma seferberliği düşünülmüş müdür? Dört yıla çıkarılan liselerin düne göre bugün fakülte seviyesinde öğrencileri bünyesinde barındırdığı göz önüne alındığında bu sorulara ne yazık ki olumlu cevap verme imkânımız kalmıyor.

Bugüne kadar ÖSS sınavını kazananlar ve ÖSS sınavının kazandırdıkları dikkatlere sunularak söz konusu edildi. Kimse ÖSS sınavının kaybettirdiklerini telaffuz etmeye yaklaşmadı. Bu durumun tek izahı vardır: Muhaliflerini kaybetmiş bir kanıksama durumu! Ne de olsa Türkiye'deki bütün muhalifler de böyle bir sınav sürecinden geçerek bugünlere gelmişlerdir. Bunda şaşılacak bir şey yok. Ama ne gariptir ki ÖSS sınavı gibi memleketin muhalifleri ve muhalefeti de tekdüzeleşip klişelerden kurtulamamıştır.

Dört yanlışın bir doğruyu götürdüğü ÖSS sınav mantığı farkında olmadan bu anlayışa paralel bir muhalif zihin yapısı oluşturmuştur. Yanlış yapılan bir yerde doğrunun hükmü yoktur çarpık anlayışıdır bu.

İktidarıyla muhalefetiyle politik refleksler çözümlendiğinde özellikle belli yaşın altındaki yönetici ve temsilcilerde ÖSS sınav geleneğinin belirgin izleri vardır. Yani sizin anlayacağınız, üniversite sınavı ömrümüzün sadece gençlik yıllarını çalmakla yetinmiyor, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerine kadar uzanan ÖSS kaynaklı psikolojik ve sosyolojik durumlar da oluşturabiliyor. Şikâyet etmesi kolay peki ne yapmalı sorusunu soranlara ilk diyeceğim şudur: Üniversiteler ekmek kapısı olmaktan çıkarılmalıdır. En azından bu masum beklenti vuzuha kavuşturulmalıdır. Bilginin para getireni değil adam edeni makbuldür tezine ağırlık verilmelidir. Adam olmanın sahici anlamlarına geri dönülmelidir. Gençlere ergenlik yaşından itibaren ilim öğrenme heyecanı ve hikmet sevgisi verilmelidir. Liseler üniversiteye bilet alınan gişeler olmaktan kurtularak gerçek misyonuna geri dönmelidir.

Pazar günü sınava girecek genç arkadaşlarıma öncelikle hayırlı başarılar diledikten sonra şunu da söylemeden geçmeyeyim: Elde edilmesi gerekeni ellerinden dillerine, dillerinden de gönüllerine intikal ettirmiş olanlar her halükarda kârdadırlar.

Elde edilmesi gerekeni elinden yukarılara irtifa ettiremeyenler cevizin içini atıp kabuğunu yemenin peşindedirler ki ne kadar iyi sonuçlar alıp geniş dünyalara yelken açtıklarını zannetseler de her zaman dardadırlar. ÖSS hayatın sadece gelip geçici istasyonlarından bir tanesidir. Oysa hayat kısa, yol uzundur.

MİLLİ GAZETE

YAZIYA YORUM KAT